Cehennem Melekleri ve sözlü tarih çalışması

Murat Can OKAN

Müesses nizamın karşısına tarih boyunca pek çok insan ve grup dikildi. Bunlara kimi zaman anarşist, kimi zaman da isyankâr ve günahkâr dendi. Söz konusu kişiler ve gruplar, toplum dışına itilmekle veya marjinal ilan edilmekle kalmadı, onlar için yasalar eğilip büküldü ve hemen hepsi bir anda ‘suçlu’ hâline getirildi.

Kurulu düzenin uygulayıcıları ve bu düzenden sebeplenenler, işleyişin sürmesi için düşmana ya da düşmanlaştıracakları birilerine ihtiyaç duyduğundan, huzursuzluğunu dışavuranları hassas vatandaşların önüne atarak korku yaratmayı ve sürdürülebilir korkuyla kendi kitlesini kontrol altında tutmayı denemekten hiç çekinmedi. Oysa huzursuz ve düzenden memnun olmayan insanların eylemlerini ve ne anlatmaya çalıştığını hiç dinlemediler. 1950’lerin ortalarında filizlenen ve 1960’larda ABD gündemine oturan karşı-kültüre dair araştırmalarıyla nam salan gazeteci Hunter S. Thompson, 1967’de yayımlanan ‘Cehennem Melekleri’ ile ülkedeki motosiklet çetelerinin üyelerine kulak vermişti. Beyaz ABD’lilerin ‘hayvan’, ‘çapulcu’, ‘yağmacı’ ve ‘tecavüzcü’ dediği bu melekler, kendilerini çoğunluk tarafından dışlanmışlar olarak tanımlıyordu.

ABD’yi bir uçtan diğerine gezen ‘kanunsuz melekler’, kendileriyle karşılaşanlar tarafından ‘rezil ve kibirli çocuklar’ diye niteleniyor. İnsanların yollarına çıkmamasını istiyor, çıkarlarsa ezip geçeceklerini hatırlatıyor. Motosikletleriyle kendilerini polislere ve öfkeli yüzde 99’a karşı korumaya alarak yola çıkan melekler, kanunların etrafından dolanıyor, görünüşleri ve eylemleriyle Amerikan Rüyası’na isyan ediyor. Beladan uzak durmaya uğraştıkları otoyollar ve toplanma noktaları, belirledikleri konaklama merkezleri ve kırsal alanlar meleklerin âdeta mabetleri.

Muhafazakâr senatörlerin, onları halktan tecrit etmeye çalışan polislerin, kendilerini azılı suçlular gibi göstermeye çalışan bazı gazetecilerin hedefine dönüşen melekler, birbirine hiç yalan söylemeyen ve her koşulda arkadaşlarının arkasını kollamasıyla öne çıkıyor. Gazeteler ve televizyonlar ise ‘motosikletli haydutlar ve teröristler’ dediği grupla ilgili ‘haberler’ yapıyor. Cumhuriyetçi politikacıların, “sıçanlar gibi üreyip Doğu’ya yayılıyorlar” ve “sokakları suçla dolduruyorlar” dediği meleklere yapılan bu saldırılar karşısında Demokrat siyasetçiler ırkçılığın hortladığını dile getiriyor.

Muhafazakâr halk ve politikacılar, motosikletlilere karşı polis marifetiyle savaş başlatırken toplumu onlara karşı kışkırtıyor. Kışkırtmadan motosiklet kullanan herkes payını alıyor. Polisle yaşanan kovalamacalar bir yana, meleklerin basının büyük bölümüyle ve halkın çoğunluğuyla da arası iyi değil. Her yerde kendileriyle ilgili önyargılarla yüzleşiyorlar, laf atmalar birbirini izliyor ve bunlar sonunda kavgaya dönüşüyor.

Thompson, vakit geçirdiği Cehennem Melekleri’nin git gide halk kahramanı hâline geldiğini, daha doğrusu karşı-kültür üyeleri arasında sivrildiğini fark ediyor. Yazarın meleklere dair bir notu var: “Cehennem Melekleri’nin toplumu endişelendiren alışkanlıkları ve tercihleri arasında insanları en çok korkutanı, kanunsuzların nesillerdir saygı duyulan ‘göze göz, dişe diş’ kavramını hiç umursamaması. Onlar hiçbir şeyi yarım yamalak yapmamaya çalışır ve aşırı uçlarda gezinmeye alışkın, toplum dışına itilmiş insanların, bunu istesin ya da istemesin, sorun çıkarması kaçınılmazdır. Bunun yanı sıra kendilerine yönelik her türlü saldırıya veya hakarete tüm güçleriyle karşılık vermeleri gerektiğine dair inançları, Cehennem Melekleri’ni polis için soruna dönüştürürken onlara, toplumun gözünde hastalıklı bir şekilde büyüleyici bir imaj kazandırıyor. Meleklerin sorun çıkaranın onlar olmadığına yönelik iddiaları muhtemelen genellikle doğruysa da provokasyona dair fikirleri tehlikeli ölçüde kapsamlı. Asıl sıkıntılı noktalardan biri ise, kendilerinden başka neredeyse hiç kimsenin bu gerçeği anlayamaması. Bunlarla birlikte, Cehennem Melekleri arasında genel kabul görmüş bir kural var: Bir tartışmaya dâhil olan bir Melek her zaman haklıdır. Bir Melekle aynı fikirde olmamak yanılmak anlamına gelir ve yanılgıda diretilmesi meydan okuma diye görülür.”

Her daim beraber hareket etmeye çalışan, birbirine omuz veren ve saldırılar karşısında gerektiğinde şiddete başvuran Cehennem Melekleri’nin sahteleri ve bu ismi kullanan soytarılar da çıkıyor. Ancak kendilerine kaybeden denmesinden hoşlanmasalar da birer kaybeden olduklarını alttan alta kabullenen melekler, korudukları özgünlükleriyle bu sorunun da üstesinden gelmeyi başarıyor.

Thompson, Cehennem Melekleri’yle geçirdiği zamanın kendisine öğrettiklerini ve onların imajına ilişkin kalem oynatıyor çalışmasının sonunda: “Dokuz ay boyunca, ilk başta bana orijinal gelen bir dünyada yaşamıştım. En başından beri, Cehennem Melekleri denilen tehdit ile basına yansıyan imajı arasında çok az benzerlik olduğu ortadaydı ama yarattıkları karmaşadan aldıkları keyfi paylaşmanın da eğlenceli bir yanı vardı. Gittikçe daha çok ilgi çektikleri sonraki zamanlarda ise bu gizem öylesine gerilip inceldi ki en sonunda saydamlaştı (...) Cehennem Melekleri’ni ‘bu ülkeyi büyük kılan’ eski ‘bireyci’ geleneğin muhafızları olarak görmek, onların aslında kim (romantik bir kalıntı değil, tarihimizin bizi hiçbir şekilde hazırlamadığı bir geleceğin ilk dalgası) olduğunu görmekten kaçınmanın acısız bir yolundan başka bir şey değil. Melekler prototiptir. Eğitimsizlikleri onları yalnızca yüksek ölçüde teknik bir ekonomide işe yaramaz kılmakla kalmadı, onlara güçlü bir kızgınlığı besledikleri ve bu kızgınlığı (kitlesel medyanın yalıtılmış bir acayiplik olarak gördüğü ve artık polisin dikkatini çektikleri için kısa sürede silinip gidecek geçici bir fenomen gibi yansıtmakta ısrar ettiği) yıkıcı bir tarikata dönüştürdükleri boş zamanı da verdi.”

Thompson’ın anlattığı hikâye; Cehennem Melekleri’nin dünyaya bakışının, yaşamı yorumlayışının ve eylemlerinin yanı sıra politikacılardan gazetecilere, sosyologlardan psikiyatrlara, kendisini karşı-kültüre ait hissedenlerden kaymak tabakaya ve Hollywood’a kadar meleklere bir şekilde ilgi duyanları kapsıyor. Kurulu düzene karşı çıkarken marjinalleştirilen, ‘terörist’ ve ‘iflah olmaz suçlu’ damgası yiyen Cehennem Melekleri, 1960’lardan itibaren ABD’de öyle veya böyle gündemi meşgul ediyor, dahası pek çok kültürel tartışmanın fitilini ateşliyor. Yazar da araştırmasında bu tartışmaları yansıtmakla kalmıyor, bir sözlü tarih çalışmasına imza atıyor.