Saray Rejimi’nin kısa dönemde seçime kadarki çizgisi bellidir. Düşman yarat, saldır, kazan. Bakın işte yine ‘Gezi kazanı’ kaynatıyorlar. Fırat’ın doğusuna askeri harekâtın ise seçime yönelik sınırlı bir şey olduğundan kimsenin şüphesi yok. Çünkü seçimde kazanmanın bir yolu da hamaset kazanını kaynatmaktır. İşler hem ekonomi hem ABD cenahından epey sarpa sararsa, seçimleri bile ‘yerli ve milli’ gerekçelerle iptal edebilirler mi? Saray’ın seçim anketlerinden hiç memnun olmadığını söyleyenler de var.

Bu koşullarda kısa orta ve uzun vadeli bir gelecek değerlendirmesi yapılmalı.

Solcular geçmiş değerlendirmesi yapmakla meşhurdurlar, dönüp dönüp vakti zamanında mesela AKP’nin hangi adımları attığını ve memleketi bu hale nasıl getirdiğini anlatırlar. Çünkü vakti zamanında (şunlar şunlar yapılmazsa) o adımların atılacağını ve memleketin ‘bu hale’ geleceğini söylemişlerdir. Ama ‘şunlar şunlar’ da bir türlü yapıl(a)madığı için dedikleri çıkmıştır! Kehanette bulunmamışlar, bir nevi gelecek değerlendirmesi yapmışlar ama öngörüleri çoğunlukla isabetli olmuştur. Gerçi muarızları o öngörülere bakıp “niyet okuması yapmayın” diye de ciyaklamışlardır ama o kadarı olsun.

Karşındakinin niyeti bozuksa onu anlamak için allame olmaya gerek yoktur değil mi?

Şimdi vakit gelecek değerlendirmesi yapabilme vaktidir demek, niyetleri bozuk olanların niyetlerini yine okumak yazmak ve elverdiğince bozmaktır. Ortada sandık saya saya veya soya soya usandık diye oy sayan ve oy soyanlar, davul zurnayla kazanacaklarına yine inanıyorlar ya, şimdi zurnacının karşısında limon yemek vaktidir.

Kahvede kâğıt oynayanlar ikide bir memleket kurtarırdı, şimdi kahve sohbetleri yerini twitter, facebook sohbetleri aldı, sosyal medyada kurtarılıyor memleket. Elbette gazete köşesinden memleket kurtarmak ve çare sunmak da pek farklı görülmeyebilir. Ama çareler zaten bilinmektedir.

Çare bir: bir araya gelmek, güçleri birleştirmek, birlik (teklik) olmak değil farklılıklarımızla birleşik güç olmaktır.

Çare iki: ikircikli olmadan hayatın her alanında örgütlenmektir.

Çare üç: üçkâğıtçılara, madrabazlara, zalimlere ve sömürücülere, kısacası faşistlere karşı durmaktan vazgeçmemektir.

Çare dört: dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketi savunmaktır.

Çare beş: beşikten mezara insanların sömürülmediği, özgür ve eşit yaşayabildiği bir düzen için mücadele etmektir.

Çare altı: altın varaklı saraylarda oturanları bıkmadan usanmadan teşhir etmektir.

Çare yedi: yedirmeden yiyenleri, açın halinden anlamayan karnı tokları insandan saymamaktır.

Çare sekiz: sekiz kişiysek dokuz kişi olmaktır.

Çare dokuz: dokuz kişiysek on kişi olmak, onar onar, yüzer yüzer çoğalmanın imkânsız olmadığını bilmektir.

Çare on: onurlu yurttaşlar, faşizme boyun eğmeyen yurttaşlar olarak hayatta kalabilmektir.