Geçen hafta Elazığ ve benim de memleketim olan Malatya’da yaşanan deprem bize bir kez daha gösterdi ki, ülkenin büyük bir kısmı fay hatları üzerinde bulunmasına rağmen depreme yönelik hazırlıklar çadır imal etmekle sınırlı kalmış.

Ama son depremin bize gösterdiği başka şeyler de var.

Mesela, kamuoyunda deprem vergisi diye bilinen ve ilgili kanun gerekçesinde “Bu düzenleme ile bir yandan depremde zarar gören yurttaşlarımızın yaraları sarılmaya çalışılacak” denilirken, ”aynı zamanda toplumsal dayanışmanın hakiki bir örneği gerçekleştirilecektir” de denilerek, vatandaşların omuzlarına geçici bir süreliğine yeni bir vergi konulmuştur. Vatandaşın merhamet duygusuna hitap ederek getirilen yeni vergiye itiraz edilmesinin önüne geçilmiş. Daha sonra kalıcı hale getirilen bu vergi nedeniyle 20 yıldır vatandaştan toplanan paraların nereye harcandığı haklı olarak sorgulanır hale geldi. Bu soruya en açık yanıt Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi: “Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.” Oysa kamusal kaynakları kullananların hesap vermesi yasal bir zorunluluktur. Hesap vermeyi bir zaman kaybı olarak gören bir yönetim anlayışına sahip olduğumuzu bu son deprem bir kez daha açığa çıkardı.

Deprem sadece bunu değil, insani dayanışmanın vücut bulduğu yardımlaşmalara aracılık etmesi beklenen Kızılay’ın da çok başka amaçlara yönelik kullanıldığını ortaya çıkardı.

Başkentgaz A.Ş.’nin Kızılay’a yaptığı 8 milyon dolarlık “bağışın” 7 milyon 925 bin dolarının Ensar Vakfı’na aktarıldığını da ortaya çıkardı. Kızılay Başkanı Kınık, katıldığı bir programda bu işlemin “vergiden kaçınmak” için yapıldığını itiraf etti. Bu da bize gösteriyor ki 150 yıllık Kızılay, sadece yapılan yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasına aracılık etmiyor, aynı zamanda şirketlerin “vergiden kaçınmalarına” da aracılık ediyor. Bizim şimdilik bildiğimiz Başkentgaz’dan Ensar’a aktarılan. Bundan daha fazlasının olduğunu da Kızılay Başkanı, detay vermeden, söylüyor. Görünen o ki Kızılay sadece “vergiden kaçınmak” için değil, aynı zamanda kamuoyunda tartışma konusu olan vakıf ve derneklere doğrudan para aktarmayı “halkla ilişkiler” açısından riskli bulan şirketlere de paravan oluyor. Yazık!

Tabii bu olayın bir yönü daha var; o da 8 milyon dolar gibi yüklü bir bağışı rahatlıkla yapabilecek bir kârı olan bir şirketin bu kârının kaynağının ne olduğu. Onu zaten her ay evinize gelen yüklü doğalgaz faturalarından biliyorsunuz siz! Bir tekel olarak hizmet veren bir şirketin yüksek kâr elde etmesine de pek şaşırmıyoruz. Sabah evden çıkarken kıstığınız kombinizi akşam döndüğünüzde açtığınızda, doğalgaz sayacının dönmeye başlamasının sadece şirkete değil, aynı zamanda kamuoyunda tartışmalı olan kurumlara da kaynak anlamına geldiğini gördük.

Kızılay üzerinden vakıf ve derneklere para aktarılması, sistemin sorunsuz çalışması için çarkların dişlilerinin birbirine tam uyumlu olması gerekir. Eğer dişlilerde bir uyumsuzluk söz konusu olur ise çarklar dönmez, dolayısıyla sistem de çalışmaz.

Ensar Vakfı’na bu paranın aktarılmasında sorun yaşanmaması için de tüm dişlilerin uyumlu çalışması gerekir.

Bu çarkın içinde siyaset kurumunun rolü nedir? Vatandaşın en çok merak ettiği konu budur sanırım. Bunun araştırılıp sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması gerekir. Aksi takdirde bu çarklar böyle dönmeye devam eder.