Gözü sürekli Türkiye’nin üzerinde olan birileri var; adı ‘onlar’. Her şahlanışımızdan rahatsızlar. Bir bakıyorsun aya gidiş yolumuzun önüne barikat kurmuşlar. Benzin istasyonlarının önüne araba yığmışlar. Halk ekmek büfelerini işgal etmişler. Dövizi şemsiyenin ucuyla dürtmüşler. Un çuvallarının içine sızıp, şeker torbalarını devirmişler. ‘Onlar’, Türkiye’ye diz çöktürmek için her zaman ne yapılması gerekiyorsa onu yapmışlar. Galakside eşi benzeri olmayan bir örgüt. Üstelik gizli de değil! Düşünün ki, bütün bunları iktidarın gözü önünde yapabilmişler, yapagelmekteler. Her şanlı çıkışımızda, her cihan devleti hamlemizde kafamıza vuruyorlar. Dış kulvardan saldıran hainler, casuslar ‘onlar’!

***


Yerlisi millisi, bir de yersizi gayri millisi var bunların. Gayri oldun mu işin rahat; bugün alçaksın, yarın ülkeye 10 milyar dolarlık anlaşma getiren yatırımcısın. Arkandan hakaretler yağarken bir de bakmışsın ayağının tozuyla turkuaz halıda yürüyor, şerefine hazırlanan sofralarda yemek yiyorsun. Ajan diye yakalanıp, elin bir telefonuyla memleketine dönüyorsun. Bir casus için oldukça kolay bir mesai. Üstelik görevini de gizli yürütme mecburiyetin yok. Bu imkanı da bir casusa ancak Türkiye gibi büyük ve güçlü bir devlet sağlayabilir yani. Ancak aynı olanaklar yerli ve milliler için geçerli değil. Misal vergi levhası duvarında asılı bir Osman Kavala iken, kendini casus suçlamasıyla 1490 gün bir hapishane hücresinde bulabilirsin. Hakkında yazılan iddianamenin içi boş olabilir, suça yönelik herhangi bir somut kanıt bulunmayabilir. Yine de, savaş uçakları için yazılım geliştiren firmanı, Sedat Peker’i aracı koyan devletin istediği firmaya sattığı söylenen meşru bir iş insanıyken, Gezi’yi finanse edip aynı devleti yıkmaya teşebbüsle itham edilebilirsin. Bu can bu tende oldukça… yarın bir gün, kapısını çalıp çorba uzattığınız Ayşe teyzenin de casus olduğunu duyabilir; memleket toprağında buğdaydan çok casus yetiştirildiğini fark edebilirsin.

***

Ülkenin dört bir yanına saçılmış ‘onlar’, market etiketlerini saat başı değiştirerek ülkeyi yıkıma sürüklüyor. Buna karşı mücadelede öğün küçültmek etkili bir yöntem olarak sunuluyor. Daha önce iki kilo aldığımızı artık yarım kilo alarak, aç yatıp mideyi dinlendirerek, “yokluk diye bir şey yok” diyerek kendimizi teskin edebiliriz. Casus savar kalkanlarımızı bu şekilde güçlendirmeli ve birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günleri sakin ve sükunet içinde geçirmeliyiz. Çünkü iktidar yeni bir şey deniyor ekonomide. Faiz düştükçe kur yükseliyor, hayat pahalanıyor, fakirleşiyoruz, önümüzü göremiyoruz diyen yurttaşı soğan ekmek menüsünden kurtaracak bir planı işleme sokan iktidarın, sürecin nasıl evrileceğine dair bir fikri olmasa da bildiği bir şey var; son on yılda Türkiye’nin kalkınma hamlelerine sürekli saldıran, ‘onlar’ var! Ama 15 Temmuz’da direnenlere ekonomide de Allah yardım eder, edecek.

***

Yabancı sermayeye, emeğini düşük ücretle satmak zorunda kalacak milyonlarca işçi vaadeden ekonomik deneyin, halkı hangi vadede refaha çıkaracağı belirsizliğini korusa da açık olan şu ki, deneyin laboratuvar çalışmalarını eleştirmek Milli Güvenlik Kurulu kararınca artık bir milli güvenlik sorunu! Öyle sokaklara çıkıp vay efendim geçinemiyoruz, barınamıyoruz, çocuğumuza mama, evimize ekmek alamıyoruz diye ‘abartılı’ tepkiler gösterip, iktidarın çalışmalarını engellemek gibi bir takım ‘provokatörlükler' yapmanın, stratejilerini eleştirmek gibi bir takım ‘casusluk’ faaliyetleri yürütmenin karşılığı, kapınızın şafak sökmeden polis tarafından çalınması olabilir.

Deneyin fikri derinliğini anlayabilmek için bir taşra üniversitesinden yükselen sese de kulak vermek gerek; “Ne demek hayat pahalılığına karşı sokaklara inelim! Ne demek hükümet istifa!

Siz kimsiniz lan it soyları! Çakal soyları! Kimse bu ülkeye diz çöktüremeyecek!” Bu haftadan itibaren krizi, yoksulluğu, açlığı erken seçim talebine dönüştürmek MGK kararıyla yasaklanmış ve itirazı olanlar işte böyle, ‘akademik bir dille’ uyarılmıştır. Kayda geçsin.