Her yıl ağustos ayı yaklaşırken hüzünlü rezervasyonların yönü Datça’ya döner. 12 Ağustos’ta Datça mezarlığının en yüksek noktasında yatan Can Yücel’in mezarı başında toplanan dostları, kısa konuşmalarla Can Baba’ya saygı duruşunda bulunurlar.

Bu yıl da öyle olacak. 12 Ağustos 2018 Pazar günü saat 14.00’te Knidos Akademisi (UKKSA) Başkanı Nevzat Metin’in çağrısıyla Datça’ya gelen, Datça’da yaşayan, izinlerini Datça ve çevresinde kullanan Can Yücel’in dostları aynı yerde olacaklar:

Can Baba’nın huzurunda!

Acaba kendisi bu durumdan haberdar olsa ne yapardı? Onu en iyi tanıyanlardan- biri olan değerli tiyatro ve sinema sanatçısı Gülsen Tuncer bir anma toplantısında tahminini dile getirmişti:

-Can Baba bizi görse, ‘Bu sıcakta, işiniz gücünüz yok mu sizin? Gidin denize girin, kitap okuyun akşama da için, Datça’nın tadını çıkarın’ derdi.

Mezar başındaki anma sadece sıradan bir ritüel değil, bir tutunma ihtiyacını da karşılıyor:

Çünkü Can Yücel demek, direniş demektir!..

•••

Can Baba hayatının son döneminde “Mekanım Datça olsun” demişti. Oldu da… Datça, Can Baba’nın tek başına karar verip yerleştiği bir yer değildi. Onun bir de can yoldaşı var: Güler Yücel!

1950’lerin ortasında tanışıp anında da evlenen iki büyük sanatçının hikayesini önce torunları 1993 doğumlu Nathalie Defne Gier Yücel’in 2009’da “Aile tarih projesi” olarak yazdığı kitapçıktan okuyalım:

“1957’de İzmir’den İstanbul’a dönen Can, İlhan Koman, Güler Erder ve birkaç arkadaşıyla sık sık Çiçek Pasajında buluşmaya başlamıştır. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun talebesi olan Güler ile bu ortamda tanışır. Keyifli sohbetlerin sonunda bir gün Can, gündelik, sıradan bir talepmiş gibi Güler’e döner ve der ki:

-Hadi gel biz evlenelim!

İlk başta şaşıran Güler, kendi gibi hızlı yaşayan bu şairinin teklifini aynı süratle kabul eder. Böylece tanışmalarıyla evlenmeleri bir olur.”

Aynı sahneye Gülen Yücel, yeni yazdığı otobiyografisi “Olduğu Gibi” de şöyle anlatıyor:

“O sıralar akademiyi boşlayıp, Çiçek Pasajı’na gitmeye başladım. Bütün edebiyatçılar oraya giderdi. Bütün sanatçılar orada toplanırlardı. Sohbetler değerliydi. Güzel kafa çekilen bir yerdi. İşte Can’a orada rastladım. O gün bana evlenme teklif etti. O ana kadar kimse bana evlenme teklif etmemişti. Ben de hemen kabul ettim. Yıllar geçtikten sonra pek çok aday adayı ‘Ben sana aşıktım, niye Can’la evlendin?’ diye sordu. Demek ki Can hepsinden cesurmuş!..”

•••

Güler Yücel’in Kalkınma Atölyesi adlı kuruluş tarafından bir başarı öyküsü olarak basılan “Olduğu Gibi” şimdiye kadar bilinen bütün otobiyografilerden çok farklı bir kitap… İçinde Güler Yücel’in hayat hikayesi, şiirleri, resimleri, hayatına değer değerli insanların kısa yaşam öyküleri eşsiz bir lezzette harmanlanarak ortaya çıkmış özel eser… Özetlemek gerekirse Güler Yücel gibi diyebilirim.

Kitapta benim de minik bir katkım olduğunu “iftiharla” belirtmeliyim. Geçen sonbaharda kitap daha prova baskı halindeyken Güler Abla bana uzatmıştı, göz atalım diye. En başta yer alan Göç şiirinin altında Can Yücel imzası vardı:

“Tespih böceği ihtiyar kadın

Çömelmiş yere

Güçsüz belli de

Yine de taş gibi…”

Şiir böyle başlıyor, hüzünlü bir mısra ile bitiyor.

Okuduktan sonra “Bu Can Abinin mi?” diye sordum, “Hayır, benim şiirim o” dedi. Sonra da başımı göğe erdiren talimatı verdi:

-Düzelt işte, hazır görmüşsün!

Ben ki kendi gazete yazılarını bile bin bir tashihle yazan Nazım Alpman, koskoca Güler Yücel’in otobiyografisine düzeltme yapabilmiştim!

Güler Abla mezar başındaki anmalara katılmaz. Belki de Can’ının öldüğünü kabullenemez. Onu resimlerinde, şiirlerinde yaşatmaya devam eder.

Güler Yücel yaşayan Can Yücel’dir.