Jaguarın Gözleri, edebiyattan da, yaşanan gerçeklikten de ödün vermeden yerini alıyor iç dünyamızda, cumartesi annelerinin, gezi direnişinde yitirdiklerimizin, mezarları, cenazeleri, ölüm öyküleri bile kayıp devrimcilerin buruk anısıyla…

Cenazeleri, ölüm öyküleri  bile kayıp devrimcilere!

BİLAL KOLBÜKEN

1.

Bu toprakların tarihi, faili meçhul cinayetlerin de tarihidir; bu toprakların tarihi, katledilen halkların da tarihidir; bu toprakların tarihi, katledilen devrimcilerin de tarihidir. İktidar olmayı adeta bu koşula bağlamış bir ‘devlet’ anlayışının politik kodlarımıza işlendiği bir tarihten, coğrafyadan, kültürden geçerek ödüyoruz “bu topraklarda insan olmanın bedelini”…

Ve bu toprakların tarihi, yağmanın, zalimliğin, sürgünlerin, oğullarını gömmek zorunda kalan annelerin de tarihidir; oğlunu gömebilmenin bile bir nimet sayıldığı, yazılmamış, ‘yazılamamış’ acıların da tarihidir.

Elbette, ‘tarih’ denildiğinde, ‘muktedirlerin tarihi’dir bize gösterilen, okutulan, aklımızı oyalayan, dilimizi yoran… Oysa hiç kuşkusuz yenilenlerin, ezilenlerin, sömürülenlerin de bir tarihi var ve bu tarih, ‘kayayı delen incir’ gibi hiç beklemediğimiz anlarda yeşerebiliyor vicdanımızın haritasında… Gizlenen, yazılmayan, yok sayılan, inkâr edilen, yüzleşme cesareti gösterilemeyen bu tarihin, çok uzaktan, çok kısılmış sesiyle bize anlattıklarını nereye, ne zamana değin duymazlıktan gelebiliriz?

2.

Bugünlerde ikinci baskısını yapmak üzere olan Jaguarın Gözleri, resmi tarihin yok saydığı gerçekleri ve insanları konu ediniyor, gündeme getiriyor, görünüyor kılıyor.

Banu Bülbül, genç bir devrimcinin intiharı üzerine başlayan olayları, bu intiharın arkasından yaşanan acıyı, yası, kendinle hesaplaşmayı bireysel alandan alıp, toplumsal olaylara, gezi direnişine/gezi dayanışmasına, cumartesi annelerine ve ülkemizde hemen her dönem yaşanan faili meçhul cinayetlere bağlayarak kuruyor romanını. Birbirinden farklı olaylar içinde yer aldığını düşünerek okumaya başladığımız roman kahramanlarının yolları, ilerleyen sayfalarda tek bir olayda, faili meçhul cinayetlerin ‘derin’liğinde kesişiyor.

Jaguarın Gözleri, yalnızca galiplerin tarihine alternatif yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda cesaretin ‘erkeklere’ özgülendiği klişe romanlara da bir alternatif yaratıyor; romanın merkezinde kadınların yer aldığı, roman kahramanlarının pek çoğunun kadın olduğu bir devrimci duruşun, devrimci mücadelenin, gerçeğin ortaya çıkması için hayatlarını hiçe sayan cesur kadınların öykülerini okuyoruz romanda.

Ve bu çoğunluğu kadın olan kahramanların kişiliğini, hayata ve olaylara bakışını doğrudan onların gözünden, onların diliyle anlatıyor yazar. Tek bir anlatıcının, tek bir kahramanın, tek bir bakışın dayatılmadığını, bu anlamda, zengin bir anlatım biçeminin hâkim olduğunu ifade etmeliyiz; bu zenginlik, arkadaşlarına ‘ihanet eden karaktere’ bile söz hakkı veriyor, anlamaya, sesini duyurmaya çalışıyor…

Kahramanların gözünden bakabilmek önemlidir. Bir romanın başarısı, farklı karakterlerin kişiliğini, hayata ve olaylara bakışını, en önemlisi de dilini doğru yansıtabilmesiyle doğru orantılıdır.

3.

Yazmak, kuşkusuz zorlu bir serüven… Bir cümleyi pek çok farklı şekilde kurabiliriz; peki en ideali hangisidir gerçekte? Bu soruya yanıt vermek kolay olmuyor her zaman; tek bir cümleyi bile yeniden yeniden kaleme almak zorunda kalırız sık sık ve yine de bir şeyler eksik kalır. Yayımlanabilir hale gelinceye değin bir kitabın geçirdiği aşamayı, sancıyı ancak yazmayı deneyenler bilir. Onlarca kitap yazmış, çok deneyimli yazarların bile, yayınevine teslim etmeden önce kitabını defalarca kaleme aldığını biliyoruz.

Jaguarın Gözleri, bir ‘ilk roman’; ‘ilk kitap’… Yazmanın, roman yazmanın, hiç kolay olmadığı; ciddi bir birikim, ciddi bir sabır, ciddi bir işçilik gerektirdiği göz önünde bulundurulduğunda, yapılan işin ‘güçlüğü’ daha iyi anlaşılacaktır. Romanda ele alınan konunun ‘can yakıcılığı’ da bu serüveni daha çetin bir hale sokuyor kuşkusuz; binlerce mağduru, binlerce kaybedeni olan bu denli hassas bir ‘meselenin’ konu edinilmesi, tartışılması, konuşulması, kimseye haksızlık etmeden aktarılması ve son olarak, yapılan işin aynı zamanda ‘yazılmayan tarihe not düşme’ sorumluluğunu getirdiği düşünüldüğünde, Banu Bülbül’ün iyi bir iş çıkarmış olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik, ilk kitabını yayımlamak isteyen bir yazarın, Türkiye koşullarında bir yayınevi bulmasının dezavantajları da düşünüldüğünde, Banu Bülbül’ün son derece cesur ve kararlı bir duruş gösterdiğini teslim etmeliyiz.

4.

Acıyı yazmak, ne kadar olanaklı olabilir? Oğlunu yitirmenin; yaşayıp yaşamadığını bilmeden yaşamaya devam edebilmenin; her sabah, evin ahşap kırık kapısından girdiğini görmenin rüyasıyla uyanmanın; eğer öldüyse nasıl öldüğünü dahi bilmemenin, ona son bir kez bakamamanın ve ziyaret edebileceği, dua edebileceği, çiçek bırakabileceği, konuşabileceği bir mezarının dahi bulunmamasının acısı nasıl yazılabilir? Acı, kâğıda geçer mi?

Acı, arşivlenebilir, kayıt altına alınabilir, tarih kitaplarında yazılabilir, haritası çıkarılabilir mi?

Acının kâğıda geçip geçmediğini bilemeyiz, ancak tarihçilerin konu edinmediği; kaydı tutulmayan, geleceğe taşınamayan, ancak yaşandığından hepimizin haberi olduğu olayları, edebiyat aracılığıyla görünür kılabiliriz sanırım. Edebiyat, kaydı tutulmayanın kayda girmesine; acının dile getirilmesiyle, biraz olsun hafiflemesine, iyileştirilmesine yardımcı olabilir.

Faşizmin, baskının, insan hakları ihlallerinin tırmandığı, doğanın ve insanın sömürüldüğü, sivil toplum kuruluşlarının kapatıldığı, insan hakları savunucularının ve akademisyenlerin ‘terörist’ ilan edildiği; gazetecilerin tutsak alındığı; bağımsız, özgür, cesur yazarların hapse atıldığı dönemlerde, ‘kötülüğe iyi gelebilir’ edebiyat; umudumuzu yeşertebilir, bize dayanma ve direnme gücü verebilir, söylenemeyenlerin dili olabilir…

5.

İyi bir roman okuru olduğumu söyleyemeyeceğim, ancak bir romandan beklediğim pek çok özelliği taşıdığını söyleyebilirim Jaguarın Gözleri için… Bir kitabı okurken kendinizi kahramanlarla özdeşleştiriyorsanız; kahramanların yaşadığı duyguları; korkularını, kaygılarını, tepkilerini anlayabiliyorsanız; karakterlerin, hayatın içinde, hayatınızın içinde, benzerlerini bulabiliyorsanız ve sonuç olarak kitap, bittiğinde içinizde bir kara delik bırakıyorsa, harcanan emeğin karşılığını aldığını söyleyebiliriz.

Jaguarın Gözleri, kurmaca olanla, kurmaca olmayanın; edebî olanla, tarihbilimsel olanın sınırlarında, edebiyattan da, yaşanan gerçeklikten de ödün vermeden yerini alıyor iç dünyamızda, cumartesi annelerinin, gezi direnişinde yitirdiklerimizin, mezarları, cenazeleri, ölüm öyküleri bile kayıp devrimcilerin buruk anısıyla…