Filmin içinde yaşadığımız karanlık çağa, devlet-sermaye-din üçlüsünün birey üzerinde kurduğu korkunç düzene sağlam ve gerçekçi bir bakış var. Olay Rusya’da geçiyor ama Türkiye’de de geçiyor, ABD’de de...

Canavarın adı var: Sermaye, din ve devlet

LEVIATHAN
 

(Bu yazı filme dair sırları açık etmektedir. Filmi seyretmeniz tavsiye olunur. Yazıyı okumasanız da olur.)

Geçtiğimiz haftalar içinde İstanbul Müftülüğü, cuma günü camiilerde okunması için bir hutbe hazırladı. Hutbede iş cinayetlerini önlemek için alınacak tedbirlerde ölçülü olunması gerekir deniyordu: “Bu husustaki aşırılık Yüce Allah’a güveni sarsan bir davranış haline dönüşür.”
Bu ne demekti? Patron, işçinin güvenliği için az bir para harcasa yeter, ondan işçinin hayatına tam bir güvence sağlayacak masraflara girmesini beklemeyin. Maliyet artarsa patronunuz yeterince kâr edemez. İşçinin ölümü, maliyet açısından, güvenlik önlemi almaktan daha ucuza geliyorsa, işçiler ölecektir ya da iyi ihtimalle Allah koruyacaktır onları. İşinizin fıtratında ne varsa kabul edin!


İŞÇİLER PATRONA EMANET
Müftülük özünde bunu söylüyordu. İşçi sağlığını aslında Allah’a değil
patrona emanet ediyordu. Tıpkı kilisenin tarih boyunca sermayenin yanında yer alması gibi, cami de sermayenin yanında saf tuttu.
Bu girişin filmimizle alakası şu: Rusya’da deniz kıyısındaki bir kasabada belediye başkanı kendisine bir “saray” yaptırmak istemektedir. Sarayını yaptıracağı yerde ise alt-orta sınıf bir adamın, Kolya’nın evi vardır. Mahkemeden, evin istimlak edilmesi için karar çıkartmak, tereyağından kıl çekmek kadar kolaydır belediye başkanı için. Ev, gerçek fiyatının beşte biri gibi bir miktara kamulaştırılacak, sonra da başkana peşkeş çekilecektir. Ama Kolya inatçıdır, hemen teslim olmayacaktır. Moskova’dan avukat arkadaşı Dimitri’yi yardıma çağırır. Dimitri, belediye başkanının yasadışı işlerine dair deliller içeren bir dosyayla çıkagelir. Belediye başkanının pis işleri arasında cinayet dahi vardır. Dimitri bu dosyayla belediye başkanına şantaj yapar. Başkanı bu yolla evi gerçek fiyatından satın almaya ikna edeceğini ummaktadır. Ama Dimitri’nin hesap etmediği bir desteği vardır belediye başkanının. Kilisenin papazı, belediye başkanına kendini toplamasını öğütleyecek, ona, muhtaç olduğu ruhani kudreti bulmada yardımcı olacaktır.


SÖMÜRÜ İLİŞKİLERİ
Fakat film sermaye-devlet-din (kilise) üçlüsünün sıradan bireyi, vatandaşı nasıl sömürdüğünden başka şeyler de söylüyor. Kolya’nın ikinci eşi Lilya ve Kolya’nın ilk eşinden olan oğlu Romka da filmin önemli kahramanları arasındalar. Sürpriz bir şekilde öğreniyoruz ki, Dimitri ile Lilya arasında uzun zamandan beri sürmekte olan bir ilişki vardır. Dimitri, Moskova’dan Kolya’ya yardım için mi gelmiştir, yoksa Kolya’nın karısıyla yatmak için mi? Dimitri, belediye başkanının eli kanlı bir katil olduğunu da bilmektedir. Elindeki dosyaya nasıl olmuş da bu kadar güvenmiştir?
Kolya’nın oğlu Romka ise, üvey annesi Lilya’yla kanlı bıçaklıdır. Ama Romka’nın asıl derdi belki de babasıyladır. Romka, klasik ödipal karmaşa formülüne uygun biçimde üvey annesiyle yatmak ve babasını devreden çıkarmak mı istemektedir? Sonuçta olanlar başarılı olduğunu da göstermiş midir?


DEVLET İÇİN BİR METAFOR
Kolya bu acımasız dünya içinde o kadar naif kalmaktadır ki, hayatta kalması bir mucizedir. O kaybedenin (loser’ın) sinemada gördüğümüz en mükemmel örneklerinden biridir. Leviathan da sinemada gördüğümüz en karamsar filmlerden biri. Leviathan, İncil’de adı geçen korkunç, devasa bir deniz canavarı. Hangi çılgın ona zincir takabilir ki? Leviathan aynı zamanda muhafazakâr düşünür Thomas Hobbes’un devlet için kullandığı bir metafor. Leviathan’la uğraşan, kelimenin her anlamıyla yenileceğini bilmelidir der gibi film.

GÜVEN DUYGUSU MEÇHUL
Ne öz oğul, ne sevgili-eş, ne askerlik arkadaşı, ne de devlet: Kolya’nın sonuna kadar güveneceği hiç kimse yoktur. Evet, hayat bazen böyle olabilir. Ama karanlığa bu kadar bakmak iyi değil. Ne demişler: Sonra karanlık da size bakmaya başlar! Leviathan’a bu nedenle çok iyi bir film diyemiyorum. Evet, çok iyi oynanmış. İçinde yaşadığımız karanlık çağa, devlet-sermaye-din üçlüsünün birey üzerinde kurduğu korkunç düzene sağlam ve gerçekçi, bir bakış var. Olay Rusya’da geçiyor ama Türkiye’de de geçiyor, ABD’de de. Her yerde neredeyse, durum böyle.

BEĞENDİM AMA SEVMEDİM
Filmin görsel, işitsel estetiği de üst düzeyde. Fakat Dimitri karakteri, Dimitri-Lilya ilişkisi ve olayların akışı bana her zaman ikna edici gelmedi. Evet, Leviathan’ı kaçırmayın. Ben çok beğendim ama o kadar sevmedim. Zivyagintsev’in bu dördüncü filminin Cannes’da en iyi senaryo ödülü aldığını ve yılın en iyileri listelerinde başa güreştiğini de hatırlatayım.