Gerçekten 2005 yılından bu yana HES’lerle başlayan eko kırımı deneyimlemiş İkizdere’nin artık yeter dediği bir süreci yaşıyoruz. İkizdere hiç bitmeyen, adına yatırım denilen ama kendileri ile bağını kuramadıkları, kendilerine de sorulmayan, akşam yatarken kendilerine ait olan arazilerinin sabah ellerinden alındığı bir sürece itiraz ediyorlar. Sürekli kendilerinden istenen fedakârlıklara neden katlanmak zorunda olduklarını anlayamıyorlar.

ÇED süreci hukuksuzlukları ve İkizdere mücadelesi

Yakup Okumuşoğlu

İkizderelilerin anlık parlamış gibi gözüken tepkisi esasen 2019 yılında açılmak istenen bir başka taşocağı ile başlamış ancak bu ocak kapsamında bugüne kadar çalışma olmaması nedeni ile bu tepki günyüzüne çıkmamıştı. SR adlı bu şirketin taşocağına ilişkin yargısal süreç halen sürmektedir. Bu süreç devam ederken tartışma konusu Cevizlik Bazalt Taşocağı için bir ÇED gerekli değildir kararı verildiği muhtarlığa gönderilen yazı ile öğrenilmiştir.

İki taşocağı ile hukuki mücadele devam ederken bu taşocaklarının karşısında İkizdere Deresi’nin ikiye böldüğü vadinin diğer yamacında yine Ulaştırma Bakanlığınca Şimşirli Taşocağı adı ile bir başka taşocağı başvurusunun öğrenilmesi, yetmeyip Gürdere adı ile bir dördüncü taşocağının da tartışmaları süren Cevizlik Taşocağı’na bitişik başvurusunun ortaya çıkması ve dahası tüm bu süreçlerin İkizderelilerden habersiz yürütülmüş olması İkizderelilerin adeta tepesini attırmıştır. Haklı olarak siz kimsiniz ki bize sormadan bizim yaşam alanlarımıza girme hakkını, bizim yaşam alanlarımızı taşocağı haline getirme hakkını, bizim yaşam alanlarımızı dinamitle havaya uçurma hakkını, bizi tozun dumanın arasında yaşamaya mahkûm etme hakkını, içtiğimiz su kaynaklarının üzerine gelip oturma hakkını kendinizde görüp de bizi gece gündüz iş makinası gürültüleri arasında bırakacaksınız demişlerdir. Bu hukuk nasıl bir hukuktur ki şirketler söz konusu olduğunda bizi kimse insan yerine koymuyor demişlerdir.

İşte biz de bu yazı kapsamında Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’nca hukukun nasıl işletilmediğini ya da nasıl büküldüğünü izah etmeye acılaşacağız.
İlk adımda Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı, Rize’nin İyidere İlçesinde “Rize İyidere Lojistik Limanı ve Dip Taraması” adlı bir liman için ÇED başvuru dosyası hazırlıyor ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvuruyor. Bu ÇED raporunun 31, 35 ve 36. sayfalarında; bakanlık liman için ihtiyaç gösteren taş dolgusu malzemenin ÇED olumlu/gerekli değildir kararı almış gerçek ve tüzel kişilerin izinli ve ruhsatlı taşocaklarından temin edeceğini, bakanlık olarak herhangi bir malzeme ocağı işletmeyeceğini taahhüt etmiş ve bu sebeple de herhangi bir dolgu malzemesi temini için yer seçimi yapmadığına yer vermiş. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’nın bu taahhütleri üzerine sadece liman kapsamında çevresel etkileri değerlendirip neticede 8 Mayıs 2019 tarihinde liman için ÇED olumlu kararı vermiş.

İşte hukuk bu noktadan sonra bükülmüş. Anlatalım. Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı, liman ile ilgili “ÇED Olumlu” kararını aldıktan sonra Rize Valiliği’nin yolunu tutmuş. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verdiği söz/taahhüt yokmuş gibi limanın taş dolgusu için kullanılacağı açıklaması ile hem İkizdere İlçesi Şimşirli Köyü sınırlarında bir taş bazalt taşocağı için hem de Cevizlik ve Gürdere köyleri arasında bulunan 97,88 hektarlık arazi için ruhsat almış ve bu alan içinde ilk adım olarak 24,47 hektar alanda çalışma yapacağını bildirerek valilikten izin verilmesini talep etmiş.

Anlaşılması bakımından mevzuatın madencilik projeleri ile ilgili düzenlemesini açıklayalım. ÇED Yönetmeliğimizde iki bölüm halinde verili bir liste var. Bu listelere göre yürütülecek faaliyet ya doğrudan ÇED raporu aldırılmasını gerektirmekte ya da bir ön inceleme sonucu ÇED gerekip gerekmediğine karar verilmek sureti ile eğer “ÇED gereklidir” denirse ÇED raporu hazırlatılmakta ve süreç bakanlıkta devam ettirilmekte ya da “Çevresel etkileri önemsizdir” değerlendirmesi yapılırsa bu sefer de “ÇED gerekli değildir” kararı verip sürecin tamamlanması şeklinde düzenlenmiştir.

İşte madencilik faaliyeti bakımından ÇED yönetmeliğinin birinci listesinin 27.madddesinde “25 hektar ve üzeri arazi yüzeyinde (Kazı ve döküm alanı dahil) planlanan açık işletmeler,” doğrudan ÇED raporu hazırlatılması gereken faaliyetler olarak düzenlendiğinden ve 25 hektar altında kalan açık ocak işletmeleri ise yönetmeliğin ikinci listesine tabi kılındığından, yani ÇED gereklidir kararı verilmedikçe ÇED raporu istenmeyecek faaliyetler kapsamında olacağından Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı; 97,88 hektarlık ocak alanında 24,47 hektar tutan alanda çalışacağını Rize Valiliği’ne bildirmiş, Rize Valiliği de hangi bilimsel uzmanlığa sahip personellerle olduğunu bilmediğimiz ve sözde bağımsız bir idare olma sıfatı ile bu başvuruyu değerlendirmiş ve neticede bizi bugüne kadar hiç şaşırtmadığı bir kesinlikle bakanlığın bu başvurusunda “ÇED gerekli değildir” kararı vermek sureti ile ÇED raporu talep etmemiştir.

Böylece Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı çevresel etkileri son derece önemli olan, Cevizlik ve Gürdere köylerinin orta alanını havaya uçuracak, Gürdere köyüne ait bir kısım evlerin su kaynağı olan Eskenci Deresi’ni tam ortasına alan, pek çok tarımsal faaliyetin yürütüldüğü, önemli miktarda bal üretimi yapılan ve her türden orman ve sık orman ağacı ile dolu olan mutlak korunması gereken bir araziye dalarken faaliyeti böylece ÇED sürecinden çıkartmıştır.

Birinci hukuka aykırılık: Bakanlığın faaliyeti 25 hektar altında gösterip madencilik gibi çevresel etkileri yüksek bir faaliyeti ÇED sürecinden kaçırmış olmasıdır. 100 hektar civarında belirlenen ocak alanında çalışma alanını 25 hektar altında tutmak sureti ile ÇED’den kaçırma bilinen bir uygulamadır. Bu uygulama ile aynı ocak alanı içinde ikinci kez bir alan belirlendiğinde ÇED süreci işletilmesi zorunluğu varsa da ilk alınan izinle zaten korunacak bir şey kalmadığından, ilk etapta olumsuz sonuçlanacak ÇED raporu, bu yöntemle olumluya çevrilmektedir. Bakanlık da bu yöntemi uygulamıştır.

İkinci hukuka aykırılık ise: Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı İyidere Liman Projesi için hazırlanan ÇED raporunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na taşocağı açmayacağına dair taahhüt vermiştir ama bu sözünün tersine Rize Valiliği’nden taşocağı için izin almıştır. Üstelik bunu üç ayrı başvuru ile yapmıştır. Yani liman projesi kapsamında üç taşocağı başvurusu olmuştur.

Üçüncü hukuka aykırılık: Hep yapıldığı üzere ve ÇED sürecinden kaçırmak için bir bütün olan faaliyeti; parçalara bölmek ve bağımsız faaliyetlermiş gibi gösterilmiş olmasıdır. Liman Projesi ile taşocakları aynı faaliyet kapsamında faaliyetlerdir. Taşocağının raporunda taşın liman projesinin dolgusunda kullanılacağı defalarca ifade edilmiştir. ÇED Yönetmeliği’nin 25. maddesinde bu gibi faaliyetler entegre faaliyetler olarak değerlendirilmiş ve tek bir ÇED raporu içerisinde değerlendirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Bakanlık projeyi parçalara bölmek sureti ile bir kez daha entegre projeyi ÇED sürecinden kaçırmıştır.

Diğer hukuka aykırılıklar Çevre Kanunu ile ilgili olup bir başka yazının konusunu oluşturacak kadar geniş bir konudur. Gerçekten 2005 yılından bu yana HES’lerle başlayan eko kırımı deneyimlemiş İkizdere’nin artık yeter dediği bir süreci yaşıyoruz. İkizdereliler hiç bitmeyen, adına yatırım denilen ama kendileri ile bağını kuramadıkları, kendilerine de sorulmayan, akşam yatarken kendilerine ait olan arazilerinin sabah ellerinden alındığı bir sürece itiraz ediyor. Sürekli kendilerinden istenen fedakârlıklara neden katlanmak zorunda olduklarını anlayamıyorlar. Diğer yandan hukuki süreçlerin uyuşmazlığı çözmekteki yetersizliği, mevzuatın dengesinin yitmiş olması, yargı süreçlerinden yurttaşın beklentisinin düşmüş olması, kazanılan davaların bile aslında kazanılmadığının bir süre sonra başka türlü işlemlerle ortaya çıkması, şirketlerin adeta devletleştiği bir görünüm İkizderelilere itiraz etmekten başka çare olmadığını göstermiştir. Olan budur.