Sakarya’da yavru köpeğe uygulanan şiddet ne ilk ne de son olacağa benziyor. Tıpkı hayatlarımız gibi. Gün geçmiyor ki yurdun dört bir yanından hayvanlara yönelik zalimlikle ilgili bir haber gelmesin. Üstelik ‘haber değeri’ olduğu görüldükçe iştah kabartma riski de var.

Hayvanlara yönelik şiddetle insana yönelik şiddet arasında güçlü bir ilişki olduğu biliniyor. Kadına yönelik şiddet saldırganlarının çok büyük bölümünün evdeki evcil hayvanlara da şiddet uyguladığı gösterilmiş durumda.

Yine de Sakarya’da olan, ‘kanıksanmış’ şiddetlerden daha öte bir durum gibi ve tek örnek de değil.

Kendisinden güçsüz olana isteklerini onaylatmak için zor kullanmayı şiddet olarak tanımlıyoruz. En yaygın haliyle erkeğin kadına, çocuğa, yaşlıya uyguladığı şiddet bu grupta. Aynı şekilde ‘iktidarın’ muhalif olana uyguladığı şiddet de bir tür susturma, hizaya getirme, kendi düşüncesini benimsetmek için zor kullanma yöntemini uygulaması.

Suruç örneğin, en son ve en çıplak halde görülebilecek olanlardan biri. Hem 2015 katliamı hem de yeni saldırı muhalifi hizaya getirmek için zorun kullanılmasına örnek. Erkekten kadına ya da Suruç’taki gibi olduğunda öyle ya da böyle saldırganın amacı saldırdığını bir şeye ‘zorlamak!’ Kendi isteklerine uymasını sağlamak...

2015 yılında Cizre’de cansız bedeni buzdolabında bekletilen Cemile ve onun bedeninde insanlara uygulanan şiddetin başka bir boyutu daha var. Politik olarak güçsüzleştirme, çaresiz bırakmanın ötesinde Cemile ve diğerlerini ‘insan olarak’ görmeme, dolayısıyla herhangi bir insani özeni hak etmediklerini düşünme. Türkiye’ye özgü de değil. Savaşta düşmanı insan olarak kabul etmeme, (dehumanisation) ve böylece ona insan muamelesi yapmama hakkını kendinde bulma hali.
Bu örneklerdeki zulümler araçsal. Saldırgan amacına ulaşabilmek için kendisinden zayıf olana zor kullanıyor. Amacın bireysel ya da politik bir çıkar olması fark etmiyor. Sakarya’da olan ve tek örnek olmadığı bilinen durumda ise sadece ‘şiddet için şiddet’ var gibi. Zalimliğin bizatihi kendisinin amaç haline dönüşmesi.

Olağan koşullarda seyretmeye ya da gözünüzde canlandırmaya dayanamayacağınız bir durum. Yapan(lar)ın bu eylemi yapabiliyor olmasından başka elde edebileceği hiç bir çıkarı yok gibi. Yavru bir köpeğe böylesi bir acı çektirebilmek, eylem sırasında soğukkanlılığını koruyabilmek, çırpınmaları engellemek, çığlığına dayanabilmek... Sonra da öylece bırakıp gitmek.

Önünüze çıkan bir sokak köpeğine tekme savurmak, onlara zehirli yiyecek vermek, toplayıp bir çöplükte kafalarına kurşun sıkmak değil. Bu örneklerin kabul edilebilir olması değil mesele. Sadece şiddet hem de ‘canavarca’ bir şiddet uygulayabilme becerisi! Canavar, sözcüğü bile bu dünyaya ait olmayan, bildiğimiz canlılardan olmayan anlamını taşır.

Bir aslanın ‘güzel gözlü yavru ceylanı’ parçalayarak yemesi canavarlık değildir. Doğada insandan başka canavarlaşabilen hayvan da yoktur zaten.

Birçoğunuza şaşırtıcı gelebilir ama ‘canavarlaşma’ potansiyeli, insana özgü ve neredeyse tarihsel olarak içimize işlemiş bir özellik. Hiç bir amaç olmadan bir başkasının canını yakabilmek insana özgü. Besleyen en önemli kaynak ise ‘amaçlı şiddetin’ olağanlaşması.

Bir toplumda ya da tarihsel dönemde şiddet, amaca ulaşmak için kullanılabilir bir araç olarak meşrulaştırıldıkça sadece şiddet için şiddet uygulamak da benimsenmeye başlıyor. Yapılabilir olmasının cazibesine kapılmaya başlıyor insanlar. Ben ‘de’ yapabiliyorum hissini yaşayabilmenin kendisi başlı başına bir amaca dönüşebiliyor.

Bu, iki tarihsel/politik durumla bağlantılı. İlkin despotik yönetimler. İnsan canının bir despotun iki dudağının arasında olduğu zamanlar. Tanrı Firavun, Çin Hükümdarı ya da Nazi Führeri farketmiyor. İkincileyin despotun şahıstan sisteme evrildiği hal, yani kapitalizm. Kapitalizm, en çok insanın vicdanını kirletir. İnsanlıktan çıkarıcı özelliğiyle insanı, insanca olmama hali ile büyüler! Seri katilliğin kapitalizme özgü olması, öldürmüş olmak için öldürme halinin ortaya çıkması bu demek.

Türkiye ne acı ki bu iki durumu en çıplak haliyle yaşıyor ve hepimizi insanlıktan çıkmaya çağıran ses hala bağırıyor... Haftaya biraz da bu çağrıya yanıt verecek seçmen...