Gıda üretimine yönelik acil önlemler alınması gerektiği, aksi takdirde üreticinin kırılganlaşacağı haftalardır vurgulanıyor. Buna karşın, yaklaşan tarım mevsimine rağmen gıda üretimine dair bir planlama henüz yapılmış değil. Devlet, üreticinin emeğinin karşılığını alabilmesi, hasat yapabilmesi için ne gibi önlemler almayı planlıyor belli değil. Hatta çay üreticisi üzerinden değerlendirecek olursak, hükümet üreticiyi yalnız bırakacak gibi görünüyor. Çay üreticisinin vaziyeti, salgın sürecinde tarımsal üretimin planlamasının neden önemli olduğunu ve bu planın yapılmaması halinde oluşabilecek krizleri ortaya koyuyor. Önce Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin’de çay hasadı için il dışındaki üreticilerin 30 Nisan’a kadar tarlalarına gidebilecekleri duyuruluyor... Ardından karar iptal ediliyor ve bu illerin dışındaki üreticilerin tarlalarına gelişi yasaklanıyor. Çiftçiler seyahat izin belgesi alamıyor ve tarlalarına gidemiyorlar. Çay üreticileri soruyor: Bahçesine erişemeyen üreticinin çayını kim toplayacak? Çaykur çay taban fiyatını neden açıklanmıyor, ne zaman açıklayacak, ne bekliyor? Devlet üreticiye alım garantisi verecek mi? Üreticinin özel şirketler karşısındaki zafiyetine karşı ne gibi önlemler alınacak? Hasadı yapılamayan çay için üreticinin zararı karşılanacak mı? Bunların yanı sıra çay üreticilerinin yıllardır sorduğu, Çaykur'un kota ve kontenjan uygulamaları devam edecek mi sorusu da güncelliğini koruyor. Üreticiler soruların yanıtlarını henüz alabilmiş değil.

Bakanlığın salgın dönemi tarım politikası olarak önerdiği tohum desteğinin katlanan sorunlara çözüm olamayacağı biliniyordu. Sonuçta hükümetin şirketleri güçlendirmeye yarayan gıda politikaları çay hasadı döneminde krize sebep oldu. Tarlaya erişimi sağlanamayan çay üreticilerine, hasadı komşularının veya vefa destek gruplarının yapması öneriliyor. Yani çay üreticisinin tarlasına erişiminin sağlıklı koşullarda gerçekleşmesine yönelik bir koordinasyon yapılmıyor. Bu da haftalardır yapılan uyarı ve önerilere kulak asılmadığını gösteriyor. Sonuçta üreticinin yine yalnız bırakıldığı bu karmaşadan yine şirketler karlı çıkacak.

Hükümetin üreticiyi yalnız bırakan bu tavrına karşın Fındıklı Belediyesi ise üreticiden yana bir dayanışma çağrısından bulunarak: “Kooperatif mantığıyla, ‘meci’ anlayışıyla çayımızın tarlada kalmamasını sağlamak için yola çıkıyoruz.” dedi. Bu çağrıyı yerel yönetimlerin gıda sistemine üreticiden yana nasıl müdahil olabileceğine örnek oluşturması açısından önemli buluyorum.

Tabi, çayda yaşanan kriz öncelikle kooperatif mantığı olarak da özetlenebilecek olan üretici dayanışmasının önemini gösteriyor. Üreticinin piyasa karşısındaki gücünü ele geçirilmesinin tek yolunun, yan yana gelmesinden geçtiğini gösteriyor. Bunun zaten dayanışmayla büyüyen Hopa Çay Kooperatifi, Ovacık Kooperatifi gibi üretici kooperatifleri ile nasıl başarılabildiğine şahitlik ettik, ediyoruz. Kuşkusuz bu başarılarda tüketici dayanışmasının da büyük payı var.

Sonuçta görünen o ki karar mekanizmasında üretici olmayan kurumlar gıda sisteminin sorunlarına çözüm üretemiyorlar. Dolayısıyla piyasa karşısında üreticinin hak kaybına uğramamasının yolu, üretici kooperatiflerinin çoğalmasından ve Çiftçi-Sen’in dediği gibi kır-kent arasında dayanışma ittifakları kurulmasından geçiyor.