Cumhuriyet gazetesi 3 Mart akşamı İstanbul Baltalimanı’ndaki Portaxe’de bir toplantı düzenledi. Son yıllarda yine-yeniden adliye koridorlarında, cenazelerde, taziyelerde, protesto eylemlerinde bir araya gelenleri Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyesi nedeniyle davet etti gazete… Uzun yıllar aklımızda kalacak bir “Dayanışma Gecesi” oldu. Böylesi davetlere katılanlar, davet sahiplerine bir görünüp erkeden ayrılmanın yollarını ararlar. Canların Gecesinde ise tam tersi oldu. Kimse gitmek istemedi. Bu yüzden gece üç dört kez yeniden başladı. Toplantının başında Can Dündar davetlileri kapıda karşılıyordu. Onu sarılıp öpenler Erdem Gül’ü arıyorlardı. Erdem kara yoluyla İstanbul’a gelmek üzere bilgisiyle diğer dostlara yöneliyorlardı. Ben içeri girerken baştan aşağı vefa insanı olan Arif Keskiner ile karşılaşarak geceye başladık. Onunla birlikte Rutkay Aziz’in sehpasına gelip soluklandık. O sırada Fikri Sağlar bize dahil oldu. Biraz ilerde Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer vardı. Ve Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay ile tanışmamışlardı. Bu operasyonu tamamlamıştık ki, Tuluhan Tekelioğlu geldi. Artık bir anı fotoğrafı şart olmuştu. Biraz daha çoğalalım dedik, CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Sedef Kabaş, Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar’ı da sıraya sokup fotoğrafı tamamladık. Artık böylesi çekimlere selfi falan demiyoruz. Sunay Akın öğretti bize taa 1940’larda bu işi “Görçek” adıyla bir fotoğraf makinesi icad eden mucidimizin olduğunu… (Ayrıntı için bakınız: Hayal Kahramanları-Sunay Akın) Her toplantının finaline doğru katılmasıyla ünlü gazeteci Yalçın Bayer bile bu defa toplantı başlamadan salonda yerini almıştı. CHP’li milletvekilleri Zeynep Altıok Akatlı, İlhan Cihaner yarın sabah (4 Mart) Cizre’ye gitmek için 06.15 Mardin uçuşu üzerine konuşuyorlardı. Ben bir ara Dilek Dündar’ı yakalayıp ayaküzeri “bu sürecin sessiz kahramanına saygıyla” diye yazıp imzaladığım yeni kitabımı (Ahlak Islatan-Medya Hikayeleri-Ozan Yayınları) verdim. Artık salon yükünü almıştı. Erdem de Bolu’dan gelip Can’la başla geçmiş olsun dileklerini kabul ediyordu. Sahneye önce Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Başkanı Christoph Deloire çıktı. Dayanışmanın en güzel örneklerinden birini gösterdi. Basın özgürlüğü konusunda Türkiye üzerindeki hassasiyetlerini korumaya devam edeceklerini söyledi. Sonra Can Dündar mikrofonu geldi. İnce mizahı ve yüksek moraliyle herkesi kırıp geçirdi:


-İçerde sinirimizi bozmadık, sinir tanımayan gazeteciler haline geldik! Sonra Erdem ile yaptıkları işbölümünü anlattı. Erdem günlük gazeteleri düzenli tarayarak okuyormuş. Can burada da bir hak teslimi yaptı: -Sabah sabah Yeni Şafak ile başlıyordu okumaya… Yapma bu işkenceyi kendine dedim ama dinletemedim. Gece bitiyor zannedilirken Kubat sazıyla çıktı sahneye ve kendisine özel bir koru oluşturdu, içinde Can-Erdem de vardı, Şafak Pavey de, Dilek Dündar da… Katılanların tamamına yakının gazeteci olduğu bu toplantıda herkes “Can Dostlar” halinde kenetlenmiş bir hava veriyorlardı. O yüzden bir isim vermek gerekirse başlığa dönmek gerekir:
-Canların gecesi!

***

Berkant’ın mektubu: Yaz, herkes okusun!

Bu köşede yayınlanan yazıların başına bazen “yazı işleri kazaları” geliyor. En son bir önceki yazıda “Mızıkçı Demokratlar” olan başlığın yarısı uçmuştu! Bunun üzerine bir “isyan yazısı” yazıp yazı işlerindeki herkese yolladım. BirGün’ün sevgili Yazı İşleri Müdürü Berkant Gültekin de cevabi bir mektup yazdı. Özeleştiri dozu çok yüksek olan bu güzel mektup BirGün ailemize dahil olan herkesçe bilinmesi lazım diye düşündüm. Benim biraz gözlerim doldu bu mektubu okurken. Meslekler ve hatalar konusunda eski bir fıkra vardır: Doktorlar hatalarını gömerler. Avukatlar hapse atarlar.
Gazeteciler de hatalarını basıp herkese duyururlar! Biz de farklı değiliz. Hazır Atilla Aşut dostumuz bizi enselememişken, biz kendimiz teslim olalım istedik. Hikayeyi boylu boyunca sütunumuza serdik.

“Nazım Abi merhaba
Öncelikle yine senden özür dileyerek başlayayım. Belki de Erdoğan’ın Anayasayı ihlal ettiğinden çok ben senden özür dilemişimdir. Bunun da farkındayım!..
Sen, ‘Bu tür hatalar hep bana denk geliyor’ diye düşünüyor olabilirsin. Acını hafifletir mi bilmiyorum ama yaptığımız hatalar hep sana denk gelmiyor abi… Mesela geçenlerde Erk Acarer’i, Seray Şahiner diye yazdık birinci sayfada. Yani BirGün hatalarda da eşitlikçi bir gazete! Yalnızca bir kişiye değil, herkese aynı muameleyi yapıyoruz!
Şaka bir yana bu hataların farkındayız ve üstesinden gelmek için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ama sana gerçeği de ifade etmek isterim. Üstümüzde aşırı bir iş yükü var. Hepimizin üzerinde... Bir de buna yaşadığımız ekonomik sıkıntıları, haftada en az 3 defa ayak bastığımız uzun ince adliye koridorlarını ve hakimlerin o balmumu heykeline benzeyen suratlarını ekle. İnsanda moral bile kalmıyor bazı zamanlarda. Ama yine de özel haberler üretmeye, gündemdeki haberleri doğru şekilde okuyucuya sunmaya çaba gösteriyoruz. Gazeteye artı değer katmak için en basit haberi bile derinleştirmeye çalışıyoruz. Kısacası Nazım Abi; çok işi, az kişiyle organize etmeye çalışıyoruz. Senden tekrar özür dileriz. Taleplerinde ve eleştirilerinde sonuna kadar haklısın. Biz de düzeltmek için azami gayreti göstermeye devam edeceğiz. Umarım sen de bizi anlarsın.Seni seviyoruz, kendine iyi bak.

Selamlar
Berkant”