Tekrarlardan ve tekrarların arasına sıkıştırılmış küçük kaçamaklardan, zorunlu tekrarlara rağmen rastlantısal karşılaşmalardan oluşan, bıktırıcı olduğu kadar bir o kadar da heyecan verici bir sahne: Gündelik hayat. Bu sahnenin seyircisi yoktur, herkes oyuna katılır. Ve herkes kendi alanına giren özneler ve nesneler ve aralarındaki ilişkileri tanıdığı ölçüde deneyimler gündelik hayatı. Sahnenin başka bir yerinde başka öznelerin de nesnelerle benzer deneyimler yaşadığını biliriz. Aslında hepimizin bildiği, tekrarlaya tekrarlaya basmakalıplaşmış olanlardır. Bunların her yerde tekrarlandığını bilmek bir tür tesellidir bizim için; ‘yalnız değilim’ duygusu. Oysa yine herkes bilir ki kestirilemeyen, aralarda gerçekleşen, zorunlu tekrarlardan kaçan bir şeyler de vardır; farkın ortaya çıkması. Gündelik hayatın bıktırıcılığını tekrarlar oluşturuyorsa, en heyecanlı kısmını ise tekrarlara rağmen anlarda, aralarda karşımıza çıkacak ve hayatımızı değiştirebilecek olay karşılaşmalardır.

Tekrara dayalı gündelik hayat, kutsal metinlerde tasvir edilen cehennemi andırır. Cehennem tasvirlerinin en belirgin özelliği, bedensel cezaların sürekli tekrar etmesidir (Alt, Edebiyatta Kötünün Yeniden Doğuşu, Sel). Cennette bedensiz bir varoluş sürdürürken, bedenlerini keşfettikleri için cennetten kovulanların yeryüzüne düştüklerinde sürdürmek zorunda kaldıkları bedenli hayattır, gündelik hayat. Sonsuz ve bedensiz bir yaşam vaat eden cennet anlatılarında zaman ortadan kalkmıştır; zamanla birlikte, tekrara dayanan ritim de. Cennet bedensiz ve ritimsizdir; cehennem ise bedenli ve ritimli. Gündelik hayat da bedenli ve ritimlidir; ritim, bedenin zamanıdır çünkü; nefes alışımız, kalp atışlarımız, yürüyüşümüz. Şiir ve müzikte olduğu gibi sanat, bedenin temel ritimlerini varoluşsal bir özgürlüğe çevirse de aynı ritim durmadan tekrar eden bir işkenceye de eşlik edebilir. “Köle sahipleri kölelerin şarkı söyledikleri zaman daha iyi çalıştıklarını fark ederler” (Levine, Biçimler, KÜY). Kölelerin beraberlerinde getirdikleri, tekrara dayalı, döngüsel Afrika müziği, köle sahipleri için köleleri daha çok çalıştırmaya yarayan bir araca dönüşür. Köle için gündelik hayatı katlanabilir kılan ritim, köle sahibinin kırbaç kullanmasını da gereksiz kılmıştır.

Ritim aşırı politiktir. Efendinin kırbacı, şimdi müzikal ritimlerde şaklamaya devam ediyor ve bu ritimlerle dans edebilir, kendinizden geçebilir ve özgürleştiğiniz yanılsamasına kapılabilirsiniz. Sizi parçalayan kapitalist makinenin ritmiyle ya da Kafka’nın ‘Ceza Sömürgesi’ndeki mahkûmun cezasını iğnelerle derisine kazıyan tırmık denilen işkence aletinin ritmiyle dans etmek. Cehennem olarak gündelik hayat, canımızı yakan tekrarların, hızla hazza dönüştüğü yerdir. Artık acıları haz olarak yaşıyoruz. Cehennemden kaçış var mı? Sınırları belirli bir yer olsaydı kaçabilirdik. 16’ncı yüzyılda Merlowe’un yazdığı tiyatro oyunu ‘Faust’ta Mefisto’nun dediği gibi: “Cehennemin sınırları yoktur; belli bir yer değildir orası. Çünkü biz neredeysek cehennem oradadır; cehennem neredeyse biz de hep orada olmak zorundayız” (Alt). 20’nci yüzyılda Sartre’ın “Cehennem başkalarıdır” deyişini, 19’uncu yüzyılda Rimbaud, “Ben bir başkasıdır” diye yanıtlamıştı. Adorno ise son noktayı koyar: “Cehennem biz kendimiziz”. İşkence aletinin ritmini içselleştirdiğimizde işkencecimize aşık olmakla kalmıyor, cehennemi de bedenlerimizle birlikte her yere taşıyoruz; cehennemin ritmiyle dans ediyoruz.

İşkence aletinin ritmiyle salınan bedenler, çok geçmeden işkence aletine dönüşebilirler, dönüşmüşlerdir de. Cehennem bizleriz. Yaşamın nabız atışları değil, efendinin kırbacı şaklıyor içimizde ve birbirimizin hayatını zindana çeviriyoruz. Kadınları katledenler, efendinin kırbacının ritmini içselleştirip efendinin kırbacına dönüşen ezilenlerdir. Ezenler ve ezilenler aynı ritimle salınıyor. Gündelik hayat, sadece ölümü değil, yaşamı çoğaltacak olay karşılaşmaları da içinde barındırıyor. Olay karşılaşmalar, işkencecinin durmadan geri döndüğü kısır döngüyü kıracak karşılaşmalardır. Farkın açığa çıktığı ve ritimleri farklı bedenlerin bir arada dans edebildikleri bir hayat, ancak olay çıktığında gerçekleşebilir. Bedenli bir cennet yaratabilmek, kolay değil...