Bu vicdansız dönemde insan geçmişe baktığında nasıl kahrolmadığına şaşırıyor.

Büyük acılar hep büyük adaletsizliklerle daha da can yakıcı oldu.

O kahredici, bitmek bilmeyen kötülüğün cinayet albümüne bakıyorum. Katledilmiş çocukların gülen yüzleriyle, annelerin çığlıklarıyla, babaların gözyaşlarıyla, evlatların sıkılmış yumruklarıyla ve simsiyah pankartlarla dolu.

Bir de Can var. Yoldaşım, dostum Can Atalay

Bu kötülük fırtınasında hepimizin vicdanının bu topraklara saplanmış çapası gibi.

Gezi gençlerinin katillerinin karşısında.

301 işçinin katledildiği Soma’da.

11 kız çocuğunun yakıldığı Aladağ’da.

25 insanın ölüme sürüklendiği Çorlu’da.

7 işçinin göz göre göre gelen patlamada can verdiği Hendek’te.

Bir de…

Doğayı, kenti, tarihi, insanların yaşam alanlarını talan edenlerin karşısında.

Şimdi…

Gezi davasında delilsiz, hukuksuz verilen 18 yıl hapisle Silivri Cezaevi’nde.

Onun avukat cübbesini her zaman bir süper kahramanın pelerinine benzetmişimdir.

Bilirim; bunları yüzüne söylesem utanır, yanakları kızarız. Eliyle hızlı hızlı sakallarını sonra kafasını kaşır, gözlerini kaçırır. ‘Hocam’ diyerek konuyu değiştirir, gözlerindeki çocuksu ışıltıyla coşkuyla başka mevzular konuşur.

Israr ederim; yine de Soma’daki duruşmada yumruğunu masaya vurup elini nasıl kırdığını anlatmaz. Aladağ’daki yurt yangınında kızlarını kaybetmiş ailelerin yoksul köylerinde fotoğraflarını internette görürüm. Soma’da ona sarılmış bir çocukla görüntüsü Twitter’da düşer önüme. Çorlu’da bir anne omzuna başını koyup gözyaşlarını akıtır. Berkin’in ailesinin elini tutar.

***

Her duruşmadan sonra adliye önünde Can Atalay, açgözlü patronların kurbanı işçilerin sesi olur. Adaletsizliği haykırır…

Duruşmalarda olanları anlatmaya kelimeler yetmez.

Can tutuklandıktan sonra o duruşma tutanaklarını okuyorum. Tarihe düşen bir not her kelimesi. Can ve arkadaşları on binlerce sayfalık dava dosyaları içinden bütün çıplaklığıyla sermayenin barbarlığını anlatıyor.

Faillerin savunmalarında ne kadar benziyor kötülük birbirine. Hepsi iktidar taktiklerinin kopyası. Uydurma sabotaj senaryolarıyla aklanmaya çalışıyorlar.

Soma’da işçileri ölümüne çalıştırarak madenin üretimini 2.5 kat artıran açgözlü patron Can Gürkan, kaçış tünelleri, elektrik tesisatının yenilenmesi, gaz maskeleri için parasına kıyamamıştı. Duruşmada ise teröristlerin madeni sabote ettiğini anlattı, yetmedi ‘Fethullah’ın cinleri yaptı’ iddiasıyla duruşmalar aylarca uzadı.

19 Aralık 2016’da duruşmada Can Gürkan konuşuyor:

“Her tarafı bu olayın terör örgütü dolmuş bizim karşımızda. Ee ben şimdi bu kadar terör örgütü gelecek benim polisimi öldürecek sivilimi öldürecek bize saldıracak. Ondan sonra bir anda bu örgütler çıkacaklar şey olacaklar hak savunucusu, biz de düşman.”

Aladağ’da 11 kız çocuğunun yandığı yurdun müdürü Cuma Ali Genç’ten aynı sözleri duymak da rastlantı değil. Duruşma tutanaklarından okuyalım:

“Adaletten öte siyasi ve ideolojik olarak yargılandığımı düşünüyorum.”

Can Atalay anlatıyor:

“Devlet yurt açmayarak yoksul ailelerin çocuklarını tarikat yurduna mahkûm etti. Yurdun yangın çıkış kapısı PVC’ydi ve kilitliydi. Zemin yanıcı maddeden yapılmıştı. Elektrik tesisatı eskiydi. Yangın tüpleri boştu. Yurt göstermelik denetleniyordu.”

Yurt müdürü dönemin ruhunu özetleyen savunmayı yapıyor:

“…sayaca bir müdahale yapılmıştır. Bu müdahalede kasten kablolar gevşek bırakılmıştır veya ters bağlanmıştır. Olaya bu yönüyle bakıldığında olayın sabotaj olduğu ortaya çıkmaktadır.”

***

Ve Hendek’te 7 işçinin ölüme sürüklendiği havai fişek fabrikasının sahibi Yaşar Coşkun. Eski MÜSİAD Sakarya Şube Başkanı. İşçiler için yeşil sermaye cehennemiydi fabrikası. İşçilerin başında bekleyerek üretim baskısı yapıyordu, koruyucu giysi isteyenleri “İç çamaşırlarınızı da biz alalım” diyerek aşağılıyordu. Aşırı depoladığı ürünlerin ısındığını, patlama olacağını söyleyen işçileri “İstemeyen çalışmaz” diyerek tehdit ediyordu.

Duruşma tutanaklarında sözlerini okurken Can’ın salonda neler çektiğini tahmin edebiliyorum. Yaşar Coşkun, işçilerin ailelerine “Şov yapıyorsunuz” diye bağırıyor. İşçi yakınlarını tehdit ediyor. Mevsimlik Kürt işçileri ima eden açıklamalar yapıyor avukatları. Yaşar Coşkun ‘Sabotaj’ diyerek suçlarını örtmeye çalışıyor. Yetmiyor. “Bir astrolog fabrikada patlama olacağını söylemişti” diyerek astroloğun tweetini mahkemeye sunuyor.

Ve diğer davalarda olduğu gibi, 10 Haziran 2021’deki duruşmada patron, Can Atalay’ı hedef alıyor:

“Gelelim avukat Şerafettin’e (Can ilk ismini 1971’de evinin önünde vurularak öldürülen amcası, Türkiye İşçi Partisi Amasya İl Başkanı Şerafettin Atalay’dan alıyor). Demiş ki burada çıkar amaçlı suç örgütü var. Örgüt işi sizin işiniz… Herhalde öbür davalarıyla karıştırdı bu dosyayı. Başka davaları ile hangi davaları olduğunu herkes biliyor. Biz terör örgütü değiliz. DHKP-C hiç değiliz. FETÖ değiliz. Biz istihdam sağlıyoruz.”

Can Atalay’a hakaretler ediyor. Sözlerinden Soma Davası anlaşılınca bir sonraki duruşmada Yaşar Coşkun devam ediyor:

“Soma Davası’ndan bahsettiğimi zannetmiş Şerafettin Bey. Ben ‘Soma’ demedim… Gezi olaylarından, Berkin dosyasından bahsediyorum.”

Can Atalay duruşmalarda nasıl elini kırmasın.

İktidarda, madende, tarikat yurdunda, fabrikada hep birbirinin kopyası kötülük taktikleri…

Can Gürkan, Yargıtay’ın üç üyesi değiştirilerek cezadan kurtarıldı ve artık dışarıda. Can Atalay hapiste. Tarikat yurdunun yöneticileri, iktidarın infaz düzenlemesiyle hapisten çıktı. Yaşar Coşkun, 16 yıl hapis cezası aldı. Hepsi, Can Atalay hapiste olduğu için çok mutludur herhalde.

Onların kurbanları ise hep yanlarında olan avukatlarından, dostlarından mahrum. Üzgün ve öfkeliler.

Gezi davasında hukuk katledilerek hapsedilen Can Atalay, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Osman Kavala’ya kucak dolusu sevgi ve selamlar…