Üsküdar'daki Abdülmecid Efendi Köşkü'nde bir sergi başladı 20 Eylül'de: Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç’un teşvîki ve Koç Holding’in desteğiyle düzenlenen 'İsmi Lâzım Değil' sergisi. Koç Holding desteğiyle bu sergi için üretilen eserlerin yanı sıra Ömer M. Koç’un koleksiyonuna ait yapıtlar ile Türkiye ve yurt dışındaki kurum, sanatçı ve koleksiyonerlerden ödünç alınan eserler de sergide yer alıyor. “Serginin günlük hayatta kullanılan bir deyimden aldığı başlığı “İsmi Lâzım Değil”, bilinmezin anlaşılmazlığını ve isimlendirilemez boyutunu yansıtmakla beraber, hiçbir şey açıklamıyor, hiçbir şey tanımlamıyor.”

Serginin küratörleri Brigitte Pitarakis, Selen Ansen.

Basın bülteninden aktarayım: “Köşkün zemin katında, birinci katında ve bahçesinde, 45’ten fazla sanatçının çeşitli mecralarda ürettiği yaklaşık 100 eser sergileniyor. Bodrum katta yer alan etkileşimli mekânsal deneyim ise ziyaretçilere Bizans kozmolojisi ve ikonografisine ait kurucu imgeler arasında içine çekilecekleri bir tecrübe sunuyor. “İsmi Lâzım Değil” başlığı, gösterme ile gizleme, söyleme ile söylememe arasındaki hassas dengeyi korumayı amaçlayan serginin nasıl tasarlandığına dair ipuçları da veriyor.”

Sergi 11 Aralık tarihine kadar açık kalacak.

Bu çok görmek istediğim ama henüz fırsat bulamadığım sergiyi not almıştım. Çok merak ediyorum. Sergi ile ilgili paylaşılan görseller bile insanı heyecanlandırmaya yetiyor. Geçen gün internette gezerken takipçisi olduğum “istanbulyapilacaklar” Instagram hesabının bu sergiyle ilgili paylaşımı da hemen ilgimi çekti. Sergiden paylaştıkları fotoğrafları incelemekle kalmadım, bir de paylaşımın altındaki yorumlara göz atayım dedim. Hay demez olaydım. Bakın yorumlardan bazılarını sizlerle paylaşayım:

“Bunu sanat kabul etmiyorum.”

“Korkunç. Köşkü mahvetmişler saçma sapan.”

“Bu nasıl kepazelik. Adı sanat mı?”

“Kültür Bakanlığı'nı göreve davet ediyorum. Bu sanat değil. Köşk mahvolmuş.”

“Bu nasıl bir saçma sergi. O kuşlar ölmüş, bunun neresi güzel.”

“Sanat görmek isteyen İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne gitsin. Bu hastalıklı şeylere değil.”

“Sanatla alakası yok. Ruh hastası birinin çalışmaları.”

“Şeytani bir ritüeli sanat diye sata satanlar.”

“Burada sanattan ziyade neden Abdülmecid Efendi Köşkü'nde? Böyle bir rezillik, ve sanat adında ceddimizden kalanlara böyle mi sahip çıkıyoruz. Tarihini, kültürünü bilmeyen milletlerin sonu belli. Burada bize ne yapılmaya çalışıyor, onu düşünmek lazım.”

“Görür görmez yine CHP'nin işi mi bu” dedim.

“Burayı gezmeye gidenleri not etsinler. Sergi kapatıldıktan sonra o arkadaşları bir kapsüle koyup uzaya yollasınlar. İsmi gibi kendileri de lazım değil. Abdülmecid Köşkü'nün maneviyatı ile alay eder gibi sergi yapmışlar.”

Yazılanlardan bazılarını koyabildim. Ha bu arada tabii ki imlasını falan düzelterek koydum, tahmin etmişsinizdir. Meraklısı gitsin baksın, okusun diğer yorumları da.

Akıl alır gibi değil! Bu ortaçağ zihniyeti bile değil. Bu başka bir şey. Bakın, çok çok tehlikeli bu cehalet. Yıllardır bu “cehalet” konusu ile ilgili yazıp çiziyorum. “Üsttenci” olmakla suçlanıyorum.


Bakın bunlar hayatlarında bir sergiye bile gitmemişlerdir. Gittilerse bile okul gezisinde falandır. Bu zihniyet şair yakar, ressam döver, yazar öldürür, heykel kırar.

Viyana'da yaşadığım yıllarda bir adamlar tanışmıştım, şöyle demişti bana: “Otuz yıldır Viyana'da yaşıyorum. Gururla söylüyorum, tek kelime Almanca öğrenedim. Ama çocuklara engel olamadık maalesef.”

Aynı zihniyet!

Bu zihniyet evde karısını, çocuğunu döver. Bu zihniyet kediye, köpeğe eziyet eder.

Bu zihniyet ağaç keser, orman yakar, yola balgam atar.

Bu bir “zevkler/renkler” tartışması değil! Bu kişilerle o tartışmaya girebilmeye bile fersah fersah yol gerek. Bu bir cehalet sorunundan da öte. Cahilliği ile bu kadar gurur duyabilir mi insan? Duyuyorlar. Bir sergideki onlarca sanatçının yüzlerce yıllık eğitimi, birikimi, bilgisi onlar için bu kadar kolay harcanabiliyor. Bu nasıl bir had bilmemek? Aklım almıyor.

Metin Akpınar'ı linç ediyorlar “Türkiye cahil bir ülkedir” dediği için. “Türkiye daha en fazla beşinci sınıfta. Daha liseden bile mezun olamadı” diyor büyük usta ve onu de linç ediyor Türkçe'yi sadece 20 kelimeyle konuşan insancıklar.

Bu ülke “eğitim seviyesi arttıkça bizim oylarımız düşüyor” diyen bakan gördü. Hem de ağzından kaçırmadı o bakan bunu. Alenen röportajında söyledi.

Metin Akpınar'ın başka bir konuşması geliyor aklıma. Diyor ki Akpınar: “Eğitim anne kucağında başlar. Dolayısıyla önce anneleri eğiteceksiniz.”

Önümüzde yeni bir dönem var. İktidara aday, aydınlanmacı kadroların sabahtan akşama kadar yatıp kalkıp eğitim programlarını çalışmaları ve açıklamaları gerekiyor.

“Sonra yaparız” denilemeyecek kadar ciddi bu mesele. Bundan daha önemli bir işiniz yok!