1800’lerin şimdiye, bugünün ahlaksızlık ve kötülüğüne, aradan yüzlerce yıl geçmemişçesine, vurdumduymazca bağlanması, cehennemin tasvirinin hâlâ tamamlanmadığını göstermiyor mu sizce de?

Cehennem başkalarıdır

Kötülük dediğimiz şeyin ne olduğunun cevapları, nereden kaynaklandığına dair verilebilecek cevaplar, ontoloji, siyaset, etik vb. birçok alanların da katkılarıyla çok geniş yer tutmakta. Amerika’nın güney eyaletlerindeki kölelikten kaçmaya çalışan insanların, gizli yollar ve güvenli evlerden oluşan bir ağı kullanarak özgürlüklerine kaçmalarını anlatan Amazon Prime yeni mini dizisi Yeraltı Demiryolu da (The Underground Railroad) bu geniş çerçevenin içinden bizlere ulaşmakta. Kötünün, sanatçı tarafından bir eserle ifşa edilmesinin yolları da keza çok geniş. Seyircide bu ifşanın travma yaratma etkisi ise büyük ölçüde şiddetin cazip temsilleriyle sağlanabilmekte. 10 bölümden oluşan ve oldukça sert olan bu mini dizi, Georgia’da köle olan Cora’nın yeraltı trenine binerek çıktığı epik kaçış yolculuğu ile büyülü dehşet verici bir evrenin kapılarını izleyiciye açmakta. Yeraltı Demiryolu hakkında, metinlerarasılık ile illaki bir şeyler söylenebilir ama sinemasal deneyimi ile hissettirdiklerini ve derinliğinin devasalığını anlamanız için diziyi izlemeniz şart. Dizi son derece ağır ve şiirsel. Sinematografisi her ne kadar seyirciyi kendisine kilitlemede başarılı olsa da bölümler arası zamana ihtiyaç duyabilirsiniz. Açıkcası ben duydum ve hatta ‘Keşke Amazon bunu haftalık olarak yayınlasaydı’ dedim.

FANTASTİK KURMACA

Kendi tarihine eşgüdümlü gelişen Amerika sinemasının, ağırlık merkezi olarak ele aldığı konulardan biri hiç kuşkusuz, Amerika’da siyahların maruz kaldığı kötülükler. Amazon Prime’ın bir nevi prestij için yaptığına inandığım, bu arşivlik yapımın yönetmeni Barry Jenkins. Kendisi biliyorsunuz Ay Işığı (Moonlight) ve Sokağın Dili Olsa (If Beale Street Could Talk) filmlerinin yönetmeni. Jenkins, Yeraltı Demiryolu ile Amerikan tarihinin insan formundaki kötülüğünün anıtını dikerek adeta onu anıtsallaştırmış. Amerikalı siyah yazar Colson Whitehead’in 2016 yılında yayımlanmış olan Yeraltı Demiryolu adlı romanından uyarlanan dizi çok sert bir kölelik, kötülük hikâyesi sunmakta. Dizi dönemin Amerikan siyasi atmosferini, toplumun ideolojilerini, çarpık teoloji felsefesini edebi bir şekilde aktarırken bunu fantastik kurgular kullanarak güçlendirmiş. Elbette şunun altını çizeyim; kaçak kölelerin kuzeye doğru ilerlediği yeraltı demiryolu diye bir ağ gerçekten de var ama dizideki gibi gerçek bir demiryolu olarak değil.

cehennem-baskalaridir-881349-1.

KÖTÜLÜK KAVRAMI

Yaşanmışı başarıyla görünür kılan Yeraltı Demiryolu’nu izlerken bir yandan sadece “kötülük” ile ilgili düşündüm. Kötülük kavramının her zaman özne temelli olmadığının sağlamasını bir kez daha yapmış oldum. Biliyorsunuz, özellikle Nietzsche’nin, kötü kavramını toplumsal bir boyuta taşımasıyla, ahlaki bir değer olarak ele alınması gereken kötülük kavramının, çağdaş iktidarlar üzerinden düşünülmesinin kaçınılmaz olduğu sonucuna bir kez daha vardım. Bu sağlamayı yaparken, eyaletlere göre ilerleyen episodik şeması ile Yeraltı Demiryolu mini dizisinde öznel kötülüğü görmekle birlikte aslında adil olmayan sosyal düzen içinde insanları kötülüğe teşvik eden devlet şiddetini çok net bir şekilde görmekteyiz. 1800’lerin şimdiye, bugünün ahlaksızlık ve kötülüğüne, aradan yüzlerce yıl geçmememişçesine, vurduyduymazca bağlanması, cehennemin tasvirinin hâlâ tamamlanmadığını göstermiyor mu sizce de? Beyaz insanların gölgesinde yaşanan vahşetin bende yarattığı travma ile, ‘cehennem başkalarıdır’ diyor ve Sartre'ın Gizli Oturum oyununu bir kez daha okumaya başlıyorum.