Suçludan fayda sağladıkça, suçsuzdan düşman yaratılır. Çünkü illa ki gerekir. Üzerine çullanılacak, olanca karanlık ayağına prangalanacak, karşısında durduğu ne varsa omuzlarına yıkılacak biri bulunur. Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günlerdir bunlar, milim şaşmaz. Herkesin gözü önünde işlenen günahları arka kapıdan kaçırmak için ne gerekiyorsa yapılır. Öyle ya, “bir tuğla çeksen devlet yıkılır” maazallah... Gerçeği örtmenin en bilindik yöntemidir; öfkesi emilsin; baktığı yere körleşsin, haykırması gereken yerde lâl olsun diye kalabalıkların önüne atmak için en günahsız seçilir. Böylece kendisiyle birlikte savunduğu değerler de linç edilebilir; gerçek, arka kapıdan kolayca kaçırılabilir.

•••

Bugün yazdıklarından alıntı yaptıkları şair Nâzım Hikmet’ten nasıl vatan haini yaratmaya çalıştılar ise; sosyolog Pınar Selek’ten bombacı, yazar Aslı Erdoğan’dan terörist, dilbilimci Necmiye Alpay’dan örgüt üyesi çıkartmaya çalışmaları da yine ve yeniden aynı telaştan. İlle de, inatla savaş derken, barış için ses yükseltenleri boğmak! Nâzım Hikmet, barış hareketinin simgelerindendi. Nükleer silahlanmaya karşıydı. Hiroşima, bütün dünya gibi onu da yakmış, kaleminden Kız Çocuğu dökülmüştü. “Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler.” Yıllarca hapsedildi. Dünyanın en büyük şairlerindendi, memleketinin binlerce kilometre uzağında, sürgünde öldü.

•••

Pınar Selek tarihimizin en kanlı, en karanlık zamanlarından biri olan 90’larda, bir sosyolog olarak Kürt meselesini araştırmaya başladı. Neden, diye sordu. Bunca yıl, bunca gözyaşı ve acıdan sonra neden barışamıyoruz? 98’de Mısır Çarşısı’nda meydana gelen patlamadan sorumlu tutuldu. Uzmanların incelemeleri sonucunda yazılan altı raporda “bomba bulgusuna rastlanmamıştır” denmesine ve patlamaya gaz kaçağının neden olduğuna dair kuvvetli kanıtlar olmasına rağmen Pınar Selek, yıllarca yargılandı. Anti militarist Pınar, açık delillere rağmen bombacı olmadığını kanıtlamak zorunda bırakıldı. İşkence gördü, hapis yattı. PKK üyesi olmakla suçlanıyordu. Tam üç kere beraat etti. Savcı müebbetten vazgeçmedi.

•••

Aslı Erdoğan, insan hakları aktivisti. Kitapları 11 dile çevrilmiş, geleceğe kalacak 50 yazar arasında gösterilen bir edebiyatçı. Çalışmaları CERN’e uzanan bir nükleer fizikçi. Vasatlığa ve cehalete övgü çağında; soran, sorgulayan; gerçeğin peşinde, vicdanı mağdurdan kalemi barıştan yana olan bir gazete yazarı. Erdoğan düşünceleri ve yazıları nedeniyle, ‘PKK üyeliği’ ve ‘halkı kışkırtmak’ ile suçlanıyor. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen ve çatışmaların yoğun olarak sürdüğü dönemde Silvan’a gidip gördüklerini aktardı. Mücadelesini iktidara karşı mağdurdan, kadınlardan ve ayrımcılığa uğrayan azınlıklardan yana kuran Erdoğan’ın gördükleri, duydukları ve vicdanıyla yazdığı yazıların ortak amacı, savaşın ve zulmün yıktığı topraklarda barışı ve kardeşliği yüceltmekti. Milli birlik ve beraberliğe o en çok ihtiyacımız olan günlerde, bunun o çok da gizli olmayan formülü olan barışı dillendirmekten vazgeçmemiş ve hepimiz için, insan onuruna yakışacak bir hayatın peşinden yürümeyi amaç edindi. Tek bir yazısı bile onun, değil silahı ve ölümü yüceltmek, insana ve yaşama dair umudunu korumak için nasıl çabaladığının kanıtı.

•••

Necmiye Alpay, bilim insanı, insan hakları savunucusu. Aslı Erdoğan gibi, kapatılan Özgür Gündem gazetesinin yayın danışma kurulu üyesi. O da ‘örgüt üyesi olduğu’ gerekçesiyle önceki gün tutuklandı. Düşüncenin suç olduğu, solculuğun kriminalize edildiği, hak savunuculuğunun vatan haini sayıldığı günümüzün benzeri 12 Eylül döneminde Alpay yine cezaevine gönderilmiş, üç yıl Mamak’ta yatmıştı. Necmiye Alpay, çatışma ortamının son bulması için PKK ve hükümeti defaatle masaya dönmeye çağıran Türkiye Barış Meclisi’nin bir üyesi. 2015 yılının Şubat ayında, Hakan Tahmaz ile birlikte yayına hazırladıkları ‘Barış Açısını Savunmak’ adlı kitapla, çözüm sürecinde ele geçen fırsatlar ve sorunlar üzerine kafa yormuş. Çözüm umudunu korumak için ‘barış açısını’ daima savunmak gerektiğini söyleyen Alpay, barış ve demokrasi mücadelesinin sembol isimlerinden...

•••

Suçludan fayda sağladıkça, suçsuzdan işte böyle düşman yaratılıyor. Çünkü savaş çığlıkları atmaya kararlıysa muktedir, bu illa ki gerekir. Ama dün olduğu gibi bugün de işe yaramaz. Ne gerçeği gizleyebilecek bir çuval, ne de düşünceyi hapsedebilecek bir duvar var. Aslı Erdoğan’ın Kırmızı Pelerinli Kent romanında söylediği gibi; “yeniden doğmadan önce cehennemi aşmak gerekiyordu belki...

Not: Bana biraz müsaade...Aklımı, duygumu toparlayıp döneceğim.