Geçmiş yıllarda siyasi tahlilin olmazsa olmazı Silahlı Kuvvetler faktörüydü. Şimdi ise onun yerine Cemaat Kuvvetleri geçti. Cemaatlerle ilgili her gün bir haber var ve işte son haber de “Türk havacılığı, Nakşibendîlerin kontrolüne verildi” şeklindeydi. Basında çıkan başka haberlere bakılırsa, Sağlık’ta Menzilciler, Eğitim’de Işıkçılar, Bayındırlık’ta İskenderpaşacılar, Emniyet’te Hakyolcular, İçişleri’nde Nakşibendîler, Silahlı Kuvvetler’de Süleymancılar, Yargı’da ise bir koalisyon, yani Süleymancılar, Menzilciler, Hakyolcular “koalisyonu” baskın görünüyormuş. Ayrıca başta silahlı kuvvetler olmak üzere hemen her gün devletin çeşitli kademelerinde yeni FETÖ operasyonunu izliyoruz, temizle temizle bitmiyorlar, temizlendikçe de farklı cemaat kuvvetleri boşluğu dolduruyor elbette.

HER ALANDA İKTİDARDALAR

Türkiye’de “yönetici sınıf seçkinleri” artık toplumu örgütleyen ve devlet eliyle denetleyen “cemaat kuvvetleri” bünyesinden devşiriliyor. Belki cemaat kuvvetleri değil de cemaat gücü demek lazım ki “güç” burada iktidar anlamına da gelir. Nitekim zaten her alanda iktidardalar.

FETÖ’nün boşalttığı mevzileri ele geçiren diğer cemaatler hızla birer holdinge de dönüştüler. Kapitalizmin sadece manevi değil kurumsal payandasılar. Cemaatler müritlerine iş imkânı sunuyor ve kazancından pay alıyor. Devlet eliyle, vakıf ve derneklerinin “kamu yararına çalıştıkları” gerekçesiyle cemaatlere sermaye transferi yapılıyor. Birçok cemaatin radyo-televizyonu var. 4 bin civarındaki özel öğrenci yurdunun yarısından fazlası cemaatlerin elindedir. 10 bin özel okulun ise üçte biri… 2018’de Prof. Dr. Esergül Balcı bir rapor hazırlamıştı. Şimdiki sayıları bilmiyorum ama o raporda 2,6 milyondan fazla kişinin bir tarikat ya da cemaatle organik bağı bulunduğu yazıyordu.

Öte yandan cemaatlerin toplumun genelinde olumsuz bir imaja sahip oldukları da söyleniyor. Mesela Ocak 2021 tarihli Aksoy Araştırma’nın sonuçlarına göre, halkımızın yüzde 83’ü aşan çoğunluğu tarikatlara karşı çıkıyormuş. Üstelik bir başka araştırmada beş yıl öncesine kıyasla laik bir ülkede yaşamak isteyenlerin oranı yüzde 6 artmış (2016’da yüzde 75, 2021’de yüzde 81). Şeriat isteyenler ise yüzde 5 azalmış (2016 yüzde 23, 2021 yüzde 18). FETÖ darbe girişimi de cemaatlerden uzaklaşmada önemli bir faktörmüş. Başka araştırmalarda da namaz kılanların, oruç tutanları oranlarında gerileme görülmekteymiş.
Sayıca azınlıktadır ama güçleri her alandadır. Sokak gücüdür. Örgütlü güçtür. Azınlıkta kalan yönetimler için böylesi de en zorunlu ve vazgeçilmez güçtür. Bakın işte yine seçim kanunu filan konuşuluyor ve iktidar yine halkın oyu üzerinde mühendislik çalışmalarına girişti yorumları yapılıyor. Ama bu, bir yönüyle de bir müteahhitlik çalışmasıdır. Her ihalenin kazananı Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon ve MNG gibi Holdingler gibi Cemaatler de seçim ihalesinin müteahhitleri değil midir? YİD- Yap İşlet Devret! Ama cemaat müteahhitliği devretmiyor, devralıyor!

KALIBI BOZMAK ŞART

Peki, biz ne yapacağız? Tıpkı anketlerde iktidara geliyormuşuz gibi, cemaatler karşısında laikliğin yükseldiğini bildiren yukarıdaki araştırma sonuçlarına bakıp gevşeyelim mi? Araştırmalar doğru olabilir ama şu gerçeği değiştirmiyor: Neredeyse bin yıldır şu coğrafyada kökleşmiş, toplumun tüm hücrelerine nüfuz etmiş olan cemaatler, siyasi İslam, Sol ile kıyaslandığında elbette maça hep bin sıfır önde başlamış oluyor. Solculuk karşısındaki sağcılık, bu ülkede hakikaten önce Müslümanlık olarak anlaşılıyor. Demek ki önce bu kalıbı bozmak şarttır.

Çözüm, cemaatlere alternatif anlamında değil onların zeminlerini ve gerekçelerini geçersiz kılacak ve yeni zeminlerde öne çıkacak bir siyaset tarzında yatıyor. Sağcılıkla mücadele ederken, sağcılığı savunmak ve Müslümanlık yarışına girmek elbette saçmadır. Ve şu dünyadaki tek “reçetesiz” tedavi yöntemi ise sol siyasettir. Bu da makro düzlemde (genel siyaset olarak) sömürü düzenine karşı negatif muhalefettir, iktidarın yediği haltları bıkmadan teşhir etmek, hesap sormaktır. Mikro düzlemde (yereldeki siyaset olarak) mikroplarla, virüslerle mücadeledir, gündelik hayatta pozitif muhalefet yapabilmektir, çözüm önermekle yetinmemek, çözüm üretmektir. Ve hastalığa reçete yazan değil, tedavinin kendisi olmaktır.

Gün gelir pandemi de biter, ama siyasi İslamcıların pandemisi elbette ve ancak maskesiz, mesafesiz bir temiz toplumla ve bunu cemaat dışı örgütlemekle alt edilir.