17. yüzyılda Johann Joackin Becher ve Georg Ernst Stahl’ın ruh odaklı yanma teorileri kabul görmüştü. Ancak 1743-1794 yılları arasında yaşamış modern kimyanın kurucusu sayılan Antoine-Laurent de Lavoisier, yanmanın kimyasal bir tepkime olduğunu keşfedince kendinden önceki yanma teorileri geçerliliğini yitirdi.

Canlılık bir tür sistemli ve örtülü yanma mıdır?

Oktay KAYNAK

Antik Yunan düşünürleri maddenin dört unsurunu hava, su, toprak ve ateş olarak önermişlerdir. Hava, su ve toprak elementlerden oluşmaktadır, ateş ise bir süreçtir. Ateşin bu üç unsurun yanında ne işi var diye sorulmalıdır. Ateşin bu üç unsurun yanına yerleştirilmesinin nedeni, antik Yunan filozoflarının sezgileri ve hatta sezgisel bilgileridir (intuitive knowledge). Bilim felsefesi günümüzde de sezgisel bilgi diye bir kavramı, bilmenin kategorileri arasında kabul etmektedir. Bizler antik Yunan filozof, bilim insanı ya da düşünürlerinin sezgisel bilgilerini önemsemek durumundayız.

17. yüzyıla gelindiğinde bilim insanları Johann-Joackin Becher (1635-1682) ve Georg-Ernst Stahl (1660-1734) yanmaya yanıcı ruhun (filojiston) sebep olduğunu iddia etmişler, hatta altmış yıl kadar bilim dünyasında bu görüşleriyle kabul görmüşlerdir. Bu görüşe göre yanıcı cisimler, yanıcı olmayan bir kısım ile filojiston'dan oluşmuştur. Bu görüşe göre metal oksitler birer element, metaller ise metal oksit (kül) ve filojiston'dan oluşan birer bileşiktir. Bu teoriye göre yanmakta olan bir kibrit kapalı bir kaba bırakılırsa bir süre sonra sönecektir. Çünkü kabın içindeki hava filojiston yönünden doymuş hale gelecektir. Canlı organizmaların yaptığı da zaten, bünyeyi filojiston yönünden arındırmaktır. Yine bu görüşe göre, bir fanusun altındaki fare, etrafındaki hava filojiston yönünden doygun hale gelince ölür.

Daha sonra Antoine-Laurent de Lavoisier (1743- 1794) yanmanın kimyasal bir tepkime olduğunu keşfedince bu teori geçerliliğini yitirmiştir.

Yanmanın kimyasal formülü: 6C10H15O7 + Isı → C50H10O + 10CH2O

(odun+1500 → odun kömürü + formaldehit gazı)

CH2O + O2 → H2O + CO2 + CO + C + N2

(formaldehit gazı +2600+ oksijen → su+ karbondioksit+ karbonmonoksit+ karbon+ nitrojen)

CANLILIK VE YANMA BENZERLİKLERİ

•Canlıların girdisi organik maddelerdir. Bunlar canlılar tarafından sentezlenen karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen ve fosfor bileşenleridir. Ateşin ana girdisi de organik maddelerdir. İkisinin de çıktıları yine organik atıklardır.

•Canlıların canlılığını sürdürme ısı aralığı vardır. Ateşin de varlığını sürdürmek için bir ısı aralığı vardır; soğutursanız söner, yüksek ısıya tabi tutarsanız yanan madde taşlaşır (Pompei gibi).(Petrone, P. P. Human corpses as time capsules: newperspectives in thestudy of pastmassdisasters. (2011). Journal of AnthropologicalSciences89:1-4.) Edinburgh üniversitesi tarafından yapılan deneyde bir yün kumaşa sarılı domuz eti ani yüksek ısıya (2000) 15 saniye süresince tabi tutulmuş; sonuçta yün kumaşın ve domuz etinin alev alıp yanmadığı ve Pompei’deki taşlaşan canlıların durumuna benzer bir hal aldığı gözlemlenmiştir. Bu deney 2013 yılında BBC tarafından ‘’Pompeii: TheMystery of the People Frozen in Time’’ adıyla belgesel film olarak yayınlanmıştır.

•Döllenmiş bir yumurta belirli zaman, belirli ısıda tutulmadığı sürece cansızdır. Belirli bir ısı aralığı şarttır. Yumurta gerekli ısı aralığının üstünde de, altında da canlanmaz. Örneğin; güney Afrika penguenleri yumurtalarının üstünde yumurtalarını ısıtmak için değil, yumurtalarını yakıcı Afrika güneşinin ısısından korumak için yatarlar. Bazı ana penguenler sıcağa dayanamadıkları için yumurtaları bırakıp giderler ve o yumurtalardan yavru çıkmaz.

•Neden belirli bir ısı aralığı olmadan ağaç yanmaz, yumurta canlanmaz?

•Soğutursanız canlı ölür(hipotermi), çok ısıtırsanız canlı yine ölür(hipertermi). Ateş de soğutursanız söner, ortamdaki oksijenin niteliğini bozacak düzeyde ısıtırsanız ateş gene söner ve yanıcı madde niteliğini kaybeder(Pompei gibi).

•Oksijensiz bırakılan canlı ölür.

•Oksijensiz bırakılan ateş söner.

•Yanıcı her madde yanma ısısına geldiğinde ortam uygunsa, yakıcıya gerek duymadan kendiliğinden yanar.

•Şartlar oluşunca organik maddeler kendiliklerinden organize olurlar. Yani canlanırlar. Büyük Sahra’da bulunan Jericho Rose (Seloginella Lepidophylla) bitkisi ölü bir çalı olarak çöl rüzgârları tarafından 100 yıl boyunca çölde sürüklenir durur (çalı ölüdür ama tohum içinde korunmaktadır). Ne zaman nemli bir ortama ve uygun ısı aralığına rastlar; o kapanmış kuru dallar açılır, tohumlar çevreye saçılır ve yeşerme başlar. Bu bitkiye Afrikalılar ‘’Yeniden dirilen bitki’’ adını vermişlerdir.

•2014 Nobel ödülünü alan Amerikalı fizikçi Eric Betzig ve ekibinin çektiği 3 boyutlu hücre fotoğraflarına bakıldığında gördüğünüz bir hücre midir, yoksa bir yanma mıdır? Ayırt etmekte zorluk çekebilirsiniz. (http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/150557/Canli_bir_hucre_ilk_kez_boyle_goruntulendi.html)

•Amonyum dikromat (NH4)2Cr2O7 ve civa(II )tiyosiyanat Hg(SCN)2 karışımı yandığında canlanmayı çağrıştıracak bir hareketlenme ve şekil alma gözlenir. (http://www.youtube.com/watch?v=57Uba_J6YOg)

•Odun ya da kömür yanmanın belirli bir aşamasında hücre bölünmesine benzer düzenli diyebileceğimiz bölünmeler yaşar.

•Her canlı ölür, her ateş söner.

Makro planda canlı ve ateş arasındaki bu benzerlikleri gözlemleyebiliyoruz. Peki, acaba mikro planda neler olmaktadır?

Mikro ölçekte bütün canlılar aerobik ya da anaerobik canlılar, enzimler aracılığıyla şekeri parçalayarak ATP (adenosintrifosfat, C10H16N5O13P3) üretirler. ATP şarj edilebilir kimyasal bir enerji taşıyıcıdır.

Katabolizma süreçleriyle enerjinin açığa çıkması üç aşamada gerçekleşir:

•Birinci aşamada polisakkaritler, yağlar ve proteinler parçalanır. Bu işlemde bir miktar ısı ortaya çıkacaktır.

•İkinci aşamada bu ısının da katkısıyla ATP molekülleri sentezlenir.

•Üçüncü aşama ise Krebs döngüsü adı verilen tepkimeler zinciriyle besin maddelerinin su ve karbondioksite kadar yıkımları sağlanır. (yanan madde de karbondioksit, su, vb. açığa çıkarır)

Burada görüldüğü gibi yine ısı faktörü olmadan ATP elde edilemez, dolayısıyla canlılıkta sürdürülemez.

Bütün bu yukarıdaki gözlemlerden hareketle bir genelleme yapılabilmesi ya da bir kuram oluşturulabilmesi için teknik araştırma ve laboratuar deneyleri gerekmektedir.

Bilim bir sezgi, bir soru ya da doğada iki olgu arasında o güne dek anlaşılamayan bir ilişkiyi tespitle başlayan, gözlem ve akıl yürütmeyle devam eden, bir deneyle doğrulanan ya da yanlışlanan bir bilme sürecidir.