“Babamı kendi çabalarımla, arkadaşlarından, annemden dinleyerek keşfetmek zor bir şey, keşke bir öpüp koklasaydım, bir kokusunu alsaydım.”

Kitaplardan, okumaktan vazgeçmeyen herkeste emeği olan, işkencede katledilen kardeşinin adını adına ekleyen, aydın, devrimci Muzaffer İlhan Erdost’ u kaybettiğimizi öğrenir öğrenmez “Keşke Bir Öpüp Koklasaydım” kitabını ve kitapta yer alan İlhan Erdost’ un kızı Alaz Erdost’ un paylaştıklarını hatırladım. Kurduğu cümle kitaba da ismini vermişti. 12 Eylül darbecilerinin katlettiği o güzel insanların çocuklarına, eşlerine, sevdiklerine, arkadaşlarına, ailelerine yaşatılanların tarihiydi kitapta yer alan tüm yazılar...

Türkiye tarihinin en büyük öğretmen örgütlülüğü olan TÖB DER’in yöneticisi ve devrimci hareket içinde mücadele eden Olgun Delikanlı’nın kızları Eylem Delikanlı ve Özlem Delikanlı’nın “Geride Kalan Aileler 12 Eylül’ ü Anlatıyor” diyerek emek verdikleri kitap, ülkemizde emek, demokrasi, barış mücadelesi için yaşatılan acıların kitabıydı ama aynı zamanda mücadele etme inadından, umudundan vazgeçmeyenlerin de haykırışıydı.

Muzaffer İlhan Erdost’u kaybettiğimiz gün barış imzacısı Mehmet Fatih Traş arkadaşımızın da ölüm yıldönümüydü. Hocasına yazdığı mektupta, “dönemin bitimine üç hafta kala alınan bu kararın gelecekte başka üniversitelere kadro başvurularında beni çok zor duruma düşüreceğini bilsem de...” diyerek ona yaşatılacak zorlukların ne kadar farkında olduğunu paylaşıyordu aslında...

Akademisyen cüppelerinin polis postalları ile çiğnendiği, akademiye yönelik en büyük tasfiyelerden birinin gerçekleştirilmesine, bilim insanlarının üniversitelerden uzaklaştırılmasına karşı düzenlenen ‘Büyük Buluşma’nın; Eğitim Sen olarak girişimlerimiz sonucunda “Dünya Akademik Özgürlük Günü” ilan edildiği tarihte Eğitim Sen, Ankara Dayanışma Akademisi, İnsan Hakları Okulu ve Mülkiyeliler Birliği olarak düzenlediğimiz panelde hocamız Prof. Dr. Korkut Boratav’ ın söylediği cümleler toplumsal hafızamızdı, yaşadıklarımızdı:

“Ben bir aile olarak üniversite tasfiyelerini yaşamış bir kişiyim. Aslında biz dört kuşak tasfiye edildik. Ben, babam, öğrencilerim ve öğrencilerimin asistanları... Babamı mevcut pozisyonunda üç kez attılar, Genç Cumhuriyet daha az gaddardı. Babamı her attıklarında sokağa atmadılar. İlk atıldığında liseye öğretmen olarak, sonrasında da kütüphane memuru olarak atadılar. Devlet giderek gaddarlaşıyor.”

Gaddarlığın tarihini yazmaya devam ediyorlar. Eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesinden vazgeçmeyenler olarak her kaybettiğimiz arkadaşımızın ismi de, bizlere yaşatılanlar da belleğimizden bir an olsun silinmedi ve silinmeyecek. Katledildik, hukuksuzca ihraç edildik, sürgün edildik, gözaltına alındık, tutuklandık ama bu toprakların her yerindeyiz ve dayanışmaya da, mücadeleye de devam ediyoruz.

Muzaffer İlhan Erdost’un kardeşini kaybettiğinde gazeteye verdiği ilanda “Yanı başımda yitirdiğim, canına can olamadığım benim güzel kardeşim; İlhan Erdost’ u bugün toprağa vereceğim” cümlesinin yüreğimizde yarattığı acı ve isyandır, onlara verdiğimiz sözdür bizi dimdik ayakta tutan...

Deniz’lerin, Hüseyin’lerin, Yusuf’ların ve tüm devrimcilerin, demokratların ablasını, TİP’in seçim metinlerini coşkuyla radyolarda okuyan, Deniz Gezmiş’in idam sehpasına yürürken “Şekibe ablaya selam söyleyin, arkadaşlara çok emeği geçti” diyerek selam gönderdiği ablamızı, Şekibe Çelenk’i de kaybettik geçen günlerde... Anılarını, mücadelelerini yaşatmaya devam edeceğiz.

Yanı başımızdayken yitirdiğimiz, canına can olamadığımız, kaybettiğimiz tüm güzel insanların anısına saygıyla...