Suna Duman’ın Çekmeköy’deki gecekondusu 2018’de yıkıldı ama o bölgeyi hiç terk etmedi. Tek gözlü bir kulübede hayata tutunmaya çalışan Duman, “30 yıl oturuyorsun bir Allah’ın kulunu görmüyorsun, sonra evin yıkılıyor” diyor ve ekliyor: “Su sıkıntım çok fazla. Komşularımdan utana sıkıla alıyorum.” Evinden geriye tuğla yığınları kalan Amca Kemal Duman ise şu ifadeyi kullanıyor: “Bizi mağdur ettiler çünkü fakiriz.”

Çekmeköy'den Kağıthane'ye gecekonduda yaşayanların makus talihi: Yalnızca evimizi değil dünyamızı da yıktılar!

Uğur Şahin

Gecekonduda yaşayanlara “Hayat nasıl?” diye sorarsanız, yanıtların hepsi birbirine benzer: Yol yoktu, elektrik yoktu, su yoktu ama dert çoktu! Elbette 1950’li yıllardan itibaren kentin çeperlerinde hayata tutunmaya çalışan gecekonduluların yaşadıkları bunlarla sınırlı değil. Artık bir ‘gece’de şehre ‘konan’ gecekonduları görmesek de geçmişten günümüze kentin yoksul yüzünün makus talihinde değişen hiçbir şey yok. Zira sermayenin kentsel ranta kabarttığı iştahın her geçen gün artığı bugünlerde, kiminin payına ‘işgalci’ denip evinin kepçe darbeleriyle yerle yeksan edilişini çaresizce izlemek, kiminin payına ise yıkımın yaşanacağı günü diken üstünde beklemek düşüyor.

YAKA FARKLI YAŞANAN AYNI

Suna Duman ile Bezar Sağ, İstanbul’da gecekondu yıkımlarının neden olduğu mağduriyetten ziyadesiyle payını alan iki isim… Birinin Anadolu Yakası’ndaki gecekondusu, diğerinin ise Avrupa Yakası’ndaki gecekondusu ‘tuzla buz oldu’. Birisi yıkılan gecekondusunun yerine tek gözlü kulübe kurdu ve eyleme başladı, diğeri ise geriye tuğla yığını kalan eski evinin karşısındaki bir bodrum katta yaşama tutunmaya çalışıyor. İkisi de kadın, ikisi de dertli… Yaka farklı olsa da yıkım anında hissedilenler aynı.

İlk olarak Suna Duman’ı ziyaret etmek için Çekmeköy’e gidiyorum. Duman’ın ailesi, Çekmeköy Farabi Sokak’a tam 30 yıl önce yerleşti. AKP’li Çekmeköy Belediyesi’nin hemen yanı başında olan bu sokaktaki 16 gecekondudan bir tanesini de onlar inşa etti. Aradan yıllar geçti ve takvimler 25 Aralık 2017’yi gösterdiğinde evlerine gelen bir tebligat Duman Ailesi’nin huzurunu kaçırdı. Tebligatta, “İSKİ’nin dere ıslahı projesi başlattığı, söz konusu gecekonduların dere bandında kaldığı bu yüzden de evlerin boşaltılması gerektiği” yazılıydı. Üstelik bu tebligat sadece Duman Ailesi’ne gelmemişti, onlar gibi altı ‘gecekonducuya’ daha ulaştırılmıştı. Evleri yıkılmak isteniyordu, sunulan ‘çözüm’ ise ‘tahsis’ görünümüyle Pendik Dolayoba’daki dairelerin onlara satılmasıydı. Defalarca belediyeye gittiler, dava açtılar, hatta tapu alabilmek için İmar Barışı’na başvurup Yapı Kayıt Belgesi bile aldılar ama tüm çabaları sonuçsuz kaldı. 4 Nisan 2018’de üç, 2 Ağustos 2018’de de üç gecekondu yıkıldı. Yargı süreci devam ederken gerçekleşen yıkımlara polis de ‘eşlik’ etmişti.

cekmekoy-den-kagithane-ye-gecekonduda-yasayanlarin-makus-talihi-yalnizca-evimizi-degil-dunyamizi-da-yiktilar-799613-1.

DİKEN ÜSTÜNDE HAYAT

Duman Ailesi’nin evi dere bandı gerekçesiyle yıkılırken hemen 10 metre ötelerinde bir inşaata başlandı. Bu inşaat, amacın yalnızca ‘dere ıslahı’ olmadığını kanıtlar nitelikte: Eski ev dere bandında, yeni ev inşaatında ise problem yok!

Suna Duman’ın evi yıkılsa da o Farabi Sokak’ı hiç terk etmedi. Yıkıntılar arasında önce çadırda, ardından konteynerde yaşamaya başladı. Çadır da konteyner de Çekmeköy Belediyesi’nin ‘müdahalesi’ sonucu kaldırıldı. Fakat yine de pes etmedi, el birliğiyle yıkıntılar arasında derme çatma bir kulübe kurdular ve iki senedir burada hayatını sürdürüyor. Kulübeyi kaldırmak için henüz bir girişim olmasa da Suna Duman adeta diken üstünde.

Suna Duman’ı ziyaret etmeden önce bir süre deredeki çalışmaları izliyorum. Farabi Sokak’a girmem ile yeni yapılan binalar ve gecekondular arasındaki ‘dikenli teli’ fark etmem bir oluyor. ‘Dikenli teller’ ile örülü binanın önünden bir teyze geçiyor, bir süre laflıyoruz, sonra o yoluna ben yoluma gidiyorum.

Suna Duman’ın yaşadığı kulübeye vardığımda, garip bir hüzün kaplıyor içimi… Zira ayağımı bastığım yer yıkıntıdan ibaret fakat Duman Ailesi için öyle değil. Suna Duman, çaresizce “Gecekondumuz buradaydı işte” diye eliyle yıkıntıları gösteriyor, bir süre susuyoruz, sonra beni içeriye buyur ediyor.

Suna Duman ile 20 senedir diyaliz tedavisi gören ablası Pınar Duman burada yaşıyor. Evi yıkılanlardan Amca Kemal Duman da bugün onlarla.

Ben soruyorum, Suna Duman anlatıyor: “Bize evlerimizin dere bandında kaldığını, bu yüzden evlerimizi yıkacaklarını ancak ev tahsis ettiklerini söylediler. Biz de şöyle düşündük, ‘tahsis ettik’ diyorlar. ‘Evimizi yıkacaklar ama dışarıda kalmayacağız, başımı koyabileceğimiz bir yer olacak.’ Sevindik, olumlu geldi bu. Sonra anladık, ‘tahsis ettik’ demeleri bize daire satmakmış!”

DAHA ÖNCE NEREDEYDİNİZ?

Suna Duman, 4 Nisan 2018’deki ilk yıkımı hatırlatıyor, “O yıkımda amcamın da evi gitti” diyor ve ekliyor: “Zabıtalar sürekli hasta amcamı korkuturlardı. O günlerde çalışıyordum, ailem zabıtalardan korktukları için sürekli ağlayarak beni arıyor, ‘Suna gel, evi yıkacaklar’ diyorlardı. Çalıştığım yerin sahipleri de en sonunda, ‘Sen git, kendini işlerini hallet’ dediler ve işimden oldum. Zabıtalar evimizin duvarlarına vurup ‘Bizim de burada hakkımız var’ diyordu. 30 yıl önce buralar çamur ve pislik içindeydi. Pardon da bu sokağı biz düzelttik, daha önce neredeydiniz?”

Suna Duman, 2 Ağustos 2018’de oturdukları gecekondunun kepçe darbeleriyle yok edildiği günü hatırlamak istemiyor. O gün için, “Kâbus gibiydi” ifadesini kullanıyor: “TOMA, itfaiye, zabıtalar geldi. Annem kriz geçirdi. Ne kadar direndiysek de olmadı, yıktılar. Öyle oturduk ve yıkımı izledik. Vefat eden komşumuz Ahmet abinin gecekondusunu yıktırmamak için bağırışı hâlâ kulaklarımda. O günden sonra da bahçemizde yaşamaya başladık. İlk olarak çadırda kaldık, 2 buçuk ay direnmemizin ardından zabıtalar bir gün saat 06.00’da geldi ve çadırı parçaladı. O gün bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Dışarıda kaldık, bir yardım sever, halimizi gördü ve bir konteyner getirdi. Zabıtalar, o konteyneri de götürdü, orada 27 gün barınabildik. Sonra da bu kulübede yaşamaya başladım.”

Suna Duman, evlerinin hemen dibindeki inşaata da dikkat çekiyor: “Sonradan öğrendim, evimi yıkmalarının sebebi dere bandı değil; arkadaki evin inşaatı.”

HAK MÜCADELESİ BAŞLATTIM

Suna Duman’ın annesi kalp hastası ve şu an Pendik’te yaşıyor. Peki, o niye Pendik’te kendilerine ‘tahsis’ edilen eve gitmiyor ve iki senedir bu zor şartlarda yaşıyor? Cevabı net: “Haksızlık ortaya çıkmadan gitmeyeceğim. Aklımca bir hak mücadelesi başlattım. Yeri geldi, pes etmek istedim. Ama arkama baktığımda burada bir cenaze görüyorum. Bu ölü, iki buçuk senedir yıkanmadı! Burada bir cenaze var ve hâlâ defnedilmedi. Çektiğimiz sıkıntılar ve çocukluğum aklıma geliyor. 30 yıl oturuyorsun bir Allah’ın kulunu görmüyorsun, tüm faturalarını ödüyorsun sonra evin yıkılıyor. Neden mi? Birilerine rant sağlamak için.”

Suna Duman bu kulübeye ekmek girmesini sağlayabilmek için bulaşıkçılık yapıyor. “Yaşam kolay değil” ifadesini kullanıyor ve şöyle devam ediyor: “Şu an su sıkıntım çok fazla. Komşularımdan utana sıkıla alıyorum. Üzülüyorum, neden böyle bir durumdayım? Çekmeköy’de bu derenin adı adalet deresi olmalı. Çünkü adaleti sağlamaya çalıştım. Bir kadın olarak kendimle gurur duyuyorum. Sadece kendimi değil, burada gecekonduda yaşayan insanların hakkını savundum. Tek isteğim şu, adalet yerine gelmeli ve bize tahsis dedikleri evi bedelsiz vermeliler.”

ÇOK ÇİLE ÇEKİYORUZ

Suna Duman’ın böbrek hastası ablası Pınar Duman ile de konuşuyorum. Pınar Duman’a göre çok çile çekiyorlar: “Burada çadırdan çıkmadık diye darp edildiğimiz de oldu. Önceden bana yardım yaparlardı, bu olaylardan sonra yardımlar kesildi. Çünkü belediyeyle karşı karşıya geldik. Nereye gidersem kapılar hep üzerime kapanıyor.”

ÇÜNKÜ PARAMIZ YOK

Evi yıkılanlardan Amca Kemal Duman artık Pendik’te yaşıyor, eski hayatını özleyerek… Kemal Duman, buraya ilk yerleşenlerden olduğunu aktarıyor, “Ne yaptıysak yıkıma engel olamadık” diyor.

Kemal Duman, şunları dile getiriyor: “Ne eşyam kaldı ne de başka bir şey… Bir de üstüne toprak yığdılar ki görmeyelim. Şu an çile çekiyoruz; şimdi kış geldi, soğuk… Yeğenlerim burada oturuyor ama burayı ne ile ısıtacağız? Haksız yere gelip evlerimizi yıktılar. Bizi mağdur ettiler çünkü fakiriz, bizim paramız yok. Bize diyorlardı ki, Paranız yok, tapuyu neyle alacaksınız?’”

Peki, Pendik’te nasıl bir yaşam sürdürüyorlar? Kemal Duman şöyle cevaplıyor: “Pendik’te dairede yaşıyoruz ama orada da yine sorunumuz var. Binada yaşıyoruz ama mutsuz yaşıyoruz. Bina 10 katlı ama bütün insanlar mağdur çünkü onların da evlerini yıkmışlar ve buraya getirmişler. Bizi Pendik’te oturmaya mecbur bıraktılar. Eski hayatıma geri dönmek isterdim.”

cekmekoy-den-kagithane-ye-gecekonduda-yasayanlarin-makus-talihi-yalnizca-evimizi-degil-dunyamizi-da-yiktilar-799614-1.

GÜN AĞARMADAN YIKIM

Çekmeköy’den sonraki durağım Kağıthane… Burada görüşeceğim kişinin adı Bezar Sağ. Seyrantepe’de tam 45 yıl yaşadıkları gecekondu, bir gün sabaha karşı gün ağarmadan yıkıldı. Şimdilerde yıkılan gecekondusunun karşısındaki ‘yeni’ bir evin bodrum katında yaşıyor.

Peki, 45 yıl yaşadıkları gecekondu neden yıkıldı? Bu süreçte neler yaşandı?

Sağ’ın verdiği bilgilere göre yerle bir edilen gecekondunun bulunduğu mahalle 170’i aşkın evden oluşuyordu. ‘Kentsel dönüşüm’ kapsamında iki yıl önce 8 Ağustos tarihinde Sağ ailesine bir tebligat geldi, ardından da 16 Ocak 2019’da… İkinci tebligatta, kişilere ‘tahsis’ edilen daire bildirilmiş ve evlerin boşaltılması talep ediliyordu. Bezar Sağ’a bir, oğluna da bir ev ‘tahsis’ edilmişti. Evlerin boşaltılması için verilen mühlet ise 15 gündü. Her iki tebligatta da Mesken Müdürü Abdülkadir Yılmaz’ın imzası mevcuttu. Sağ Ailesi’nin itirazı ise bu noktada başladı. Öyle ki onlara iki ev verileceği söylenmişti ama öyle olmadı ve aileye tek ev verildi. Takvimler 24 Nisan 2019’u gösterdiğinde cami yerle bir edildi ve mahallenin elektrik ile suyu kesildi. Mahallede yıkılmayan tek ev Sağ Ailesi’nindi. Fakat aile, direnmekte kararlıydı ve bölgeyi terk etmediler. Üstelik bu süreçte Bezar Sağ’ın oğlunun yeni çocukları olmuştu. Karanlıkta, mum ışığında susuz dokuz ay kalabileceklerini henüz onlar da bilmiyordu.

Yıkımı durdurmak için önce yargıya başvurdular. Bezar Sağ’ın eşi Aziz Sağ başvurusu üzerine İstanbul 10'uncu İdare Mahkemesi, yıkım kararını 5 Mayıs 2019 tarihinde ‘30 gün süreyle’ durdurdu. Fakat mahkeme, daha sonra yıkım kararını ‘yerinde buldu’. Sağ Ailesi, 29 Ekim 2019 tarihinde sabah 04.00 sıralarında unutamayacakları bir ‘manzarayla’ karşı karşıya kaldı. İş makineleri, polisler ve zabıtalar gecekondularının önündeydi…. Gün ağarmadan başlayan yıkım, dokuz ay susuz ve elektriksiz yaşam mücadelesinin sonu olmuştu.

Bezar Sağ’ı bir sabah vakti ziyaret ediyorum. Üç çocuk büyüttüğü gecekondunun yıkıntılarının olduğu eski mahallesine gidiyoruz. Sağ yolda yürürken, “Bodrum katta oturuyorum ve milletin ayaklarını görüyorum, başka gördüğüm bir şey yok!” diye giriyor söze.

KARANLIKTA DOKUZ AY

Bir süre sessizce yıkıntıları izliyoruz. Bu sessizliği Bezar Sağ bozuyor: “Bir gün kapının önünde oturuyorduk çoluk çocuk. Kağıthane Belediyesi’nden memur geldi, ‘Çıkın gidin nereye giderseniz’ dedi. ‘Fare deliğinde oturuyordunuz, temiz yere gidiyorsunuz’ bile dediler. Sırtları kuvvetli olmasa bunu diyebilirler miydi? Dokuz ay boyunca İstanbul’un ortasında mum yakıp oturdum, bir damla sıcak suya bile muhtaç kaldım. Ev içerisinde tek başına kaldım. Elektrik olmadığı için akşam olsun istemiyorduk, banyo yapabilmek için yazın ortasında sobada su ısıttırdık. İstanbul’un ortasında ben böyle bir hayat yaşadım.”

Bezar Sağ’a yıkım gününü soruyorum, şöyle cevaplıyor: “Saat sabahın 04.00’üydü. Köpeğimiz havladı, çıktık dışarı, polisler bir anda girdi içeri. Bir baktık, bir tek helikopter yok! Sanki bir suç işlemişiz gibi, kaldık ortada. ‘Tamam, yıkacaksanız, bari eşyalarımı çıkartayım’ dedim. Eşyalarımı kırdılar. Kızımın takıları vardı, onlar bile kaldı orada. Tanıdık çocuklar vardı, enkazı yerle bir ettik ama bulamadık. Sonrasında 24 saat dışarıda kaldık. Bir komşu geldi, ‘Boş daire var’ dedi ve gittik, baktık, bodrum kattaki eve yerleştik. Taşıdığımız eşya göçük, her şey bozuldu. Sağlam bir şey götürmedim oraya.”

PARAM OLSA BUNLAR OLMAZDI

Bezar Sağ, mağduriyetiyle ilgili hangi kuruma başvurduysa sonuç alamamış. İsyan ediyor bu duruma, “Param olsaydı bunlar olur muydu?” diye soruyor: “Kaymakamlığa dilekçe verdim, sonuç çıkmadı. Belediyeye dilekçe verdim, sonuç çıkmadı. Adliyeye gittim, sonuç çıkmadı. Çünkü avukatım yok, param yok, her şeyin üstü kapandı. 10 bin verebilecek olsam, bir avukat tutardım, bu zalimler gelip de sabahın dördünde evimi üstüme yıkmazdı. Üstelik o gün yağış vardı, hava soğuktu.”

KİMSEYE MUHTAÇ KALMAZDIM

Sağ, hakları olan bir dairenin kendilerine verilmesini istiyor ve ağlayarak tamamlıyor sözlerini: “Kimseye sesimi duyuramadım. Keşke gecekondum yıkılmasaydı, kimseye muhtaç kalmazdım. Yıkıldıktan sonra bile geldim buraya, duramadım orada, alışamadım. Akşam bırakıyordum, eve gidiyor, sabah geri geliyordum. Hayatımız kolaylaşmadı çok daha kötü oldu. Demezdim ki; ‘Çocuğum işsiz, çocuğumu okula yollayamadım’. Eşimin emekli maaşı var, bin 300 TL ile idare ediyoruz işte. Alışveriş yapsam kirayı veremeyeceğim. Huzurumuz yok. Her gün tartışıyoruz. Bu zulüm niye yapılıyor? Benim talebim hakkım olan daireyi alabilmek.”