Bazılarına, nihayet dilinin altındaki baklayı çıkardı, dedirten bir açıklama oldu Hitler örneği. En başından bu yana sahip olmak istediği güç buydu, diyenler de olacaktır.
Böylesi bir kadiri mutlaklığın büyüsüne kapılmamanın çok zor olduğu açık. Bir düşünün, ağzınızdan çıkan her söz kutsal bir emir olarak görülüyor ve sorgulanmadan, denetlenmeden yerine getiriliyor. En önemlisi eylemlerinizin sonuçları nedeniyle yargılanmanız söz konusu bile değil.
Şaşırtıcı olabilir ama her insan yavrusu insanlaşma serüvenine bu güce sahip olduğu yanılsamasıyla başlar. Büyüyüp, olgunlaşıp insan olmak, aslında bu güçten vazgeçebilmek de demek. Kendisini her şeye kadir sanan bebek, hakikat duvarına her tosladığında sandığı kadar tümgüçlü olmadığını anlar. Bu yaşantı her insanın yaşadığı ilk ve en büyük hayal kırıklığı. Sonra büyüdükçe tümgüçlülüğe ihtiyacı olmayabileceğini anlamaya başlar. Çünkü karar ve eylemlerinin bedellerini ödeyebilme özgürlüğünün keyfini yaşadıkça hayal kırıklığını aşar, bu kez gücünün sınırları olmasına sevinir. İnsanlaşmıştır. İnsanın en muhteşem özelliği sadece insan olduğunu bilebilme ve kabul edebilme kapasitesi olan canlı olması. Ancak herkesin bu kapasiteyi gerçekleştirdiği söylenemez.
Şimdi, bebekte olduğunda büyüyebilmek için gerekli, masum ve hatta sevimli olan güç arzusuna bir yetişkinin hangi koşullar altında tamah edeceği meselesi ile karşı karşıyayız.
Kahvehane masalarında sorunların nasıl çözülebileceği tartışmalarında sık duyulan bir iddia vardır. Bana bir haftalığına bütün yetkiyi versinler, görün bak o sorunu nasıl çözüyorum heyheylenmesi aynı arzunun dışa vurumudur. Rüşvet mi tartışılıyor; verecekler bana yetkiyi rüşvet alanı sorgusuz sualsiz Taksim’de ipe dizeceğim, bak gör bir daha rüşvet almaya yeltenen oluyor mu? Tanıdık geldi mi? Bu iddiacıların ortak bir özellikleri de genellikle eve ekmek götürmekten aciz, hayatta hiçbir başarısı olmayan kişiler olmaları, değil mi?
Denetlenemez ve yargılanamaz güç arzusunun büyüsü, olup bitenler karşısında kendisini çaresiz ve çıkışsız hissedenlerde daha da karşı konulamaz hale gelir.
Hikmetinden sual olunmaz bir gücü yeryüzünde isteyenler, yeryüzünün güçleri karşısında ezildiklerini hissediyor olabilirler.
Kürtler yılmıyor. Şam’ da Cuma namazı kılma hevesi Diyarbakır’daki Ulu Camiye ancak silahlı koruma ordusuyla girebilmeye döndü. Değil Ortadoğu’nun, bütün Sünni İslam dünyasının Halifesi olma hayalinden Suudi Arabistan, Katar kuyruğuna tutunarak ayakta kalma çabasına düşüldü. Suriye sınırında angajman kostaklanmasından kendi uçağını kendi hava sahası sınırına yanaştıramaz hale gelindi. Türkiye, kendisine sığınanı aç açık bırakmaz yüce gönüllüğünden elimde üzerine salacağım üç milyon mülteci var ayağını denk al, pamuk eller cebe düzeyine inildi. ‘One Minute’ delikanlılığından dost ve kardeş İsrail’ e ihtiyacımız var diye el açılır oldu.
Hele sonuncusu büsbütün çaresizliğin dışa vurumu değilse ne? Hitler özenmesini biraz da bu sonuncu hal kışkırtmış olabilir. Muhtaç olduğuna muhtaç olmaktan o denli eziliyorsun, içten içe kendine o kadar kızıyorsun ki, kendine olan kızgınlığını muhtaç olduğuna yansıtmaktan başka çaren kalmıyor. Keşke Hitler kadar güçlü olsam, o zaman değil sana muhtaç olmak seni yeryüzünden silebilme imkânım bile olurdu.
Bebeğin kadiri mutlaklık arzusu masum ve sevimlidir, ama yetişkininki kendisine ve asıl olarak dünyaya sadece yıkım getirir, hem de çok büyük yıkım.