Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Küresel felakete dönüşen koronavirüs salgını yüzünden tüm dünyada olağanüstü önlemler alınıyor. Kimi ülkeler “Olağanüstü Hal” ilan ederken kimilerinde sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. İnsanlar toplu olarak bir araya gelmesin diye tapınakların kapısına bile kilit vuruluyor. Piskoposlar kiliseleri kapattı. Papa Francis, virüs salgını nedeniyle Vatikan’daki pazar ayinlerinin “online” yapılacağını açıkladı. Mısır’da camiler, şeriat rejimiyle yönetilen Suudi Arabistan’da Kâbe kapatıldı. Ama gericiliğin kuşatmasındaki Türkiye, benzer önlemleri almaktan kaçındı. Diyanet, camileri kapatmak yerine, ara çözüm olarak “cemaatle namaz kılınmamasını” istedi. Güya camiler ve mescitler açık kalacak, ancak buralarda cemaatle değil “bireysel” namaz kılınacaktı! Gelin görün ki “Virüs bize bir şey yapmaz!” diyen “cemaat-i müslimin” bu isteğe uymadı…

***

Biz Türkçeciyiz ama Arapçanın çok işlevsel bir dil olduğunu da yadsıyamayız. Üç harfli bir kökten onlarca sözcük ve kavram türetilebiliyor bu dilde. “Cem” sözcüğü de bunlardan biri

“Cem”in anlamını, “toplanma, bir araya gelme” diye açıklıyor sözlükler.

Sözcüğün türevleri de hep “toplanma”yla ilişkili.

Örneğin “cema”, insan topluluğu, kalabalık demek. “Cemaat” ise bunun çoğulu.

“Cami” sözcüğü de “cem” kökünden türetilmiş. “Toplayan, bir araya getiren, buluşturup birleştiren” anlamına geliyor. “Cemevi” ise “cami”nin Alevi inancındaki karşılığıdır.

Sözcüğün “cuma”, “cümle”, “cemiyet” gibi akrabaları ve “cem etmek”, “cem olmak” gibi eylem biçimleri de var.

“Cemaatleşme”, “cemaatleşmek”, “cemaatleştirmek”, “cümbür cemaat”, “cemaati müslimin” ve benzerleri de “cem” ve “cemaat”ten türetilmiş sözcükler, deyimlerdir…

***

Hepsi de aynı kökten gelen bu sözcüklerin tümü, “toplanma, bir araya gelme” anlamı içeriyor.

Cami, “toplanma yeri”dir; imama uyularak toplu namaz kılınan mekândır. İmamın arkasında namaza duranlar da “cemaat”i oluşturur. İslam dinine göre camide en az iki kişinin bulunması, o topluluğun “cemaat” sayılması için yeterlidir. Bu durumda “Camide toplu namaz kılmayın” demenin anlamı kalmıyor. Camide kılınan her namaz “toplu namaz”dır! “Cami” ile “cemaat”i birbirinden ayırmak olanaksızdır.

Bireysel namaz ancak evde kılınabilir. Diyanet de bunu bilir ama “camileri kapatıyoruz” dememek için böyle bir yola başvurdu. Ama camileri açık tutarak koronavirüsle başa çıkılamayacağı anlaşılınca bir hafta sonra “Cuma namazını evlerimizde kılalım” çağrısı yapıldı.

Gecikmiş bir karardı. Üstelik yasağın “cuma” ve “kandil” namazlarıyla sınırlı tutulması, ülkeyi yönetenlerin tehlikeyi henüz kavrayamadıklarını gösteriyor.

HAFTANIN NOTU: SİYASAL TUTUKLULAR HEMEN SALIVERİLMELİ

Odatv sorumluları Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, muhabir Hülya Kılınç. Yeni Çağ yazarı Murat Ağırel, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik, Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser

Hepsi de “iyi gazetecilik” yaptıkları için içerideler!

Hukuksuzluk o denli açık ki Yargıçlar Sendikası bile bu tutuklamalara karşı çıkmış. Sendika’nın konuya ilişkin açıklamasında, “Gazeteciler haklarında verilen tutuklama kararları, yargının bu konuda yürütme etkisinde davrandığı kanaatinin yerleşmesine, yargı bağımsızlığının olmadığı kabulünün de pekiştirilmesine neden olması açısından sorunludur” deniyor.

Sorunlu olan yalnızca bu tutuklamalar değildir. Salahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın, Selçuk Kozağaçlı’nın, açlık grevindeki Grup Yorum üyelerinin ve adlarını sayamadığım daha yüzlerce aydının cezaevinde tutulmaları da aynı ölçüde sorunludur.

“Koronovirüs” gerekçesiyle cezaevleri boşaltılacaksa, önce gazetecilerden, siyasal tutuklulardan, yaşlı ve hasta mahkûmlardan başlanmalı bu işe…