Tarkovsky Mühürlenmiş Zaman’da filmsel anlatı için şöyle bir tanım kullanır: “İdeal bir film çalışması benim için şöyle yürütülür: Bir yönetmen, milyonlarca metre film şeridi üzerinde her saniyeyi, her günü, her yılı kesintisiz kaydeder. Örneğin bir insanın doğumundan ölümüne tüm yaşamını, hiç kesintiye uğratmadan an be an, gün be gün, yıl be yıl kaydeder. Sonra kesmelerin […]

Tarkovsky Mühürlenmiş Zaman’da filmsel anlatı için şöyle bir tanım kullanır: “İdeal bir film çalışması benim için şöyle yürütülür: Bir yönetmen, milyonlarca metre film şeridi üzerinde her saniyeyi, her günü, her yılı kesintisiz kaydeder.

Örneğin bir insanın doğumundan ölümüne tüm yaşamını, hiç kesintiye uğratmadan an be an, gün be gün, yıl be yıl kaydeder. Sonra kesmelerin de yardımıyla ortaya 2500 metre uzunluğunda bir film çıkarılır, yani yaklaşık bir buçuk saatlik bir film (Bu milyonlarca film metresinin birçok yönetmenin elinden geçtiğini ve her birinin bu malzemeden birbirinden tamamen farklı filmler çıkardığını düşünmek daha da ilginç olur herhalde).” (Mühürlenmiş Zaman, Çev: Füsun Ant, AFA, 1992, s.75)

Başka Sinema ekibi sağolsun, Haziran 2019’da Tarkovsky’nin üç filmini gösterime soktular, bu filmlerin üçü de bu tanıma göre inşa edilmiştir. Ama Solaris (1972) ve Stalker’da (1979) karakterlerin hayat akışı çok bütünlüklü biçimde -roman uyarlaması oldukları için olsa gerek- kurulurken, Ayna (1975) mantıklı bir bütünlükten yoksundur.

Tarkovsky filmografisinin en karmaşık, en paramparça, en anlaşılması zor filmi olan Ayna’nın bu sıkıntısının, yönetmenin senaryoyu tümüyle kendi çocukluk ve ergenlik anıları ve rüyaları üzerine kurmasından kaynaklandığını söylemek mümkün. Elbette tüm sinemacılar yapıtlarına kendi yaşamlarını, düşüncelerini, rüyalarını belli oranda katar lakin bu aşırı derecede bireysel ve bilinçdışı ürünleri sinematografik kodlar yardımıyla dönüştürür, seyirci tarafından da anlaşılabilecek ortak bir dilde yeniden anlatırlar. Ayna’yı izlerken Tarkovsky’nin kendi bilinçdışı kodlarını neredeyse hiçbir dönüştürme/yeniden kodlama işleminden geçirmediğini görebilirsiniz. Film Tarkovsky’nin kendi kendine konuşmalarının toplamı gibidir; tek tek sözcükleri anlasanız bile, eğer Tarkovsky’nin hayatının hangi günündeki hangi olaydan bahsettiğini bilmiyorsanız cümleyi anlayamazsınız.

Ayna konusunda benim için asıl şaşırtıcı olan, çok sayıda eleştirmenin bu filmi Tarkovsky sinemasının en iyi yapıtı olarak nitelemesi… Ayna’yı en az on kere izlemişimdir, ama filmin karmaşık anlatı yapısını azıcık da olsa çözebilmek için her izlemede Tarkovsky’nin biyografisiyle ilgili yeni bilgiler edinmem gerekti. Tüm zorluğuna rağmen bu da bir sinematografik estetik eğilim ya da ‘yönetmen sineması örneği’ olabilir tabii, ama yine de eleştirmenlerin bu tavrını ‘filminiz ne kadar anlaşılmazsa o kadar iyidir’ düşüncesinin olumlanması bakımından çok riskli buluyorum.

Mühürlenmiş Zaman’ın girişinde, Ayna’yı izleyip çok beğendiğini dile getiren seyircilerin övgülerini büyük bir keyifle aktaran Tarkovsky’nin, filmin kurgusu üzerinde çalışırken günlüğüne düştüğü şu satırları anımsamakta fayda var bence:

“17 Mart Moskova. Ayna’nın durumu çok kötü. Kimse neyle ilgili olduğuna dair fikir yürütemiyor. Çok umutsuz. Sizov, Ayna’yı izleyip iki bölüm olup olamayacağına karar vermek istedi. Ama o da filmden birşey anlamadı. Filmin parçaları dökülüyor, bir türlü bir bütün oluşamadı. Hiç umut vermiyor.” (Zaman Zaman İçinde, Çev: Seda Kervanoğlu, AFA, 1994, 117)