1857’de Belçika Krallığı’nın başkenti Brüksel’de toplanan Birinci İyilikseverler Kongresi’nde, Lille yakınlarındaki Marquette’in en zengin yapımevi sahiplerinden Bay Scrive, Kongre üyelerinin coşkulu alkışları arasında, yerine getirilmiş bir ödevin soylu sevinci içinde şunları anlatıyordu: “Çocuklar için birtakım eğlence olanakları sağladık. Çalışırken şarkı söylemesini, yine çalışırken sayı saymasını öğretiyoruz onlara. Eğlendiriyor bu onları ve geçimlerini sağlamak için gerekli olan on iki saatlik çalışmayı cesaretle kabul ediyorlar.”

On iki saat çalışma, hem de ne çalışma. 12 yaşında olmayan çocuklara kabul ettirilen… Altı ile sekiz yaşında çocuklara pamuk ipliği işliklerinde hunharca dayatılan, her tanrının günü çektirilen sonu gelmez işkencedir esasında bunlar.
Ancak ne gam. İyiliksever kapitalistlerimiz ölesiye çalıştırdıkları, insanlık dışı muameleye tabi tuttukları çocuklara sayı saymasını öğretmekle, şarkı söylemekle övünüyorlar.

Vahşi kapitalizmin hüküm sürdüğü dönemler.

YÜZYILDIR DEĞİŞMEYEN SÖMÜRÜ
Üstelik sadece çocuklar değil gebe kadınlar, çocuk emziren kadınlar da bu halleriyle madenlerde, fabrikalarda ölümüne çalıştırılıyordu. İnsanlıktan çıkarılmış bu insanlara dinlenme hakkı çok görülüyordu.

Üretici tüccarların, kumaşçılarında, fabrika müdürlerinin ailelerindeki çocukların yarısı 21 yaşına basarken dokumacı ve pamuk iplikçisi ailelerin aynı çağdaki çocuklarının yarısı onlardan 2 yıl önce ölüyorlardı.

“Materyalistler, bu Hıristiyan’ı, bu insanseverleri, bu çocuk cellatlarını fırlatacak bir cehennem olmadığına hayıflanacaklardır hep” diye yazacaktır Komünist Manifesto’dan sonra tarihin en çok satılan kitapların başında gelen “Tembellik Hakkı”nda Paul Lafargue. Lafargue, Marx’ın damadıdır. Fransa’yı sosyalist düşünce ile tanıştıran düşünürlerden aynı zamanda.

Lafargue’in isyanına yol açan koşulların üzerinden koca bir yüzyıl geçti. Adaletsiz gelir dağılımı, emek sömürüsü, çocuk işçiliği, çalınan zamanlar… Değişen çokça da bir şey yok. Neoliberal sömürü düzeni bugün de yüz yıl öncesinin koşullarında benzer şartlar altında karın tokluğuna çalıştırmaya, sömürmeye devam ediyor.

BALDIRI ÇIPLAKLAR BAŞKALDIRIYOR
Yoksulluğun derinleşerek yaygınlaştığı, çalışanların dahi yoksulluk sınırının altına düştüğü, dilencileştirildiği sistemin yarattığı sosyal eşitsizliği, adaletsizliği dünyanın dört bir tarafında görüyoruz.

Avrupa’nın dört bir tarafında adaletsizliğe, yoksulluğa, karşı isyan var. Fransa’da Sarı Yelekliler’in fitilini ateşlediği eylemler, dalga dalga kıtanın dört bir tarafında yankı buluyor. Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da, Bulgaristan’da, Ürdün’de, Tunus’ta, El Salvador’da, Bangladeş’te “baldırı çıplaklar” sokaklara dökülüyor.

Neoliberal küreselleşme bireyler, sınıflar ve ülkeler arasındaki eşitsizlikler giderek artırdı ve de derinleştirdi. Bu sürecin bir sonucu olarak belirsizlik ve güvencesizlik toplumsal yaşamın olağan parçaları haline geldi.

BİR HEYULA DOLAŞIYOR
2008’de başlayan neoliberal krizin sarsıntıları sürüyor. Kapitalizm, 1929 Buhranı’ndan bu yanaki en büyük krizinin içinde debeleniyor. Krizin tüm yükü emekçilerin, çalışanların sırtına yüklenmek isteniyor.

Kapitalizmin yapısal krizine karşı yer kürenin dört bir köşesinde yaşananlar “yönetenlerin eskisi gibi yönetemediğini” “yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediğini” gösteriyor.

Yeni tür bir toplumsal hareketler döneminin işaretleri okunuyor. Sola düşen bu hareketlere kıyıdan bakmak değil, bizatihi öncüsü olmaktır. Evet, dünya egemenlerinin başında bir heyula dolaşıyor. Belki bu kış komünizm gelmeyecek ama, yaklaşıyor yaklaşmakta olan…