Festivalin üç Fransız filminden ilki Jacques Audiard’ın “De Rouille et D’os-Pas ve Kemik” ikinci günün beklenen filmiydi. Audiard’ın 2009’da “Un Prophète-Bir Peygamber” ile kıl payı Altın Palmiye’yi kaçırmış, Büyük Ödülü almıştı. “Bir Peygamber”in nefes kesen güzelliğinden sonra ne yapacağını merakla bekliyorduk. Audiard, “Pas ve Kemik”te Marion Cotillard’ın gibi kendini kanıtlamış bir oyuncunun yanında, bu yıl “Bullhead” ile tanıdığımız ancak uluslararası planda az tanınan Belçikalı Matthias Schoenaerts’a erkek başrolünü teslim ederek, bir kez daha yetenekleri ortaya çıkarmakta ne kadar usta olduğunu kanıtlıyor. Schoenaerts oyun gücüyle Cotillard’ın yıldızını çalıyor. Öykü kitabından esinlenen Filmin hikayesi, Kanadalı yazar Craig Davidson’un aynı adlı Kafasından ziyade yumruklarını konuşturan, beş yaşındaki oğluna yeni babalık etmeye başlayan bir badigard ile katil balina terbiyecisi arasındaki  ilişkiyi yirmi birinci yüzyıla yakışır bir melodrama çıkartmış ortaya. Bir yandan Schoenaerts’in oynadığı ilkel, hatta hayvansal içgüdüleri dışında hiçbir doğal ögesini kullanmayı bilmeyen bir erkek ile bambaşka bir dünyadan gelen, psikolojik ve fiziksel olarak paramparça bir kadının olası olmayan birlikteliğini sinema dünyasının en büyük ustalarında rastlanan bir dille aktarıyor. Hüngür hüngür ağlatmadan, son derece doğal bir dille her ayrıntının çok çalışılarak izleyiciye sunulduğu filmden çıkarken, “büyük film” dememek imkansız. Eğittiği balinanın bacaklarını yok etmesine dair görsel efektlerin başarısı ise gerçekten olağanüstü.

Ancak filmin neredeyse kusursuz çizgisi, Audiard’ın “ben nasıl başeser üretirim?” diye yola koyulmuş olduğu şüphesini uyandırıyor. “Pas ve Kemik” özellikle sinema öğrencilerinin izlemesi gereken önemli bir film.  Audiard da Fransız sinemasının özlediğimiz büyüklüğüne en yakın duran yönetmen olsa da, bu mükemmellik saplantısı “Müthiş!” dememizi önlüyor. Üstelik film için seçtiği son bardağı taşıran damla oldu. Film büyük ihtimalle ödül listesinde yer alacaktır. Bizim gönlümüzden geçen ödül ise Matthias Schoenaerts’a En İyi Erkek Oyuncu ödülünün verilmesi…

OLAĞAN BEYAZ ADAM IRKÇILIĞI
Avusturyalı yönetmen Ulrich Seidl’ın 2007’de Cannes’da Belli Bir Bakış bölümünde sunduğu “Import Export” ile tanımış, Michael Hanecke’nin başını çektiği ekolün yeni üyesi olarak nitelemiştik. Bu yıl resmi yarışmada yer alan “Paradise-Cennet” üçlemesinin ilk filmi “Liebe-Aşk”, birkaç yıldır Avrupa’da çok tartışılan bir konuyu işliyor. Daha önce Laurent Cantet’nin imzasıyla Charlotte Rampling’in başrolünü oynadığı “Vers le Sud-Güneye Doğru” filminde gördüğümüz, “Sugar Mama” denilen yaşlı Avrupalı kadınlar ile Afrikalı veya adalı genç erkekler arasında yaşanan paraya dayalı tatil ilişkileri söz konusu. Seidl’ın yaşlı Avusturyalı kadın için seçtiği Margarethe Tiesel, bu çok zor rolün altından üstün başarıyla kalkıyor. Filmin büyük bir kısmında Kenya’daki “tatili” sırasında iri ve geçkin vücudunu ya tamamen, ya da iç çamaşırı altında sergileyen Tiesel En İyi Kadın Oyuncu ödülünü almazsa, gerçekten büyük bir haksızlık olur. Cahil olduğu kadar ırkçı, ancak taze erkek vücuduyla temas ederek kendini geçici bir süre için gençleşmiş hisseden yaşı geçmiş kadın performansıyla yıllarca akıllardan çıkmayacak bir kompozisyon çiziyor. Film Güney-Kuzey, zengin-fakir, beyaz kadın-siyah adam ilişkilerine çok sert bir eleştiri içeriyor. Ancak bizce “Cennet: Aşk” sinema tarihine, tatile birlikte geldiği diğer geçkin üç kadının doğum günü hediyesi olarak sundukları Kenyalı genç ile yaşanan müthiş şiddetli başarısız “toplu seks” sahnesi ile geçecek. Seidl’ın filmi, şimdilik Cannes’ın avangart ruhuna en uygun film olarak beğeni listemizde birinci sıraya geçti.

CEYLAN’A ALTIN FAYTON
Film Yönetmenleri Birliği (SRF) 2002’den beri verdiği Altın Fayton-Carosse d’or bu yıl Nuri Bilge Ceylan’a verildi. Birlik adına konuşan yönetmenler Ceylan’a “hayatımızı güzelleştirdiğin için, gözlerimizin gördüğünü zenginleştirdiğin için, bizimle zengin dünyanı paylaştığın için teşekkür etmek istedik” dediler. Ceylan ise başkalarının yaptıklarını zor beğenmesiyle tanınan sinema yönetmenlerinden bu ödülü almanın büyük bir mutluluk ve şeref olduğunu söyledi. Cannes Ceylan’ı, Ceylan da Cannes gerçekten seviyor!

FATİH AKIN’DAN AİLESİNE HEDİYE
Resmi seçkide yarışma dışı Özel Gösterimler bölümünde yer alan Fatih Akın’ın “Cennet Bahçesinde Çöplük” adlı belgeseli, belli ki yönetmenin kalbinin ta derinlerinden duyduğu seslerle çekilmiş. Akın 2007 yılından beri düzenli olarak çekim yaparak, atalarının memleketi Trabzon’un Çamburnu beldesinde yaşanan ekolojik dramı gelecek nesillere aktarmak amacıyla çok önemli bir belgeye imza atmış. Ne var ki, Akın’ın Türkiyeliden önce Alman olduğunu, yüreğinin derininde hissetse bile reflekslerinin gerçek bir Avrupalı bakış açısından hareket ettiğinin de belgesi olmuş. Filme konu olan yerel halka aşırı duygusal yaklaşarak, filmin esas anlamını verecek önemli siyasi mesaj derinliğini yitiriyor. Konser sahnelerinin bu filmde yer almasını ise anlamak mümkün değil. Her şeye rağmen,  Fatih Akın’ın yüreğinin sesine duyarsız kalmak bizler için zor.