Şeref Bilsel Genç yaşta aramızdan ayrılan Yılmaz Köse ve Tarık Kibar’ı sevgiyle anarak… Dünya karşısında vardır elbet herkesin büyüklük, azamet, hiddet, şiddet gösterip hışım içinde olduğu ‘Celâl’ vakitleri. Görünce. içinizde bir serinlik, mutluluk uyandıran ‘Cemâl’ vakitlerini çoğaltmaktır önemli olan. Benim de öyle zamanlarım oldu, bir insana rastladığım… dünyaya çarpmak için omuzlarımın geniş; yangın çıkartmak için […]

Cemal diye biri
Şeref Bilsel

Genç yaşta aramızdan ayrılan
Yılmaz Köse ve Tarık Kibar’ı
sevgiyle anarak…

Dünya karşısında vardır elbet herkesin büyüklük, azamet, hiddet, şiddet gösterip hışım içinde olduğu ‘Celâl’ vakitleri. Görünce. içinizde bir serinlik, mutluluk uyandıran ‘Cemâl’ vakitlerini çoğaltmaktır önemli olan. Benim de öyle zamanlarım oldu, bir insana rastladığım… dünyaya çarpmak için omuzlarımın geniş; yangın çıkartmak için dağlardan çalı çırpı toplayan sesimin kızgın, güvenmek için  derelerin kardeş olduğu gümrah vakitlerim. Sene: 1988, ayların adı yok; her gün bir ay sayılırdı o zamanlar. Jeton zamanları. Bir jeton atıyorsun, dünya karşında! Jeton tükenince tabiat da soğuyor birden.  “Gökten Allah gibi yağan kar” içinde sımsıcak dostlukların ilk izleri. Yüzünün güzelliğiyle huyunun güzelli birleşip güneşli bir meyhaneye jilet gibi düşmüş Cemal Melemşe’ye  rastladığım yıllar. Ortak arkadaşımız- daha sonra Ayane dağında bir kamp sonrası, dededen kalma Baretta ile, esprinin şiddetini pekiştirmek için, kıçından vurulacak olan kardeşimiz; o zamanlar, teknolojik devrimden önce, yani helallık almaya ihtiyaç duymadan  birbirini öperken öldüren dostların sayısı fazlaydı – sayesinde (Cevdet Çepni) bir aradayız. 1987 yılında Rize Gençlik Merkezine gidip gelmeye başladı Cemal. Bugüne kadar elliye yakın oyunda oynadı, birçoğunu da yönetti. Kendi yazdığı iki oyunu sahneledi. Eskiden Rize Cezaevi sahildeydi, Cemal’in evine de cezaevinin arkasından geçip gidiliyordu. Tiyatro sahasından döndüğü gecelerden birinde bir yarım ıslık işitir, cezaevi duvarında nöbet tutan bir asker ıslığıdır bu. Siparişi iki katına çıkarır Cemal, kendini de cezaevi duvarına. Neyse cezaevi duvarında nöbet tutan askerle içerlerken yakalanırlar. Cemal hep bir şeylere yakalanmıştır.

Babası ve dedesi karaciğer sirozundan ölmüştü genç yaşta. Genetik olarak hemokromotasis denen demir fazlalığına bağlı bir hastalıkları  var. Cemal de  2013 yılında siroza yakalanır. Yaklaşık üç yıl sirozlu yaşar. O halde bile yorgun argın seans aralarında kuliste dinlenerek tiyatro oynamaya,  karagöz oynatmaya devam eder. Şanslıdır. Her şey karardı derken, üç yılın sonunda  soğuk bir kış gecesi bağışlanan bir organla hayata yeni baştan başlar. Rahmetli anası derdimizi çok çekmiştir; Rize’de Tophane Mahallesinde üçüncü katta bir ev. O vakitler benim kendi evimden çok kaldığım bir yuva.  Pencereyi açıyoruz, nefes alsın diye dışarısı. Yanımızda Yunus Kaplan diye edebiyat sevdalısı arkadaş var; ama tedirginlik de var bizde, Yunus’u da tedirgin etmek istiyoruz, daha sonra kolluk kuvvetlerince el konacak baba yadigarı on dörtlüyü çıkartıp Cemal, ‘portakalı başının üzerine koymadın mı hâlâ’ diyor bana ve hikâyenin başında duvarda asılı duran tüfek patlamış oluyor! Ben daha portakalı yerleşik düzene geçirmeden mermi geçip gider yanımdan Tophane’deki evin üçüncü katında. Cemal’in anası görmesin diye mermi çekirdeğinin açtığı boşluğa hamurdan dolgu yaptığımız zamanlar. Özel radyoların civcivli vakitleri ‘Dıranı Akşamları’ diye bir program yaptık ve özel radyolarda ilk kez Sabahattin Kudret Aksal’ın “Kahvede Şenlik Var” oyununu radyo oyunu olarak yayımladık. Artvin’de, Bilecik’te toplandık, etkinlikler yaptık. Şarkışla’ya kız isteme giderken yanımdaydı Cemal. “Bulutları Beklerken” filminin set doktoruydu. Cevdet’in oyun müziği yerine -oyundan önce dinlediği için orda kalmış demek ki!-  Ferhat Tunç çalması , Cemal’in bir oyunda istediğini yapmadı diye Yılmaz’a kızıp başrol oyuncusuyla perde arası meyhaneye gidip ikinci bölümü oyuncusuz bırakması… Güzel zamanlardı hepsi. İçten, ruhu olan dar ama gölgesi geniş vadilere yayılan zamanlar. Üniversiteye başlayacağım yıl- onun deyimiyle ‘seni belediye başkanı karşılamadı diye mi bu kadar hökelenip geri döndün’ dediği –  kaydı dondurup döndüğümde kayıtların son günü beni otobüse koyup gönderirken de yanımdaydı. “Dostun üzüntüsüne acı duyabilirsin. Bu kolaydır; ama dostun başarısına sempati duyabilmek, sağlam bir karakter gerektirir.” der  Oscar Wilde. Rize’de 32 yıllık tiyatro yolculuğu boyunca RKST(Rize Kültür- Sanat Tiyatrosu), gençlik tiyatrosu ve halen devam eden ve  başkanlığını yürüttüğü Sahne Sanat Atölyesi Derneği bünyesinde Sahne Sanat Tiyatrosu gibi topluluklar oluşturdu. Ulusal ve uluslar arası birçok festivale katıldı, kısıtlı imkanlar içinde… Son on yıldır geleneksel oyunlarımızdan Karagöz-Hacivat gölge oyunu oynatıyor. Bu vesileyle de UNİMA(Uluslar Arası Kukla ve Gölge Oyunları Birliği Türkiye Milli merkezi)üyesidir.

Oynamak isteyip de içinde ukde  kalan üç oyundan bahseder hep: Turan Oflazoğlu’nun ‘Sokrates Savunuyor’; Hidayet Sayın’ın ‘Düş Yüklü Bulutlar’  ve Aleksy Arbuzov’un ‘Söz Veriyorum’… Ben arkadaşlığı yüceltmem, inanmam da arkadaşlığa. Dosttur esas olan. Bunu der demez Pir Sultan’ın  şu dizeleri gelir bulur beni: “Alem çiçek olsa arı ben olsam/ Dost dilinden tatlı bal bulamadım.”

2012’de Van depreminden sonra oradaki çocuklara moral motivasyon amacıyla eşiyle (Filiz Melemşe) gönüllü olarak Van a gider. Konteyner kentlerde kalırlar. Filiz, ‘yardak’ (yardımcı) olarak sürekli dest olur Cemal’e. On gün boyunca on bin çocuğa Van ve Erciş’te karagöz oynatırlar. Cemal Karagöz’e,  Hoca Nasreddin’i, Keloğlan’ı hatta çağımızın yol arkadaşlarından robot’u da eklemiş olur. Bugün sadece Ramazan ayına sıkıştırılmış olan Karagöz’e dair samimi bir çaba içinde olan bir elin parmaklarını geçmeyecek insanların çoğunun ‘muhafazakâr’ değerlere sahip insanlar değil demokrat insanlar olduğunu söylemek şaşırtmasın kimseyi. Emin Şenyer’i ustalık bağlamında her dem anar.  Aptala yatan, muhalif, anarşist Karagöz birçok yönden Cemal’e de benzer. Karagöz oyunlarının bir kısmına tanıklık ettim. Bunca dijital, bilgisayar oyunları arasında çocukların Karagöz’e olan olağanüstü sevgilerini çocukluğumuzdaki tahta araba heves/heyecanına benzettim. . Anlam veremeyeceğiniz  kadar büyük bir ilgileri var çocukların. Cemal, bu sevinci çocuklara paylaştırmayı sürdürüyor. Ne diyor Degas: “ Sanat sizin gördüğünüz değil, başkalarının görmesini sağladığınız şeydir.” Hepinizin hayatına değen ve ona bakınca kendi serüvenini görebileceği bir Cemal’i olsun isterim. ‘yaşadım’ diyebilenlerden olun isterim. Burada sözü Neşet emmiye bırakalım: “Dost elinden gel olmazsa varılmaz/  Rızasız bahçenin gülü derilmez/ Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez “ (Neşet Ertaş). Şehirleri, şehrin öne çıkan eşrafı, esnafı kurar; belediye reisi, vali idare eder; ama şehrin zihnini elinde tutan, şehri bir kürsü gibi kullanıp henüz gelmemiş zamanlara dair konuşan Cemal gibi sanata karşılıksız gönül verenlerdir. Benim için Rize, biraz da Cemal Melemşe  demektir.