Cesaret bulaştıran kamera

Ergene’deki korkunç çevre ve sağlık katliamını anlatan Gündöndü’nün (2012) ve Türkiye’de meme kanserine dair yapılmış en iyi belgesel film olan Yüzleşme’nin (2017) yönetmeni Nejla Demirci, KHK ile işinden edilmiş bir öğretmenle bir doktorun gündelik hayatına dair hazırladığı belgeselin çekimleri sırasında 18 Ocak günü Bodrum’da gözaltına alındı. Bu belgeseli yapmamak şartıyla serbest bırakıldıklarını söyleyen Nejla, polisçe tehlikeli bulunarak kuşatılan belgeseli şöyle anlatıyor: “Benim yaptığım hakikat yolculuğudur. Belgesel çekerken birine sorup hadi anlat KHK nedir sizin için ne ifade ediyor demiyorum, roportaj da değil. Belgeseli gözlem yolu ile takip ederek çekiyorum. Bir önceki belgesel filmim de öyleydi. O insanlar hayatlarına nasıl devam ediyorlar? Nasıl bir mücadele veriyorlar? Ne yiyip içiyorlar? Sokaktaki insanlar onlara nasıl davranıyor?” Ve Nejla diyor ki, “Faşizmi iliklerime kadar hissediyorum.”

Belgesel kamerasına yönelik bu tür ‘tepki’ler için basit ve iyi bir tanım dizgesi var:

“‘Faşizm tepkidir’ diyordu Mussolini, fakat neye tepki? 1. Dünya Savaşı’nın ardından beliren bu tepkisel hareket, 1789 Fransız Devrimi’nin temelini biçimlendiren ve Bağımsızlık Bildirgesi’ni, Anayasa’yı, İnsan Hakları Beyannamesi’ni ortaya çıkaran toplumsal kuramların reddi üzerine kurulmuştur. Faşistler Fransız Devrimi’nden ve meşhur sloganından -özgürlük, eşitlik, kardeşlik- özellikle nefret eder.

Faşizm ve Nazizm, farklı düzeylerde de olsa şu özellikleri barındırır:

-‘Tarihsel bir misyon’ duygusuyla beslenen aşırı milliyetçilik.

-Savaşı ‘ulusal ve bireysel ruhun iyiliği için’ diyerek yüceltecek ölçüde saldırgan bir militarizm.

-‘Öteki’lere yönelik şiddet kullanımını ya da şiddet tehdidini empoze etmek (Faşizm ve Nazizm, gelişmelerinin farklı dönemlerinde hem sokak şiddetini hem de devlet şiddetini kullanmıştır).

-Seçmenlere karşı anayasal sorumluluk taşımayan bir liderin ya da elitlerin otoritesi.

-Karizmatik bir lider etrafında örülen ‘kişi kültü’.

-Genellikle liberalizm ve komünizme yönelik duygusal saldırılarla Modernist değerlere tepki.

-Homojen kitleleri ’kahramanca misyon’lara gönüllü katılım için yönlendirmek.

-Düşmanın/karşıtların canavarlaştırılması ve günah keçisi olması -düşmanı aşağılık ve değersiz görmek, onları yok etmeyi haklılaştırır.

-Kendini sosyalizmin, kapitalizmin, demokrasinin çok ötesinde bulunan üstün bir toplumsal organizasyon olarak tanımlama.

-Nasyonal sosyalist ideolojinin temellerini işçi sınıfının veya köylülerin destekçisi olarak göstermek ama aslında toplumun üst sınıflarıyla ittifak kurmak.

-Devlet gücünün kontrolüne yönelik her türden tutarlı ideolojiyi terk etmek.

•••

Faşizm ve Nazizmin biyolojik ya da kültürel belirleyicileri olmadığını anlamak hayati öneme sahiptir: Faşizm belli bir milletle veya bir topluluğun genetik yapısıyla bağlantılı değildir. Nazizm Alman halkının asli tavrı değildir. Ve faşizm 2. Dünya Savaşı’yla birlikte bitmemiştir.” (Chip Berlet’in, Russ Bellant’ın 1991 tarihli kitabı Old Nazis, the New Right and the Republican Party (Eski Naziler, Yeni Sağ ve Cumhuriyetçi Parti) için yazdığı önsözden)

Nejla’nın iliklerine dek hissettiğini söylediği şey bu işte… Ama yönetmenin söylediği başka bir şey daha var: “Bu ülke bizim ve biz haklıyız ve haklı olduğumuz yerde bize yapılan haksızlıkları ah geçer vah geçer diye bekleyemeyiz. Bu ülkenin cesaretli insanları var. Bu günlerde cesaretimizi bulaştırıyoruz, Bodrum’un insanları bunu yapıyor, ben bunu 18 Ocak’ta gördüm. Cesaret bulaşıcıdır.”

Elimizde 'doğru'luğun verdiği cesaretten başka bir şey bulunmayan bu günlerde iktidarın baskı aygıtlarının tepkisine bakılırsa, bir ‘cesaret bulaştırma makinesi’ olarak belgesel sinema doğru yolda ilerliyor demektir.