Mehmet Gündüz’ün cevaplarından bazı istekleri yerine getirdiği, bazılarınıysa savsakladığı veya açıkça reddettiği anlaşılıyordu. Cumhurbaşkanı, Cemal’in araya girmesiyle dünyanın çeşitli ülkelerindeki mevkidaşlarına Cemaat okullarıyla ilgili çok sayıda referans mektubu yazmıştı

Cemaatçinin ölümü

BARIŞ SOYDAN

Ait olmadığım kanlı bir kavganın tam ortasına düşmüştüm. Ne yapacaktım şimdi? Ne yapmalıydım? Mehmet Gündüz, iddia edildiği gibi Cemaat’in devlet imamı mıydı sahiden? Bizzat kendisi değil miydi, “İnşallah Ak Troller’in hakkımdaki tezviratına inanmıyorsunuzdur,” diyen. Gündüz'ün bilgisayarı, arabanın arka koltuğunda duruyordu. Ölmeden önce işkencecilerine öğrenmek istedikleri şeyi söylemiş miydi acaba? Söylemesi istenen şeyleri gerçekten biliyor muydu? Bilgisayarında ne vardı? Veya ne olduğunu düşünüyorlardı?

Arabayı ısıtmak için motoru çalıştırıp rölantiye aldım. Bir sigara yakıp bilgisayarı açtım. Masaüstündeki tuhaf isimli dosyalardan birini tıkladım. Sonra başka birini. Cumhurbaşkanı'nın çıktığı Hindistan gezisinin bütçesi, üniversitelerde düzenlenen etkinlikler, 29 Ekim Resepsiyonu'nun davetli listesi gibi ıvır zıvır bilgiler dışında dişe dokunur bir şey bulamadım.

Masaüstündeki dosyaları bitirince programlar klasörüne geçtim. Acrobat Reader, AVG Anti-Virus gibi her bilgisayarda bulunabilecek programların arasında SecureMessage isimli bir ikon dikkatimi çekti. Tıklayınca şifre soran bir ekran açıldı. Çok kullanılan birkaç alternatifi denedim. 1234, ankara, istanbul... Hiçbiri sonuç vermedi. Kapatmadan önce şansımı son bir kez denemek için önce mehmetpinar, sonra pinarmehmet diye yazım. Ve SecureMessage programı bir anda açılıverdi.

Şifreli bir mesajlaşma programıydı bu. Ekrana, Mehmet Gündüz’ün aralarında Pınar’ın da bulunduğu birkaç kişiyle yaptığı yazışmalar geldi. Ağırlık, Cemal isimli biriyle yaptığı yazışmalardaydı. Yazdıklarından anlaşıldığı kadarıyla, Cemaat’in önde gelenlerinden biriydi Cemal. Mehmet Gündüz’den çeşitli zamanlarda birçok istekte bulunmuştu. Seçimde üçüncü gelen bir profesörün rektör olarak atanması, Afrika ülkelerinden birinin kapatmak istediği Cemaat okuluyla ilgili devlet başkanına yazılacak bir mektup, Devlet Denetleme Kurulu’nun bir raporunda yapılması istenen bir değişiklik...

Mehmet Gündüz’ün cevaplarından bazı istekleri yerine getirdiği, bazılarınıysa savsakladığı veya açıkça reddettiği anlaşılıyordu. Cumhurbaşkanı, Cemal’in araya girmesiyle dünyanın çeşitli ülkelerindeki mevkidaşlarına Cemaat okullarıyla ilgili çok sayıda referans mektubu yazmıştı. Cemaat’in, Mehmet Gündüz aracılığıyla bazı rektör atamalarında etkili olduğu da görülüyordu. Ama Gündüz, HSYK’ye Cemaat’in önerdiği adayın atanmasıyla ilgili bir isteği yerine getirmemiş, Cemal’in bu konudaki serzenişlerini sessizlikle geçiştirmişti.

Mehmet Gündüz’le Cemal arasındaki son yazışma, dört ay öncesine aitti. Bu tarihte Cemal, Mehmet Gündüz’den Cemaat’e yakın bazı kişilerin üzerine gittiği gerekçesiyle Devlet Denetleme Kurulu Başkanı’nın görevden alınmasını istemişti. Gündüz verdiği cevapta, görevden alınması istenen kişinin çok başarılı bir bürokrat olduğunu, haksız bir davranışta bulunacağına ihtimal vermediğini, onu durup dururken görevde almanın Hazreti Ömer adaletine aykırı olacağını, söz buraya gelmişken Camia’nın son dönemdeki bazı isteklerinin zaten adalete aykırı olduğunu, Cemaat içindeki bazı kişilerin yanlış yola saptığını, bunu çeşitli seferler sevdiği insanlar vasıtasıyla Hocaefendi’ye de iletmeye çalıştığını, şimdi son bir kez de ona söylediğini, yapılan yanlışları onaylamadığını yazmıştı.

Cemal’in yanıtı çok sertti.
Mübarek, cevabımın gecikmesi son mail’ine nasıl karşılık vermem gerektiği konusunda yaşadığım tereddütten kaynaklanıyor. İnsan, birlikte binlerce sevap kazandığı dostunun ihanetine uğradığında nasıl tepki vermelidir? Yaşadığımız hayal kırıklığından, dostluğumuzun zedelenmesi pahasına karşı tarafı bilgilendirmeli miyiz, yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıyız? İki eski arkadaştan biri bambaşka bir yola girdiğinde diğeri onu anlamaya çalışmalı, makamların insanları değiştirdiğini, değiştirebileceğini tevekkülle kabullenmeli midir? Yoksa onca yıllık dostluğun verdiği hukukla hesap sormayı mı tercih etmelidir? Bu soruların yanıtlarını Hocaefendi’nin Kırık Mızrap ve Kırık Testi kitaplarında toplanan öğütlerinde, orada bulamayınca Risale-i Nur’da aradım. İşin içinden çıkamayınca ikimizin de sevdiğini, sözlerine önem verdiğini bildiğim Sabri Abi ile istişare etmeye karar verdim. Üniversitedeyken gönlümüzü karartan konularda sık sık ona danışır, içinden çıkamadığımız meseleleri onun yardımıyla çözmeye çalışırdık, hatırlarsan. ODTÜ yurdunda tanıştığımızda gencecik talebelerdik. Doğanşehir gibi küçük bir kasabadan çıkıp ODTÜ’yü kazanmanda Gönül hareketinin payı büyüktü. Cemaat’e borcumuzu ödeyebilmek için mezuniyetlerimizin ardından dünyanın ücra köşelerindeki okullarda görev yapmayı, İslam’a ve Türk kültürüne muhabbet besleyen çocuklar yetiştirmeyi hayal ederdik... Sabri Abi’ye o günleri hatırlatarak, “Benim tanıdığım Mehmet, Cemaat’e borcunu ödemek için kırk yıl elekle dereden su taşımaya razıdır,” dedim. “Demek ki,” diye cevap verdi Sabri Abi, beni dikkatlice dinledikten sonra, “Mehmet’in gözünde kırk yıl artık bitti.”

Demek ki öyle mübarek. Demek ki Hocaefendi’ye borcunu temizlediğini, defteri kapattığını düşünüyorsun. Ve artık kendi yolundan gitmek istiyorsun. Peki. Öyleyse Allah yolunu açık etsin. Seçtiğin yolun seni cehenneme götürdüğünü biliyorsun, değil mi?

Ömür boyu kardeşin Cemal
Hamiş: Camia’ya karşı böyle haşin bir dil kullanmana neden olan kuşkular gönlünde nasıl oluştu? Bunda Mahinur Hanım’ı terk edip kızıl komünist bir öğretmenle yaşamaya başlamanın etkisi var mıdır? Bu soruların yanıtlarını bir gün seninle konuşmak isterim.

Bu mesajdan sonra Cemal’le Mehmet Gündüz’ün yazışmaları bıçak gibi kesilmişti.

Barış Soydan’ın Labirent Yayınları’ndan çıkan politik polisiyesi “Cemaatçinin Ölümü”nden BirGün Pazar okurları için tadımlık bir bölüm…