Evet, AİHM üst üste Aleviler lehine karar veriyor. “Türkiye cemevlerinin statüsüyle ilgili ayrımcılık yapıyor. Cemevi ibadethanedir.”

Evet, Yargıtay da eşzamanlı Aleviler lehine karar veriyor: “Bir yerin ibadethane olup olmadığına karar verecek yer yargı değildir. Dernekler cemevi açabilir.”

Evet, inanç özgürlüğü devletleştirilerek değil, özel alanda özgürleştirilerek çözülür.

Peki AKP, Aleviliği tanımlamak ve devletleştirmek için neden bu kararları farklı okumakta ısrarcı? Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş “Bizim için Alevilik de devletin, Sünnilik de devletin” ve “Alevilik de İslam inancının bir parçasıdır, Sünnilik de İslam inancının parçasıdır. Alevi, Sünni olan Müslüman bir ahali vardır” ifadesiyle gerçek amaçlarını itiraf ediyor, “Aleviliği devletleştirmek! ve “yüzde 99’u Müslüman ahali!”

Ne demek “Alevilik de devletin” ya da “Bir Müslüman ahali”? Bu yaklaşım inanç özgürlüğü talebini rafa kaldırmak ve Aleviliği devletin Sünni kalıbına sokmaktır.

‘El ele el Hakka’ya elveda mı?
“Alevilik devletin” olduğu an biter. Alevilik diye bir şey kalmaz. Çünkü Alevilik devlet içinde yaşayamaz, nefes alamaz, boğulur.
İnsanın kalbine mihman olmuş Alevilik, Pir, Mürşid, Talip zincirinde dile gelen “El Ele El Hakka” ile ceminde, kültüründe, vicdanında ve halk içinde yaşayan bir kimliktir. Resmi değil, sivildir. Halktır. İnsandır!

Devletin resmi fetvalarına ve diyanetin İslam kalıplarına sığmaz.

Aleviliğin devletleştirilmesi, inanç özgürlüğü değil, teslim almaktır. Asırlardır devlet dışında özel alanında yaşayan Alevi kimliğini devletleştirmekle verilecek mesaj: “Alevilerin katli vacip” fetvası, “Alevilik devletleştirilerek katli vacip görülmüştür” olarak değişiyor.

“El AKP’ye, vicdan Diyanet’e” Merhaba mı?
Bu teslim alma sürecinde Başdanışman Etyen Mahçupyan’ın dediği gibi “Hükümetin Aleviler için aldığı karar olmayacak, Alevilerle birlikte aldığı karar olacak.” AKP hangi Alevilerle, hangi kararı alacak? Aleviliği devlet potasında Sünnileştirmek mi?

Yoksa inanç özgürlüğünü, evrensel hukuk normları çerçevesinde, devletin dışında, özel alanda varlığını sürdürmesini benimseyen seküler yaklaşım mı?

AKP için elbette ilki geçerlidir! Eğitim ve sağlık hizmetlerini özelleştir, dini kamulaştır!

Öyleyse Aleviliği kamulaştırmak için AKP ile işbirliğine yakın Alevi aktörler devreye sokulmalıydı. Türkiye ve Avrupa demokratik Alevi hareketine karşı da düşmanca tutum alınmalıydı. AKP “İyi Alevileri” ile süreci yönetirken, “Kötü Alevileri” parçalamak için “iyilerini” kullanmayı ihmal etmemeliydi. Öyle de yapıyor.

Avrupa’da örgütlü olmayan Ehlibeyt Vakfı ile Cem Vakfı’nı, Avrupa’nın tek ve Alevi toplumunun yüzde 90’ını kucaklayan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nu parçalamak için kullanıyor.

Avrupa Alevi hareketine karşı devlet güdümlü Alevi örgütlenmeleri teşvik ediliyor. Dış temsilcilikler, Diyanet ve gri pasaportlu dedelerle Avrupa Alevi örgütlenmesi, Türkiye’de olduğu gibi parçalanmak isteniyor.
Eşzamanlı olarak Alevi kimliğiyle tanınmış bazı “önderler” Davutoğlu’nun sofrasında, Alevi taleplerini sulandırmak için, “Alevi sorununu

AKP çözüyor” algısını yaratmak için, devletin kurnaz aklıyla teslim alınarak taşeronlaştırıldı.
Tüm bu süreçler, Alevilerin özgürleşmesini değil, devletin dinsel kölesi haline getirilmesine hiçbir itirazı olmayacak bu taşeronlarla sürdürülecek gibi görünüyor.

Alevilerin ve Aleviliğin aksine, siyasal İslamcılık ve İslamcılar kendilerini devlet olarak örgütlemek istiyor.

Aleviler ise devleti laikleştirmek. Dinin devletleştirilmesini bir tür hak ihlali ve dinsel faşizm olarak görüyorlar.

Dolayısıyla AKP devletince teslim alınacak Aleviliğin eşit, hak sahibi ve özgür olacağına inanmıyorlar.