Bir zamanlar AKP iktidarının ülkenin sembol kurum ve mekanlarıyla ilgili planladıklarına dair kaygı duyan kesimler ile alay etmek modaydı. Vehim, kuruntu, komplo teorisi derdi iktidara destek olan kalem erbabı; onların rejim ile sorunları yok, yalnızca “çağa uygun” bir yenileme peşindeler diye de eklerlerdi.

Cumhuriyetin ilk yıllarında yokluk içinde inşa edilen ne varsa yıkıldı, fabrikalar yerle bir edildi, meydanlar, okullar tarihe karıştı. Ama bunlar olurken AKP rövanşizmine işaret edenler “öküz altında buzağı aramak” ile suçlanmaya devam edildi. Bir sembol mekan olan AKM de ilk günden bu yana aynı “tartışmanın” parçasıydı. Bina deprem riski, bakım-onarım gibi gerekçelerle boşaltılmak istendiğinde hepimiz esas hedefin AKM’yi yıkmak olduğunu biliyorduk. Belki bir ara “restorasyona” yeşil ışık yakılmıştı ama Gezi’den sonra o da rafa kalktı. AKP karşıtı bir manifestoya dönen AKM’nin önyüzü yerle bir edilmeliydi. Aradan onca yıl geçti ve nihayet Erdoğan “istediğiniz kadar bağırın, çatlayın patlayın yıktık” diyerek meselenin gerçek yüzünü hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıkladı. Bizlere de bir kez daha şu satırları yazma hakkı doğdu.

AKP’liler olarak Cumhuriyet’in “yapmadıklarını” sayıyorsunuz; öncekilerin yıktığını iktidarınızın yaptığını ileri sürüyorsunuz. Her vesileyle tek parti döneminde “ahıra çevrilen” camilerden, yıkılan mescitlerden söz ediyorsunuz. Peki ya takipçisi olmakla övündüğünüz Demokrat Parti döneminde yıkılan camiler, çeşmeler, mescitler... Bu şehir “imar harekâtı” adına yüzyıllar öncesinden gelen mirasını yitirmişken Menderes’e hiç mi bir çift lafınız yok? Yok çünkü sizin derdiniz kentin tarihi ve kültürel dokusunu muhafaza etmek değil laik cumhuriyet ile kavga etmek! O kavganın sonucu ise ortada; iflas etmiş bir şehircilik ve kültür politikası. Bugün parası halkın cebinden çıkan mega projeleri bir kenara koyun, estetik adına, şehircilik adına olumlu ne yapılmıştır AKP iktidarı boyunca? Birbirinin kopyası TOKİ konutlarını mı; betona boğulmuş, batma çıkma tünellerle yayalardan koparılmış meydanlar mı; Selçuklu-Osmanlı özentisi olmaktan öteye gidemeyen dev camiler, kamu binalarını mı, gökdelenlerle kuşatılmış şehirleri mi? Hangisini başarı diye sayacaksınız?

Kim bilir kaç kuşak Taksim’de AKM önünde dostunu, eşini, sevgilisini bekledi. Kim bilir kaç nesil sırtını AKM’ye verip cumhuriyet bayramlarının coşkusunu, işçilerin görkemli kutlamalarını, öğrencilerin emekçilerle el ele çektikleri halayları anımsadı. Ya da meydana doğru hüzünlü bir bakış attı, kiminin yüreğinde 1977 1 Mayısı’nda ya da Marmara Oteli’nin pastanesinde katledilen dostlarının ağrısı, kiminin aklında kuşatılan meydanın yalnızlığı. Tüm bu farklı karelerin ortak noktasıdır AKM. Binayı yıkmakla o geçmişi silemezsiniz.

“Cumhuriyet elitinin mekânı” olarak gördüğünüz AKM’de ülkenin dört bir yanından gelen üniversite öğrencileri çok cüzi bilet ücretleri karşılığında belki ilk kez büyük prodüksiyonları izleyebildi. Konservatuar öğrencileri mesleklerinin inceliklerini seyirci koltuklarından gözlemledi. Operası, balesi, senfoni orkestrası, modern folk orkestrası AKM salonlarında evrensel estetik değerleri ve yerli bestecileri yeni kuşaklarla buluşturdu. Brecht’in, Nazım’ın, Sofokles’in, Shakespeare’in metinleri yankılandı duvarlarda; Adnan Saygun’dan Haydn’a ilham verici notalar şahlandı. Aşık Veysel de çalındı Pir Sultan Abdal da... Her pazar sabahı o kültür merkezinde şehrin en nitelikli Türk Sanat Müziği konserleri verildi. Itri’den Selahattin Pınar’a bu topraklarda sanat musikisi adına biriken ne varsa izleyiciyle buluştu. AKM’yi rövanşizm uğruna boşalttığınız günden bu yana ne müdavim sanatseverler dolduruyor Taksim’i, ne de heyecanlı ve yaşam dolu gençler. Memnun musunuz?

Kabul edin siz Gezi’den çok daha önce Taksim’i dönüştürmeyi ve AKM’yi yok etmeyi kararlaştırmıştınız. Meydan düzenlemesi de Topçu Kışlası projesi de “cumhuriyetin meydanını” kuşatmanın bir aracıydı. 2013 Haziranı o kuşatmanın içerdiği tüm saldırılara karşı verilen bir halk mücadelesiydi. O nedenle Taksim, İstanbul’u aştı, çığ gibi büyüdü.

Şimdi AKM’yi yıktınız diye bu ülkenin aydınlık insanlarının doğası, şehri için mücadele azminin kırılacağını mı sanıyorsunuz?
İsteyen “çatlasın” isteyen “patlasın”; Anadolu HES’lere, maden şirketlerine, yandaş patronlara, özelleştirmelere nasıl direniyorsa İstanbullu da Ankaralı da öyle direnecek; çiftçisi köylüsü tarlasına, akarsuyuna, fabrikasına nasıl sahip çıkıyorsa kentli de şehrine, kültürüne öyle sahip çıkacak. Bu ülke küllerinde doğmayı iyi bilir, bize kapıyı gösterenlere inat yaşadığımızı memleketi güzelleştireceğiz. Eşine dostuna ihale koparan, mevki makam hırsı olan yandaş sanatçılar sizin olsun biz sahneden uzaklaştırdığınız kadınlarla, çapulcu dediğiniz gençlerle, oyununu yasakladığınız, konserini iptal ettirdiğiniz sanatçılarla aydınlık bir memleket kuracağız.