Cazın yeşil yüzü
Bu yıl çevresel konulara ağırlık veren Bozcaada Caz Festivali için geri sayım başladı. Festivalin direktörlerinden Murat Sezgi, “Sürdürülebilirlik adımlarını varoluş konusu olarak görüyoruz” diyor.
Deniz Burak BAYRAK
Her mevsim keyifli ve huzurlu zamanların geçirilebileceği yerlerden biri Bozcaada. Adada gerçekleşen caz festivali ise yedi yıldır sürmesiyle büyük bir istikrar örneği. Bu yıl 6-7-8 Eylül’de 8’inci edisyonu gerçekleştirilecek olan festival, konukları ve etkinliklerinin cazibesiyle Bozcaada’nın kıyılarını aşıp tüm ülkeye yayılan bir organizasyon aynı zamanda.
Kültür-sanat etkinliklerinin insanları birbirlerine sağlam bağlarla bağlayan yanları vardır. Bu kimi zaman müziğin tınılarının kulaklardan kalplere aktığı konserlerle oluyor, kimi zamansa belirlenen temaların yarattığı sinerjiyle. Bozcaada Caz Festivali bu yıl biyoçeşitliliğin doğal bir modeli olan ‘miselyum’* temasını odağına almış. Festivalin kurucularından Çağıl Özdemir ve Murat Sezgi ile temayı, programı ve OECD’nin etki ölçüm rehberinden odak alınarak hazırlanan Etki Raporu’nu konuştuk.
Çağıl Özdemir, temanın gündeme geliş hikâyesine ilişkin “Miselyumun en temel özelliklerinden biri olan yaşamsal ağlar kurmasından ilham alarak, ‘İçinde bulunduğumuz ekosistem için nasıl daha fazla fayda sağlayabiliriz?’ ve bunun için ‘Bağlı olduğumuz diğer paydaşlarımızda daha verimli ilişkiler kurup daha işbirlikçi olmanın rotalarını nasıl oluşturabiliriz?’ gibi sorulara festival boyunca cevap aramak istememizden çıktı” diyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE MÜZİK
Doğal temaların seçilmesi akıllara sürdürülebilirliği de getiriyor. Bozcaada Caz Festivali bu yıl sürdürülebilir yaşam için neler planlıyor? Yanıtı Murat Sezgi şu cümlelerle veriyor: “Bu konuda attığımız adımları artık bir eylem değil de varoluş konusu olarak da görüyoruz. Bozcaada Caz Festivali çapındaki festivaller, yapılış biçimleri itibarıyla doğaya etkileri olan organizasyonlar. Bu etkileri azaltmak için ekip içerisinde sürekli görüşerek attığımız adımlar oluyor. Azaltmak için çabaladığımız araç adedinden sanatçı transferlerine, saha içerisinde atıkların yönetimine kadar farklı adımlardan bahsediyoruz.” Bu kapsamda danışmanlık yapacak uluslararası bir ekiple anlaşmışlar ve gözlemlerini bu yıl yapacaklarmış. Bu tip etkinliklerin kendi izini kontrol altında tutması ve iyileştirmesi bir konuyken, yapılabilecek diğer adımın da farkındalık yaratmak olduğunu vurguluyor Sezgi.
Öte yandan Sezgi’ye temanın programa/konserlere nasıl yansıtılacağını soruyoruz. Tema ve müzik programlaması ilişkisini “ağ olmak” kavramı üzerinden kurgulamışlar. “Bu sene ‘Hollanda-Türkiye Yüzyılı: Müzik İşbirlikleri’ adında bir çalışma etkinliğimiz olacak. Bunu, Hollanda Kraliyeti İstanbul Konsolosluğu desteğiyle hayata geçireceğiz ve iki ülke arasındaki profesyonel bağların güçlendirilmesi üzerine somut adımları konuşup listeleyeceğiz. Miselyum tam da bunu amaçlayan bir tema” diyor Sezgi. Bununla beraber Lüksemburg, Fransa ve Danimarka ile yaptıkları benzer işbirlikleri de var. Bu işbirliklerini “Avrupa’daki, bizim de aktif ve sürekli katılımcı bir üyesi olduğumuz Europe Jazz Network, Türkiye’deki organizasyonları ve mekânları bir araya getiren Caz Ağı Derneği gibi ağlar bizim için çok değerli. Miselyum doğa için nasıl hayati bir konumdaysa, aslında bu ağlar da alanımız için aynı işlevi görüyor” diye anlatıyor Sezgi.
Miselyum
Mantarların yer altında bulunan, nöral ağlara benzeyen ve trilyonlarca uzantıları olan bölümüdür; bitkilerin birbirleriyle besin paylaşmasına olanak sağlar.
FESTİVALDE NELER VAR?
Festivalin ilk günü; son zamanlardaki üretimleriyle cazın sınırlarını genişleten Deniz Taşar, Fransız-İsviçreli saksofoncu Léon Phal ve Alman davulcu Anika Nilles sahnede olacak. Öner Karaçuha Quartet, KLEIN ve Bozcaada Ensemble ise 2’nci gün caz tınıları adaya yayılacak sanatçılar. Festival; Danimarkalı topluluk Girls in Airports, Cenk Erdoğan Trio, Alfa Mist ve Childplay’in performanslarıyla sona erecek.