Ekonomide “multiplier effect” denen bir kavram var.

Ekonomide “multiplier effect”  denen bir kavram var.

Aslında yazılarıma “Batı kültürü kaynaklı” referanslarla başlama adetim yoktur.

Son zamanlarda yaşanan ve her türlü şaşma, korkma, algılama eşiğini aşmamıza neden olan olayları yaşadıkça, aklıma Enver Gökçe’nin “Dost dost ille kavga” dizesi düşüyor.   

Güncel olayları sıralamaya gerek yok; “Dokunan Yanar” la tepe yapan, YGS yavuz hırsızlığı ile tepeyi aşan tüm demokrasi ve günlük hayat ihlalleri… Kısacası, malum cemaatin de katkısıyla, iktidarın önlenemez saldırıları! Bu arada beni de düşman bellememeleri için cemaatin adını anmıyorum! Ahmet Şık’ın kitabından bir kez daha öğrendiğimiz, polis üzerinden hızla silahlanan bir İslami sivil toplum.

Enver Gökçe “Dost dost  ille kavga” derken, ” Ben berceste mısraı buldum” diye başlar “Dost” adlı şiire. Berceste mısra “ Dost dost ille kavgadır.”  Sadece bu dize değil, şiirin bütünü de ayrıca bir berceste mısradır. Ya berceste mısra nedir?   O da bir şiirin yükseldiği, düğüm noktası, tepe mısraı, en özlü, incelikli ve güzel mısraıdır. Şair en güzel dizesinde, en akılda kalıcı dizesinde dosta  “kavgayı”  önermektedir.
 
Hala geçerli bir mısra.

Bu şiiri her okuyuşumda, bir çarpan etkisi duyarım. İşte, ekonomi bilimindeki “multiplier effect”  denen türden bir etki. Çarpımla çoğaltma sonucu doğuran bir etken. Olguyu, kavramı, oluşumu, kişiyi; her neyse onu, bulunduğu nicelik ve nitelik ölçüsünün katlarına çıkaran bir sonuç.
 
Örneğin, henüz anımsama erimindeki bir olayı söyleyelim; Tunus’ta üniversite mezunu bir seyyar satıcının kendini yakması, muhalefeti uçuran bir çarpan etkisi örneğidir.

Aynı örnek Mısır için de geçerli. Ya da, dünya kapitalizminin çıkarlarına etkisi olmayan Fildişi Sahili’ndeki yoğun savaşa karşın, oraya uygar dünyanın uçağı ve bombalarıyla demokrasi götürmemesindeki çarpıklık da bir tersine çarpan etkisidir.

Bizim demokrasimiz, demokrasi kültürümüz çok sağlam. Çarpana, çarpmaya karşı çok dayanıklı.
 
Bir yandan yargı bağımsızlığı, hukuk nutukları atılırken, aynı zamanda milyonlarca insanı aptal yerine koyan kitap operasyonu… Dahası bu operasyona gösterilmeyen güçlü tepki, ortalama düzeyimizi göstermekte. Yani çarpanı olmayan bir demokrasimiz var. Bu çarpmalı aritmetikte “bölen” hesapları ise hala işe yarıyor!

Silivri hapishanesinde, görüş için önce retina kaydı yapılıyor. İçerdeki, çok kollu bir canavara benzeyen çelik turnikeyi, önceden kayda alınıp, programlanan gözünüzle, bakışınızla açabiliyorsunuz. Makineden çıkan tatlı bir kadın sesi, “gözünüzü açın” diyor. Yörük atalarımın genetik işareti olan çekik gözlerimi olabildiğince açıyorum. Makine yineliyor; “Gözünüzü açın!” Göz kapaklarımın sınırlarını zorluyorum. Gözüm iyice açılınca, kapı açılıyor.

 
Gözünü açanı da açtıranı da içeri atan iktidar sultasındayız.

“Gözünüzü açın” diye yazan iki yazarla; Ahmet Şık ve Nedim Şener’le görüşmemde, insanın duvar arkasındaki tutsaklığının saçmalığını bir kez daha derinliğine yaşıyorum.
 
Hapishanede, açılıp kapanan demir kapıların çarpma sesleri var şimdilik. Çarpanı olan bir demokrasimiz yok.

 
Haftanın dizesi; “Dost dost ille kavga” Enver Gökçe.