Kendilerine Hizmet hareketi adını veren Cemaat, tarihinde ilk defa sokağa indi ve gösteriler yaptı

Kendilerine Hizmet hareketi adını veren Cemaat, tarihinde ilk defa sokağa indi ve gösteriler yaptı. Bence son bir haftadır olan biten şeylerin en önemlisi buydu. Artık “meşru” otoritenin kendilerine bakışına karşı geliniyordu ve dahası haklılığı göstermenin bir yolu olarak sokak ilk defa kullanılıyordu. Şartlar ne olursa olsun, otoriteye derin bağlılığı her koşulda isteyen muhafazakar Hizmet hareketi bu anlamda bir kırılma yaşamıştı. Yapılan yayınlar ve söylenen sözler artık sadece büyük bir kırgınlığın değil, açık bir karşı duruşun izleriyle doluydu. Oysa kendi tarihlerini Kemalizm’den kaynaklı büyük bir mazlumluk edebiyatı çevresinde ören ve bu konuda da liberallerin en pespayelerinden büyük destekler alan İslamcıların otoriteye “karşı” durmaları normalde pek de olası değildi. Ama ihtimal verilmeyen şey gerçekleşmiş ve “Hizmet” otoriteyle karşı karşıya gelmişti. Bu karşılaşma şimdilik çok gerilimli olmasa da, yolu sevgiden geçen her hizmet mensubu, hiç kuşkusuz, aldığı yol ölçüsünde sistemin gazı, TOMA’sı ve plastik mermisiyle eninde sonunda tanışacaktı.

Ancak, dün otoritenin öteki yarısı olan, bugünse otoriteyle karşı karşıya gelen Hizmet hareketinin lideri Fethullah Gülen’in otoritelerle arası çok da kötü değildi. Özellikle arkasından epey laf ettikleri 28 Şubat otoritesine bile neler dedikleri hâlâ ortadaydı. Gülen’in dönemin şanlı paşası Çevik Bir’e yazdığı mektuptaki teslimiyet dili merak edenler için hâlâ internette ulaşılabilir durumda. Dahası Mavi Marmara olayında “İsrail’in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır” şeklinde bir açıklama da yapan Fethullah Gülen’in ve bir bütün olarak Hizmet hareketinin “otoriteye başkaldırı”yı nasıl anladığını görmek zor değildi. Peki şimdi neden o otoriteye saygı gösterilmesi istenmiyordu? Neden mevcut otorite “Hizmet”e “yasadışı” derken, “Evet öyleyiz” denilmiyordu? Bu soruların yanıtı çok açıktı. Ancak kendi yaşama nedeni otorite tarafından ortadan kaldırılmaya çalışıldığında otorite saygı duyulacak bir şey olmaktan çıkmıştı. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer de tam olarak burasıydı. Ülkede birileri kendisi için, birileri de herkes için mücadele ediyordu.

Bugün kendileri hakkında her türlü otoritenin ölüm fermanları çıkardığı, türlü türlü bastırma ve işkencelerle yok etmeye çalıştığı, sürgüne gönderdiği solcular başkalarının hakları ve daha eşit bir dünyaya olan inançları için; bu sömürü düzenine yol açan her türlü otoriteyi her alanda, mekânda ve coğrafyada reddettikleri için on yıllardır eziyetin bin bir türlüsünü bizzat muhafazakâr-sağ iktidarlardan çekmişlerdi ve hâlâ da çekmekteydiler. Onlar için eşitsizliğe ve adaletsizliğe en ufak katkı sunan hiçbir otorite meşru değildi. O nedenle onlar, adı ne olursa olsun -ister Kemalist, ister liberal, ister muhafazakâr- hiçbir iktidarı tek bir mazlumun “ah”ına üstün tutmamıştı. O nedenle onlar, böyle bir Türkiye’de de, Hizmet hareketinin yeni tanışmaya başladığı o sokaktan sıcak evlerine girecek kadar vicdanlarını hiçbir zaman karartmamışlardı. Başkalarının yeni yeni dillerine doladıkları adalet için de değil, bizzat eşitlik ve özgürlük için gençlerini vermişlerdi. Oysa onlar en civanlarını toprağa verirken bugün ayrı düşen birileri hep yan yanaydı.
Ben bunları yazarken, bir devlet hastanesinde sabah 7.30’da girdiğim sırada 2. saatimi de sadece 7 dakika sürecek bir işlemi beklemek için geçiriyorum. Otoritenin bana sunduğu tek lüks ise beklerken oturabilme olanağının verilmesi sanırım. Ve ben beklerken, gerçek mazlumluğuna, türlü hastalığına, çoğuna derman bulunmayacak dertlerine karşın çevremde yine de gülmeye çalışan bu insanlar bu hale getirilirken de “hepiniz oradaydınız” demek istiyorum.

Yine de nereden ve kime gelirse gelsin haksızlıklara, haksız tutuklamalara, düşüncenin baskı altına alınmasına ve zalimliğe hayır diyorum. İktidar tarafından “terörist” ilan edilmesine karşın kendilerine “hizmet hareketi” diyenlerin de, eğer bu ülkede en azından arkadaşça da olsa birlikte yaşamayı gerçekten istiyorlarsa, zalime zalim, Kürt’e Kürt, cemevine ibadethane, Ermeni’ye Ermeni, ateiste yurttaş, kadınlara kadın demeyi öğrenmesini bir an önce temenni ediyorum.