Laik yaşam ve laik hukuk düzen talebi ve mücadelesinden uzaklaşıldıkça, AKP ve siyasal İslamcı gericilik, evrensel hukuka rağmen, suça dinsel referanslarla meşruluk kazandırıyor.

TBMM Genel Kurulu’na “Tecavüzcü ile mağdurun evlenmesi durumunda tecavüzcünün cezasının ertelenmesini” talep eden ahlaksız bir teklif böyle bir şey. Hiç bir argümanın ve gerekçenin aklayamayacağı kadar ahlaksızlık teklif!

Teklif, tecavüze uğrayan mağduru, celladı ile evlenmeye ve namus baskısına maruz bırakıyor.

Erkek vekillerin, erkek tecavüzcüleri koruyan, vicdansız ve ahlaksız teklifi kendisine insanım diyen herkesin vicdanını sarstı.

Öyle ki, AKP’li kadınların “hane içi” itirazlarına tanık oluyoruz.

Dün 4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocuklarını eğitimden uzaklaştırıp, çocuk gelinlerin önünü açanlar, bugün, dünyanın birçok ülkesinde, çocuk ve insan haklarına yönelik suçları, Türkiye’de aklamaya ve meşrulaştırmaya hazırlanıyor.

Hakikat şudur: AKP’nin çocuk tecavüzlerini meşrulaştırmak istediği yasa tasarısı değişikliği, hem vicdanen, hem hukuken sadece “çocuk haklarını” değil tüm “insan hak ve özgürlüklerinin korunması” ilkesine aykırıdır. Suçun, yani tecavüzün meşrulaştırılmasıdır.

Bu ahlaksız teklif, güçlü itiraz edilmesi gereken ve herkesi ortaklaştıracak, insan ve çocuk hakkı mücadelesidir.

Almanya’da 16 yaş öncesi evlilik yasaklanırken, Türkiye 12 yaşına indiriyor.

Din ve namus anlayışı referans alınarak, AKP eliyle, Şer’i hukuk, modern hukukun yerine ikame ediliyor. AKP hükümetinin çocuk tecavüzcülerini aklamaya, bu suçun bedelini ödüllendirmeye, çocuklara yönelik tecavüzleri meşrulaştırmaya, çocuk gelinliği yaygınlaştıracaktır.

Tıpkı namus cinayetlerinde, suçun “namusa aykırı davranışlar” kavramıyla indirime tabi tutulması gibi.

Toplumsal ve kamusal alanda, ortak yaşamın olmazsa olmaz ilkesi, eşit yurttaşlık ve eşit haklardır. Bireysel ve kolektif haklarımızı laik yaşam ve hukukun evrensel ilkelerine yerine, “namusa, dine ve erkeklere göre yaşam” denilen gericiliğe göre düzenleniyor.

“Paran olmasın şerefin olsun”, “insan namus için öldürür” diyerek, “namusu” salt kadın cinselliği üzerinden okuyan siyasal erkeklik, kız çocuklarına tecavüzdeki zalimliği “namus” suçu görmüyor. Devlet baba oğlunu korur. “Tecavüz mü ettin, kurbanınla evlen kurtul” kolaylığı sağlıyor.

Kadınların mutsuzluğu ve acıları üzerinden erkekleri mutlu etmeye çalışan siyasal ve dinci gericilik, kurbanı değil, celladı koruyor.

Birazcık Empati; “Sen Tecavüze Uğrasan Ne Hissedersin?”

Baban yaşında bir erkek tarafından tecavüze uğrayan kız çocuğusun. Sence nasıl bir hikâyen olur?

Tecavüz senin bitmeyen ve ömrün kadar uzun hikâyen olacak. Çünkü tecavüz fiziksel ve psikolojik bütünlüğüne saldırmıştır. Derin bir travma yaşayacaksın. Uykusuz gecelerin, kâbusun olacak. Ruhunun derinliklerine işlenmiş yaran kapanmayacak, iyileşmeyecek, hep kanayacak. Tecavüz hikâyen önce seni sarsacak. Sonra sevdiklerini.

Oysa senin acı hikâyen tecavüzcü celladın için zevkli bir hikâyeye dönüşecek. Onu sarsmayacak, onu mağdurlaştırmayacak. Tecavüzcün kaybetmeyecek. O adam her daim iktidarda. Bekâretini, namusunu, şanını ve şerefine hep koruyacak! Sadece sen “kaybetmiş” olacaksın! Çünkü sen kadınsın!

Tecavüzcün kirlenmeyecek. Hiç bir gün kendisini şerefsiz ve namussuz hissetmeyecek.

Oysa sen, tecavüze uğramış bir kız çocuğu olarak, seni sarsmış ve hücresine hapsetmiş acı tecavüz hikâyesinin derin travması ile cehennemin ateşi içinde her gün yanıp tutuşacaksın.

Etrafında sana “kirli” bakan gözlerin hapsinden kaçıp sığınacak kuytu köşelerin olacak.

“Namussuz” konuşan sözler karşısında kulakların zonklayacak ve lal kalacaksın.

Tecavüz, kalbinde, teninde ve sırtında her dakika, her saat, her gün, her yıl taşıdığın ağır bir yüke dönüşecek.

Mahalle baskısı ile kendini kirletilmiş hissedeceksin. Suçsuz ve mağdur olmana rağmen kendini suçlayacaksın.

Huzurun kalmayacak. Hani olur da biri laf eder diye “milli din, namus, şeref, örf ve âdetleri” gözeteceksin.

Sonra mı?

Zor ile, “namus” ile sana tecavüz eden celladınla evlendirileceksin.

İşkencelerin en ağırı yeni başlayacak ve sen her gün celladınla yaşayacaksın.

Bu nikâh celladına “af” olurken, sana, celladının koynundaki cezaevinde “ömür boyu” her gün ölüm olacak. Artık her gün ağlayacaksın. Korkacaksın. Tiksinerek girdiğin celladının koynunda, en karanlık korkuyu yaşayacaksın.
Her sabah uyandığında saatlerce yıkanacaksın. Tenine ve ruhuna kadar işlemiş kiri yıkamak için kazan dolusu sular dökeceksin tenine. Oysa temiz olan sen, kirli olan celladın. Ama nafile! Buna kendini inandıramayacaksın. Daha çok su dökeceksin tenine, yıkadıkça, keseledikçe teninde kiri, derilerin kalkacak, kanayacaksın.

Bir gün celladının çocuğunu doğuracaksın. Sevemeyeceksin o çocuğu... Çocuğa baktığında celladını hatırlayacaksın hep. Tecavüzün yarası çocuğuna, yani bir sonraki neslinde geçecek.

Yani tecavüz hem seni hem de senden sonraki neslini yaralayacak travmaya dönüşecek.

İşte o zaman sen, kimsenin duymayacağı kadar ama avazın çıktığı kadar içine doğru bağıracaksın. “dininiz de, siyasetiniz de, namusunuz da, erkekliğiniz de batsın” diye..

AKP ise tecavüz edileni tecavüz eden ile, yani celladı ile evlendirilmesi sonucu erkeğe ceza affı, kadına ise yaşam boyu müebbet hapis demek olan yasayı oylayacak.

Sonra sen artık dayanamayıp isyan edeceksin, haykıracaksın!

Zalimlerden nefret edeceksin. Bu kez cesaretini toplayıp, hakkın için sokağa çıkıp, herkesin senin sesini duyacağı şekilde bağıracaksın:

“Al yasanı başına çal!”

Çok haklısın...

O yasa teklifini başlarına çalmalı!