Matei Visniec’ in kaleminden çıkan ‘Çehov Makinesi’, Tüberkülozdan yavaş yavaş ölüme doğru yol alan yazarın iç hesaplaşmasını bizlere anlatmış. Çehov’un karakterlerinin gözünden yazara karşı bakış açıları yansıtılıyor...

İlk kez 18. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde izleyicisi karşısına geçen, İstanbul Devlet Tiyatroları yapımı ‘Çehov Makinesi’ adlı oyun, Türkiye Tiyatrosu’nda farklı projelere imza atan Müge Gürman tarafından yönetilmiş. Geçmişte oynadığı oyunlarda hafızlardan silinmeyecek performansa imza atan Uğur Polat’ın başrolünü oynadığı gösteri, İstanbul Devlet Tiyatroları’nın bu sezon öne çıkan projelerinden birisi. Devlet Tiyatroları’nın kendine özgü oyunculuk yapısı dışında, dekor, kostüm, ışık ayrılıcalığının her açıdan hissedildiği oyunda; Hakan Vanlı, Erkan Taşdöğen, Ayça Bingöl... gibi ilgi çekici kadro karşımıza geçiyor. Oyunun önemine değinmeden belirtmekte yarar var, Rus Edebiyatı’ nın en etkili kalemlerinden Anton Çehov, bedeniyle, karakterleriyle, kafasındaki düşüncelerle oyundaki yerini almış, Matei Visniec’ in kaleminden çıkan ‘Çehov Makinesi’, Tüberkülozdan yavaş yavaş ölüme doğru yol alan yazarın iç hesaplaşmasını bizlere anlatmış. Çehov’un karakterlerinin gözünden yazara karşı bakış açıları yansıtılıyor. Çehov oyunun sıradan bir parçası, bir yandan ana objesi konumunda. Ölüme doğru giden yazarı; ‘Martı’, ‘Vanya Dayı’, ‘İvanov’, ‘Vişne Bahçesi’ ve ‘Üç Kız Kardeş’ eserlerinin kahramanları tek tek ziyaret edip varolma üstüne sistemli bir tartışma başlatıyor. Yaşamdan ölüme; neşeden hüzüne; iyiden kötüye; umuttan umutsuzluğa akıp giden bir felsefe sahnede. Çehov, karakterlerinin sorularına cevap vermeye çalışırken, dünya toplumunun bir aynası olan kişilerin psikolojik ruh hallerini bizlere açıklıyor. Yazılmış kitapların içine hapsolduğunu düşünenen; fakat okundukça birbirinden farklı dünyaların içine giren karakterler, yazarın dünyaya bakışının sahneye yansımış hali. Çehov’u Çehov yapan isimlerin sorgusu, o’nu okuyan tüm insanların sorusu! Yazar kendisine çare bulamadığı gibi, karakterlerinin yazgısını değiştirmede onlara çare olamıyor. Doktor olmasına rağmen kendisini iyileştiremeyen bir insanın çırpınışları bütünüyle çarpıcı... Ölüm döşeğinde çaresizliği resmeden dünyanın en büyük yazarı...


Çehov karakterlerinin tamamını tanıyorsanız, oyunu izlerken pek keyif alacağınızı düşünmüyorum. Aslında Çehov arka planda kalırken, ana hatlarda karakterlerin söyledikleri beliriyor. Mesela Anna Petrovna, Çehov’a öleceği anı anlatırken, diğer karakterler sanatın toplum için mi yoksa sanat için mi sorusunun cevabını arıyor. Anlayacağınız sahnede tam anlamıyla bir muamma var. Yazılan oyunlar, öyküler, romanlar her açıdan iç içe geçmiş.


BAŞARISIZ YÖNETMEN KALİTELİ OYUNCULAR
Müge Gürman, iki saatten fazla süren oyununda, birinci perdenin sıkıcı atmosferine yenilmiş. Yazarın tüm karakterleri sıfırdan tanıttığı ilk perde, Yönetmen Gürman için her anlamda facia. Aslında Çehov’un arka planda kalması, kafasındaki düşüncelerin sahnede belirmesi konuyu çarpıcı bir şekle dönüştürüyor. Ama anlatılanların sadece o kitapları okuyanlar için geçerli olduğunu unutmayalım. Yönetmenin oyunu gereğinden fazla uzun tutması izleyeci için fazlaca elit bir konunun ortaya çıkmasına sebep olmuş. Yani düşünüyorum da, dünyanın en tanınmış yazarı dahi olsa, yazarın tüm kitaplarını okuyan birisi olarak söylüyorum bunu, sahnedeki karakterlere bazı anlarda çok yabancı kaldığımı gördüm. Seyirciyi cezbeden oyun ilerledikçe sıkıntılar artıyor. Birinci perdenin boğucu atmosferinden çıkanlar, ikinci perdede karakterlerin psikolojik değerlendirmelerini gördüğü için, metne karşı merak duygusuyla eğiliyor. Yönetmen sadece ikinci perdede başarılı. 

Karmaşık duygularla bir yazarın kafasındaki düşünceler oyunun sonucu. Peki bu sonun içinde seyirci nerede duruyor?
Uğur Polat ‘Çehov’ rolünün hakkını vermiş. Sahnede düşünceleriyle ön planda duran yazar olsa da, oyuncu yine kendisine yakışır performans ortaya koyuyor. ‘Ravneskaya’ rolünde Ayça Bingöl’ün sahne duruşu çarpıcı. Feodal sınıfın temsilcisi olan karakterini sorularıyla, cevaplarıyla iyi yorumlamış. Rus toplumunun zengin zümre ile fakir toplum arasında sıkışmış karakterleri atalet içinde kendilerine çıkış bulmaya gayret ederken, bu çıkışın en belirgin karakteri olan ‘Vanya Dayı’ da Levent Öktem’in kaliteli oyunculuğunu izliyoruz. İzleyici en fazla çatışmayı bu karakterle beraber yaşıyor. Lopakhin’de Erkan Taşdöğen gösterinin bir diğer başarılı ismi. Treplev’in sanatsal düşünce ortamında İsmet Vural’ın ayrıcalığı var. Aile travmasının ortasında duran ‘Bobik’ karakterinde Hakan Vanlı’ nın akıl dolu yorumu göze çarpıyor.


Dekorun dönemi anlatan yapısı, sahneyi rahatlatan geçişleri öylesine yerinde ki, oyun bir anlamda sahne kurulumunun başarısı üzerinden yürümüş. Dönem kostümleri de dekor kadar etkili. Işıkta Akın Yılmaz’ın zeki tekniğini görüyoruz. Yılmaz, Vassily ile Nikolai' ın çarpışma sahnesinde öylesine muhteşem Çehov görüntüsü çizmiş ki, sanırım oyunu izleyenler bu sahneyi asla unutmayacak. Zeki Sayaroğlu, Şirin Dağtekin Yenen ve Akın Yılmaz oyunun geri plandaki kahramanları.
İstanbul Devlet Tiyatroları, biraz elit anlatıma kaçan görüntüsüyle ‘Çehov Makinesi’nde seyircisine ‘tanıtıcı’ bir gösteri sunuyor. Dünyanın en büyük yazarının kafasındaki soru işaretlerini izlemek isteyenler için gösteri ilgi çekici...