ÇAYKUR’un zararının boyutları geçtiğimiz günlerde bir kez daha gündeme oturdu. TBMM KİT Komisyonu’nun denetimi, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün 2020 yılında 547 milyon lira zarar ettiğini ve bu zararın, Varlık Fonu’na devredildikten sonraki döneme oranının (2017 yılına oranla) yüzde 104 büyüdüğünü gösterdi. Yani ÇAYKUR düzenli bir biçimde ve artan şekilde zarar etmekte. Sadece zarar da etmiyor, çay üretimini sekteye uğratıyor. Çay ihracatı azalırken ithalat da artıyor.

***

Ocak ayında Karasaban.net’te yazdığı “ÇAYKUR zarar mı ediyor, zarar mı ettiriliyor?” başlıklı yazısında Fatma Genç de bu süreci irdeliyordu. Genç, sayıştay raporlarındaki verilerden hareketle çay üretiminin ciddi tehdit altında olduğunu, hatta çay üretiminden vazgeçildiğini ifade ediyordu, “Sayıştay raporlarında ortaya çıkan tablo ile ÇAYKUR’un alım, üretim ve pazarlama alanlarında kurumsal kabiliyetini yitiren bir konumda olduğu ve bu durumun bilinçli bir tercih olduğu açıkça görülmekte” diye de ekliyordu.

***

Fakat daha da önemlisi Genç, tüm bu sürecin yönetici kadrolarına atanan isimler üzerinden değerlendirilmesinin, asıl hedefi, yani “çay üretiminin neoliberal piyasalara uyumlulaştırılması”na yönelik politikaları ıskalamaya sebep olduğunu vurguluyor. Bu nedenle de Sayıştay raporları üzerinden bu politikaların izini sürüyor. Nedir bu politikalar, örneğin fabrikaların tam kapasite çalıştırılmaması nedeniyle yeterli çay işlenmemesi; bunun çay alım sürecine yansımaları olarak kalite kayıpları; istihdamdaki düşüş ve bunun işlem kapasitesine etkisi nedeniyle üreticinin özel sektöre mecbur bırakılması; çay imalat sistemlerinin modernizasyonu ve yenilenmesine kaynak ayrılmaması nedeniyle çayların çürümeye terk edilmesi; yönetim kurulu kararlarıyla borçlanma limitinin sürekli arttırılması…

***

Sonuçta Genç, göz göre göre zarar ettirilen kurumun çok fazla ömrünün kalmadığı konusunda da uyarıyordu. Nitekim bu yazıdan kısa bir süre sonra da Resmi Gazete’de yer alan Cumhurbaşkanı kararına göre, Türkiye ile Azerbaycan arasında, tercihli ticaret anlaşması yapılarak siyah çay dahil bir dizi ürün için sıfır gümrük vergisiyle ithalat kararı karşımıza çıktı.Ülkenin en çok tüketilen ürünlerinden biri olan çaydaki bu dönüşüm, tarımsal gıda sistemindeki birikim ve farklılaşma süreçleri gibi, kamusal varlıkların Varlık Fonu’na devredilmesiyle neyin amaçlandığını gösteriyor. Keza ÇAYKUR, Varlık Fonu’na devredildikten sonra zarar eden tek kurum da değil. Bu anlamda Varlık Fonu’nun işlevini “yurt içinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak”tan ziyade, “kamuya ait olan varlıkları, kamuya yük olacak biçimde zarar ettirmeye yönelik olarak gasp etmek” biçiminde tarif etmek daha yerinde olacak görünüyor.

***

Tıpkı diğer özelleştirmeler gibi, Varlık Fonu da hem daha pahalıya patlıyor hem de daha az fayda sağlıyor. Bu, fona devir kararlarının toplumlara zarar veren, pahalı ve riskli kararlar olduklarını gösteriyor. Dahası, kamusal mallar ve hizmetleri hesap verebilir ve de hesap sorulabilir olmaktan çıkarmaya yarıyor. İstihdamı düşürüyor, maliyetleri artırıyor; tüketiciye zam olarak yansıyor. Bu yüzden, “ÇAYKUR zarar ettiriliyor” demek de önem kazanıyor. Bunu demek kamuoyuna, Varlık Fonu’nun sahte vaatlerini önümüze sererek Fonun, özelleştirme aracı olarak kullanımının, gündelik hayatları nasıl kötüleştirdiğini gösteriyor.