Çeliğin sessizliğinde

Yaşamımızın tüm alanlarını etkileyen sınır tanımayan bir virüsle birlikte yaşıyoruz artık. Bazı sektörlerde evden çalışmaya geçilirken, emekçilerin önemli bir bölümü -bireysel önlemler alsalar bile- ciddi tehdit altında. Sosyal devlet niteliğini henüz terk etmemiş ülkelerde, emekçilerin bu krizi en az zararla atlatmaları için önlemler alınıyor. Bizde ise, bu konuda henüz bir adım atılmadığı gibi, işten çıkarmalar, ücretsiz izin uygulamalarına devam… Bu dehşet verici tablo karşısında bir ölçüde yüreğimizi ferahlatan unsurlar da yok değil. Sınır tanımayan doktorların cesareti, Çinli ve Kübalı bilim insanlarının Avrupa’daki salgını önlemek için seferber olmaları gibi… Demek ki, sınır tanımayan iyilik de olabiliyormuş… Kapitalizmin sınır tanımayan acımasızlığı ise hız kesmeden devam ediyor. Hem de en vahşi haliyle... Fırsatçılar, stokçular, hırsızlar tüm ülkelerde faaliyette, ama kamu denetiminin zayıf olduğu ülkelerde daha da yaygın.

VİRÜS VE SANAT

Pek çok sektör gibi, sanat alanları da virüs tehlikesinden ciddi biçimde etkileniyor. Gösterimleri ertelenen filmlerin yapımcıları, sinema salonu işletmecileri, müzisyenler, tiyatrocular, festivaller krizden en çok etkilenenler arasında. Dizi setlerinin önemli bir kısmında, meslek örgütlerinin uyarılarına karşın, çekimler henüz durdurulmadı. Aralarına bir metre mesafe koyarak çalışacaklarını düşünmüyoruz her halde!

Tiyatroların kapatılmasıyla, kamu tiyatroları çalışanları maddi bir kayba uğramazken, en büyük kaybı kendi mekanları olan tiyatrolar yaşıyor. Kira ve diğer sabit giderlerin yanı sıra, teknik ve idari personelin maaşlarını nasıl ödeyeceklerini bilemiyorlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklerinin, ticari prodüksiyon tiyatrolarından önce bağımsız tiyatrolara yönelmesi gerekiyor. Tabi, ‘muhalif’ olanları dışlamadan! Sanatın kamusal bir hizmet olduğu bilinciyle, sanatçılar (ve teknik elemanlar) arasında ayrımcılık yapmadan…

İki gün sonra, 21 Mart’ta baharı karşılayacağız. Newroz / Nevruz’u bu kez meydanlarda değil, evlerimizde kutlarken, ayrımcılığın yarattığı felaketlere, faşizm, ırkçılık, savaş, sömürü, partizanlık, aymazlık, bana dokunmayan yılan bin yaşasın virüslerine karşı daha uyanık olmamız gerektiğini anımsamalıyız. Ayrımcılık, böylesi dönemlerde çok hızlı yayılan bir virüs. Avrupa ülkelerinde, sağlık hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle yaşlıları ‘feda etme’ ihtimalinin güçlendiği söyleniyor. ABD’de silah satışlarının patlaması, korkunç bir tehlikenin kapıda olduğunu gösteriyor. Yağmacılara karşı ya da kendini ‘yabancılar’ gibi olası tehlikelerden korumak içinmiş! Ayrımcılığın bu noktalara geldiği bir günde, anımsamakta yarar var: Gece ile gündüzün eşitlendiği (Ekinoks) 21 Mart, Newroz’un yanı sıra, Uluslararası Irk Ayrımıyla Savaşım Günü…

SINIR TANIMAYAN SANAT

Bir başka önemi daha var, 21 Mart’ın: Dünya Şiir Günü olması… Elbette, kutlama etkinlikleri yapılmayacak. Ama, on-line etkinlikler neden olmasın? Bunun güzel örneklerine tanık oluyoruz. Bazı festivaller internet üzerinden gerçekleşiyor (Amsterdam Belgesel Film Festivali (Idfa), ülkemizde Documentarist ve FilmMor), dünyanın pek çok müzesini sanal olarak gezebiliyoruz (listesi gazetemizin internet sitesinde yayınlandı), pek çok sanat kurumu (Milano Sinemateki, Viyana ve Münih Devlet Operaları, Berlin Filarmoni, Metropolitan Opera) ve çeşitli film siteleri ücretsiz olarak arşivlerini açtı; Gülsin Onay ve Cihat Aşkın on-line konserler gerçekleştirdiler. Öncü bağımsız sahnelerimizden Kumbaracı 50, hafta içi her gün 20.30 – 22.00 arası Youtube kanalı aracılığı ile evlerimize konuk olacak… Umuda ve güzelliğe çok ihtiyacımız olan şu günlerde, sanat bizi yalnız bırakmıyor… Peki, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ve İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan neden ses çıkmıyor?

PEN 2020 Şiir Ödülü sahibi, sevgili arkadaşım Ahmet Telli’nin ‘Çeliğin Sessizliğinde’ şiirinden bir alıntı ile veda edelim… Gelecek Perşembe, yeniden buluşabilmek dileği ile…

“Bütün yaşadıklarımız akıp giderken her şey zıddına dönecek tarihin eleğinde Dağlar yarılıp ırmaklar geçilirken eriyip gidecek coşkunun bağrında keder ve her ölüm bir ömrü, her ömür kendini yaratacak bir gül arar ki çeliğin sessizliği gülü de bulur ömrü de”