2015’te Peywend Yayınları Çetoyê Zêdo ve Yavuz Akkuzu’nun hazırladığı ‘Dîroka Şanoya Kurdî’ adlı derleme kitabı Kürtçe yayınlamıştı. Kitabın bazı makaleleri Türkçe’ye çevrilerek ‘Kürt Tiyatro Tarihi’ adıyla yayınlandı

Cânım burnum ve Kürt Tiyatro Tarihi

DUYGU ÇELİK

Geçenlerde kaldırımdan düştüm. Düşmek ile devrilmek arasındaki o nefret çizgisinde biri çelme takmıştı sanki. Küçükken sürekli kabuk bağlayan dizlerimin yıllar sonra bu deneyimi hatırlaması biraz can yakıcıydı. Düştükten sonra ilk işim kulaklığımı sinirle çıkarmak oldu. Benim canım yanmış, Neşet Ertaş kulağımda bağıra bağıra “Bahça Duvarından Aştım” türküsünün en oynanası yerini söylüyordu. Çok kızdım Neşet Ertaş’a: düşmüşüm, dizlerim kanamış hala “yanıyorum hele”! Eve gittiğimde dizlerimin kanamasından daha vahim bir şey olduğunu anladım: burnum düşmüştü. Her nezle olduğumda kurtulmak istediğim cânım burnum artık yoktu. Gidip baksam? Çoktan birileri almıştır. Vazgeçtim. Burunsuzluğa alışmalıydım. Alıştım da. Burunsuz olduğumdan beri mutluyum. Tuhaf gelebilir ama inanın hiç bir haber beni üzmüyor. Anladım ki; hayattan beni soğutan burnummuş. “No women no cry” nasıl çevrilir bilmem ama “no burun no acı” çevrilmese de olur be hacı. Mutluyum. Ölüm, patlama, sınır, darbe, taciz, kavga, nefret, imza,... Eskiden bunlara üzülüyordum; ama artık burnum yok haliyle sızlayacak bir burun direğim de yok. Demek ki; bunca olan bitene üzülmeyenlerin burnu yok. Vaaay, koçum Aristo’nun cânım mantığı! Bu arada Çetoyê Zêdo ve Yavuz Akkuzu’nun hazırladığı “Kürt Tiyatro Tarihi” kitabı...

Geçenlerde kaldırımdan düşmüştüm ya hani burnum da düşmüştü? Hani Neşet Ertaş ben düşmeme rağmen türküsüne devam etmişti? Hatırladınız di mi? Hala burnum yok; ama olmayan burnum acıyor. Yani tam olarak şöyle: sanki burnumun bir direği var ve sızlıyor. Onun gibi bir acı. Ama burnum yok. Çok mutsuzum. Ölüm, patlama, sınır, darbe, taciz, kavga, nefret, imza,… Burnum yokken ne güzeldi! Burnum hala yok; ama sızlıyor işte. Buna “hayalet uzuv” sendromu deniyormuş. Olmayan uzuvu hissetmek! Yok ama acısı var! Acısı varsa nasıl kendisi olmayabilir ki? Gerçekten anlamıyorum. Keşke biri anlatsaydı. Hani bütün dönem derse gitmezsin de sınavdan önce toplu ders çalışma etkinliğinde bütün dönemi 10 dakikada özetleyen bir sonradançalışkanolmuşgillerden biri olur ya hıh işte keşke olsa da anlatsa bana ne olduğunu. Burnu olmayanlar zaten anlamaz. Benim mi? Benim burnum yok; ama acısı var. O yüzden ben anlarım! “No burun yes acı!” bizde böyle hacı. Mutsuzum. Bu arada Çetoyê Zêdo ve Yavuz Akkuzu’nun hazırladığı “Kürt Tiyatro Tarihi” kitabı...

Geçenlerde kaldırımdan düşmüştüm ya burnum düşmüştü hani mutluydum sonra olmayan burnum sızladıydı mutsuzdum? Hatırladınız di mi? Unutmayın he mi Neşet Ertaş’ı? Gerçi kızgınım ben O’na. Burnum düşmüş hala “acem şalı ince bele”! Belê? Erê! Şimdi nasıl mıyım? İyiyim. Benim burnu nimettir diye 3 kere öpüp kaldırımdaki elektrik dolabının üzerine koymuş biri. Süpermarket karşısında 22’den önce sattığı sonra hediye ettiği (!) tekelle direnen Bakkal’ım (benim bakkalım bir tanecik olduğundan b’yi büyük yazdım) görmüş. Bu ara burun düşüren düşürene olduğundan benim olduğunu da bilememiş. Minnak sakız kutusunun içine doldurmuş yerden topladığı burunları. Hem de kaç kutu burun! Sağolsun sayesinde burnuma kavuştum sonunda. Gerçekten var olsun da acısın cânım burnum. “Yes burun yes acı” biz böyleyiz hacı. Şimdi nasılsın? dersen, Diyarbakır gibiyim. Gaziantep’teki kına gecesi gibiyim. Ankara Garı gibiyim. Akademisyen gibiyim. Aslı Erdoğan gibiyim. ÖYP’liyim. Bundan böyle zırt pırt her yerde kullanamayacağınız kesme işaretiyim. Kapatılan tv kanallarıyım. Radyoda bundan sonra dinlenmeme izin verilmeyecek olan sıradaki türküyüm, stranım, kilamım. Hangi birini saysam? Ölü gibiyim… Bu arada Çetoyê Zêdo ve Yavuz Akkuzu’nun hazırladığı “Kürt Tiyatro Tarihi” kitabı…(yutkun! şimdi devam) Temmuz’da ÇIKTI. Oh be! Sonunda yazabildim. Bir izin vermiyorlar ki yazalım, bir adamı sevelim, kendimizi suçlu hissetmeden ağız dolusu gülelim... Ben de az çakal değilim ha. Burnum dedim düştüm dedim arada Kürt Tiyatro Tarihi kitabının çıktığını ilan ediverdim. Kıs kıs kıs… İzin verin anlatayım bu değerli çalışmayı. Ben bu çalışmadan bahsedecek yarım nefeslik virgülü hazır yakalamışken siz de böyle kitap tanıtımı mı olurmuş cık cık’larınızı hazırlayabilirsiniz. Virgül, yarım nefes al, başla!

Bu arada... Bu aralarda... Burnumuzun düştüğü bu günlerde ne kıymetlidir yazmak! Kutularda burunlar bekleye dursun 2015 yılında Peywend Yayınları Çetoyê Zêdo ve Yavuz Akkuzu’nun hazırladığı “Dîroka Şanoya Kurdî”1 adlı derleme kitabı Kürtçe yayınlamıştı. Ben de elimde sözlükle makaleleri anlamaya çalışırken -o zaman burnum daha düşmemişti- kitabın bazı makaleleri Türkçe’ye çevrilerek (Bilge Tanrısever, Serhat Aydın, Sevda Orak Reşitoğlu, Cihan Kırmızıgül) temmuz ayında Evrensel Basım Yayın tarafından “Kürt Tiyatro Tarihi” adıyla yayınlandı. Sevindim. Bu kitabın değerini anlamak için çok da geç kalmayalım derim. Zaten meşakkatli bir yoldan geliyor Kürt Tiyatrosu, not düşelim. KürtTtiyatrosu da nedir? Kürt yoktur ki tiyatrosu olsun, diyenin burnu düşsün, Amin. Belki de düşmüştür de bizim bakkalın sakız kutularındadır. Kim bilir?

Bu kitabı 1990’a gelinceye değin Kürtlerin farklı coğrafyalarda yaptığı tiyatroyu anlamak için okumak lazım.

Bu kitabı kendisi yoksa acısı yok sanılan Kürtlerin, tiyatro alanındaki kimlik mücadelesini anlamak için okumak lazım.

Bu kitabı Türkiye’de tiyatro yapan herkesin okuması lazım. Bu kitabı bu arada... bu aralarda... okumak lazım.

Mesela bu aralarda Batman Belediyesi Şehir Tiyatrosu Müdürlüğü belediyeye atanan kayyım tarafından kapatılmış. İşte bunlar hep burun canım kardeşim. Virgül, yarım nefes al, devam.

Geçenlerde kaldırımdan düşmüştüm hani? Burnum? Hatırladınız di mi? Hani kızmıştım Neşet Ertaş’a. Geçti kızgınlığım. Dizlerim de iyileşti. Burnumu soracak olursanız çare yok! Sızlamakta hala… Görünüşe bakılırsa sızlayacak da bundan sonra…Acılarımız da hayalet değil ya…Belê?
1. Kürt Tiyatro Tarihi