Arap ülkelerinde resmi çizgiye sadık kalanları ödüllendirme, Cemal Kaşıkçı gibi gerçekleri yazmaya cüret edenleri ise cezalandırma alışkanlığının uzun bir mazisi var

Cemal Kaşıkçı’nın mücadelesi

Davud Kuttab

Londra temelli Al Araby’de kısa süre önce yayınlanan Emad Hajjah karikatüründe kırmızı-beyaz puşili, yüzü görünmeyen bir adam var. Adam kahverengi kandurasını hokkabazlık yapar gibi savuruyor ve etrafında kağıtlar uçuşuyor. Karenin alt tarafında başka bir adam görüyoruz; üzerinde beyaz bir gömlek var, elini yukarı kaldırmış ve canını kurtarmak için bir şeye tutunmaya çalışırken kalemini bırakmış. Karikatürün altındaki yazı “Cemal Kaşıkçı’nın kayboluşu” diyor.

Karikatürde kurbanın adı belli, ancak suçlununki değil. Evet, Kaşıkçı’nın ortadan kayboluşunun* sorumlusunun kim olduğunu tüm Araplar (aslında herkes) biliyor: Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman. Fakat bu tanınmış karikatüristin suçlunun yüzünü gizlemeyi seçmiş olması Arap dünyasındaki bağımsız gazetecilerin duyduğu korkuyu çok iyi anlatıyor. Kaşıkçı’nın ortadan kaybolması bu korkuyu daha da besliyor.

Arap ülkelerinde resmi çizgiye sadık kalanları ödüllendirme, ortadan kaybolan yorumcu Cemal Kaşıkçı gibi gerçekleri yazmaya cüret edenleri ise cezalandırma alışkanlığının uzun bir mazisi vardır. Arap Baharı ayaklanmalarından bu yana bölgedeki insanlar kendilerini radikal İslamcı rejimler ile askeri yönetimler arasında seçim yapmak zorunda buluyor. Demokratik alternatifler sunan çabalar sistematik olarak bastırılıyor.

Rejimi övmeyenler düşmanlaştırılıyor

Bağımsız gazetecileri itibarsızlaştırma, baskı altına alma ya da başka şekillerde susturma politikası da bu baskıcı düzenin önemli bir aracı. Otokrat hükümetler kendilerini ve dostlarını bağımız medyanın eleştirilerinden koruyacak yasalar ve yönetmelikler tasarlıyorlar. Yalnızca maaşlarını onlardan alan, rejimi öven ve rakiplerini eleştiren gazetecilerin meşru olduğunu savunuyorlar. Geriye kalanların hepsi devlet düşmanı.
Bu davranış diktatörlüklere has değil. Anayasasının birinci maddesi tarafından güvenceye alınmış güçlü bağımsız basınıyla övgüler toplayan ABD’de bile (ki araştırmacı gazeteciliğin gücü zamanında bir hükümeti bile yıkmıştı) Başkan Donald Trump yönetimi istikrarla bağımsız gazeteciler saldırıyor, onları vatan haini, ajan ve “sahte haberlerin” tedarikçisi ilan ediyor.

Trump yalnızca sağcı seçmen tabanının gönlünü hoş tutmaya çalışıyor ve sayısız hatası ve kabahati için hesap vermekten kaçıyor olabilir. Ancak ABD basınına saldırıları ve başka ülkelerde yaşanan benzer saldırılara yönelik sessizliği, dünyadaki basın özgürlüğü düşmanlarını yüreklendirmekte büyük rol oynadı.

Özgürlük karşıtları ABD müttefiki

Suudi Arabistan da dahil olmak üzere basın özgürlüğü düşmanlarının çoğunun ABD’nin müttefikleri olması da işleri iyiye götürmüyor. Amerika’nın insan haklarından ziyade kârlı silah anlaşmalarını önceliklendirme alışkanlığını Trump da sürdürüyor. Kaşıkçı’nın ölümünden Suudi Arabistan’ın sorumlu olduğu ortaya çıkarsa Trump “çok kızacağını ve üzüleceğini” söyledi, silah ticaretinin durdurulması seçeneğinin ise gündemde olmadığını söyledi.

Türkiye de hapse atmakta dünya lideri

Amerikan NATO üyesi müttefiki Türkiye, gazetecileri hapse atma konusunda dünya lideri. Halbuki Trump yönetimi yalnızca hapisteki Amerikan rahibin tutukluluğundan şikayet etti ve bunu yaparken tek amacı başta Başkan Yardımcısı Mike Pence olmak üzere Amerika’nın “dindar sağcılarını” yatıştırmaktı. Al Jazeera muhabiri Mahmut Hüseyin’in Mısır’da neredeyse iki yıldır tutuklu bulunması hakkında demeç veren ABD yetkilisi olmadı.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Ürdünlü gazeteci Tayseer el-Najar’ı bir Facebook paylaşımı nedeniyle Mart 2017’de üç yıl hapis ve 500 bin dirhem (yaklaşık 136 bin dolar) cezaya mahkum etmesi de Trump yönetiminin gündemine girmedi. ABD’nin müttefiki sayılamayacak ülkeler dahi ABD’den tepki çekmiyor. Örneğin 2 Reuters muhabirinin 7’şer yıl hapse mahkûm edildiği Myanmar.

Bağımsız gazeteciliğin tek bir amacı vardır; gerçeği bulup yaygınlaştırmak. Hükümetler bu gazetecileri bastırıp cezasız kaldıklarında ve diğerleri insan haklarına sözde bağlılıklarından siyasi ya da tarafgir gerekçelerle ödün verdiklerinde gerçekler gizli kalıyor ve bunun köklü sonuçları oluyor.

‘İsyancı değildi daha iyi bir ülke istiyordu’

Kaşıkçı’yı uzun yıllardır hem profesyonel, hem şahsi anlamda tanırım. Suudi milliyetçisi bir insandır ve ülkesinin yönetim biçimine karşı değildir. Evet, devlet politikalarını eleştirdi; örneğin Yemen’deki insanlık dışı savaşı ve Suudi liderlerin eleştirilere yönelik tavrını. Ancak duruşu daima gerçekler üzerine kurulu olmuştur. O siyasi bir muhalif ya da isyancı değil, ülkesinin daha iyi olmasını isteyen bir monarşi yanlısıdır. Bunun için de bedellerin en ağırını ödemiş olabilir... Arap özgürlük savaşçılarının önünde uzun ve tehlikeli bir yolculuk var. Gerçek kahramanların ve demokratların fedakarlıkları üzerinde yükselen gazeteciler ve Hajjaj gibi karikatüristler gerçekleri anlatmaya, özgür basın gibi temel insan hakları için savaşmaya devam edecekler. Ancak onların “arkasında olduklarını” iddia edenlerin desteği olmaksızın mücadele etmek zorunda kalmaları vicdana sığmaz.

*Bu çeviri yapıldığında Cemal Kaşıkçı’nın öldürüldüğü açıklanmamıştı.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Project Syndicate - bit.ly/2PgCLne