İsminin başına gelen “Gazeteci”yi en fazla hak eden kişi olarak tarihe geçen Nail Güreli’yi geçen yıl bugün (26 Ekim 2016) kaybettik. Gazeteciliğin zirve isimleri sayılırken, Nail Güreli’yi öncelikle anmamız gerektiğini bu mesleğin içinde bulunan herkes kabul eder.

Onu tanımış olmak başlı başına bir talihtir. Hele benim gibi onunla aynı odada çalışma onuruna sahip olmanın ayrıcalığı ise bambaşkadır.

Nail Ağabey ile uzun bir röportaj (nehir söyleşi) yapmak istediğimi söylediğimde bana “Sen benim kara kutumsun” diye savuşturuyordu. Benimle epeyce sırrını paylaşmıştı. Ama o anlatmadıktan sonra yazamazdım ki… Onları bana dostu olarak anlatmıştı. Ben ise gazeteci gibi sorup yanıtlarımı almak istiyordum, yazmak üzere… Olmadı.

Nail Ağabey ile sadece oda arkadaşı değil, ağabey kardeş ilişkisi içinde iyi dost, sırdaş, arkadaş, yoldaştık da… Yoldaşlık hem gerçek anlamda hem de mecazi olarak bir yol arkadaşlığını kapsıyordu.

Metin Göktepe Davaları sırasında sayısız defa birlikte Afyon’a gidip döndük. Gözaltında öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’yi -kaba dayakla- öldüren polisleri koruma kaygısıyla devlet davayı, İstanbul’dan Aydın’a oradan da Afyon’a sürgün etmişti. Gözden ırak olan, adaletten de uzak olur düşüncesiyle böyle yapmıştı devlet… Düşünebiliyor musunuz, Adalet Bakanlığı koltuğunda, koyu karanlık ve kocaman soru işaretleri olan bir polis şefi oturuyordu o zamanlar…

Afyon yollarında Nail Ağabey ile yoldaş olduk. Benim gibi pek çok genç gazeteci de böyle yoldaşı oldu Nail Ağabeyin.

Dava bitip de katil polisler hapis cezaları aldıktan sonra düzenlenen 1. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri’nin ilk töreninde davayı izleyen bütün gazeteciler adına Büyük Ödül; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli’ye verildi.

TGC’nin gelmiş geçmiş başkanları arasında Nail Ağabeyin yeri bu yüzden çok başkadır. Çünkü onun yaşıtı pek çok gazeteci, katilleri ve onları koruyan devlet yetkililerinin marifetlerini sorgulamak yerine, Metin Göktepe’nin sarı basın kartını soruyorlardı!!!

Nail Güreli, bütün bu kararmış-sararmış ihtiyar kötülük savunucularının üstünden tek adımla atlayarak kalbini koymuştu, Metin’in kapatılmak istenen dosyalarının üzerine… Bu yüzden kapatamadılar!

Aradan yıllar geçti. Artık o eski devlet yapılanması gitmiş, yerine demokrasiye inandığını söyleyen ekip iktidara gelmişti.

Biz Nail Ağabey ile yine yollardaydık. Bu sefer Ahmet Şık ile Nedim Şener’i görmeye Silivri Cezaevi’ne gidiyorduk. Nail Ağabey artık TGC Başkanı değildi. Meslek büyüğümüz, yoldaşımız, yol göstericimiz, umut aşılayanımız, mücadele azmini yükseltenimizdi. Bu yüzden, bütün “nasılsın?” sorularını kendine özgü bir iyimserlikle yanıtlardı:

-İyi olmaya mecburuz!

Nail Ağabeyimizi hep iyi yönleriyle hatırlıyoruz. Peki, hiç kötü bir yanı yok muydu? Olmaz olur mu, çelik sertliğinde bir inada sahipti. Bu özelliği mücadele alanında çok yararlıydı ama özel hayatı için de çok zararlıydı.

Son yıllarında onu evinde en fazla ziyaret edenlerin herhalde başında geliyordum. Hem evlerimiz birbirine yakındı, hem de kafalarımız. O ustamızdı, bizler de onun ardından gelmeye çalışan arkadaşları…

Sağlığı yerindeyken Fikret İlkiz ve Atilla Özsever ile birlikte onun evinde rakılı balıklı akşam yemeklerimiz neredeyse düzenli hale gelmişti.

Ben gündüzleri de uğrayıp, kahve molaları verme imkanına sahiptim. Artık yürürken dengesi bozuluyor, duvarlardan destek alarak mutfağa gidip bana kahve hazırlamaya çalışıyordu. İtirazlarımın minik bir yararı oldu. Kendi kahvemi hazırlamama izin verdi.

Çelik inadı burada biraz kırılmıştı. Ama bir adım ötesine geçemedik. Benim getirdiğim yaylı sportif yürüyüş bastonunu asla kullanmaya yanaşmadı.

Oysa parmakları güçlendiren küçük avuç içi toplarına itiraz etmemişti. Bilgisayar kullanma konusunda da tavsiyelerime açıktı.

Bastona hiç yanaşmadı.

Ve bir akşam evin içinde dengesini kaybedip, düştü. O sırada başını ayakkabılığın kenarına vurdu. Bütün gece öylece kaldı. Sabah erkenden eve gelen hayırsever kadın sayesinde bulundu. Oysa her gün öğlenleri geliyordu, o gün içinden bir şey gelmiş, “Nail Beye bir şey olmuş olabilir” kaygısıyla erkenden gelmiş onu kapının dibinde bulmuştu!

Nail Ağabey’in çelik inadı bastona karşı galip gelmişti.

Onun inadı kazandı, hepimiz kaybettik!