Dün, İzmir’in Tarihi Havagazı Fabrikası’nda, İzmir Kent Konseyleri Birliği’nin TMMOB İzmir İKK’ya bağlı odaların katkısıyla düzenlediği Yarımada Çalıştayı’nda, “Dünyaya örnek gösterilecek proje” diye takdim edilen Çeşme Turizm Projesi’ni tartıştık.

Proje, Bakan Mehmet Nuri Ersoy tarafından duyurulmuş ve Yarımada’da 97 milyon m2 büyüklüğünde bir yer öncelikli proje alanı ilan edilmişti. “Burada, tüm Yarımada’nın makûs talihini değiştirecek dev bir turistik proje planlanıyor”, denilerek!

Dünyanın neresinde yukarıdan aşağı böyle bir proje dayatılsa, söylenen aynıdır: Milyarlar kazanılacak, yüz binlerce istihdam yaratılacak, ülkenin kalkınmasına katkı konulacak, makûs talih değişecektir…

Bir de, mutlaka doğa ve çevre dostudur proje; tıpkı 21 golf sahası planlanan Çeşme Turizm Projesi gibi!

Çevre dostu ile golfu birlikte anmak tam bir oksimoron! Bir golf sahası günde ortalama 3 bin metreküp su istiyor. Bu 15 bin insanın su ihtiyacı demek. Yeraltı sularını bile bitirdiğimiz, tahıl ambarımız Konya’nın obruklarla delik deşik olduğu, kuraklığın tarımımızı her yıl daha ağır vurduğu ve artık bir su yoksulu ülkede bu savunulabilir mi?

Bir kez golf deyince, bin kez düşünmek gerek! 2000’ler boyunca, Asya’da, Avustralya’da ve Hawaii’de golf sahalarının açılmasına karşı yerli topluluklar ciddi toplumsal tepkiler yükselttiler. Filipinler’de yerel halkın golf sahalarına direnişleri sırasında ölenler oldu. Sri Lanka’da golf sahaları açılırken filler yerlerinden edildi.

Çeşme’de ilk bakışta göreceğiniz filler yok belki, ama doğal yaşam bütünlüğü çok az bozulmuş bir habitat var. Tilkiler, domuzlar, kerkenezler var. Kıymeti ancak yok olduğunda anlaşılacak makilikler ve bataklıklar var…

Bunlar olmasa da olur, para gelecek mi diyorsunuz? Benzer tartışmalar dünyanın başka yerlerinde de yaşandı ve TWN (Üçüncü Dünya Ağı) golf projelerine karşı kampanyalar yürüttü. Benzer kampanyalar yürüten APPEN (Asya-Pasifik Halkın Çevre Ağı), “Golfu geliştirmek insanlar ve çevre için en sürdürülemez ve yıkıcı etkinliktir” dedi.

Dünyanın her yerinde golf sahalarına karşı çıkışın üç temel ayağı vardır:

1) Yerel ihtiyaçlarla ilgisi olmaması,

2) Çevresel etkileri,

3) Planlama ve kontrol süreçlerinin tümüyle siyasi etki altında olması.

Çeşme’de ilk ikisi açısından durum malum. Ancak, planlama süreci siyasi etki altında demek yetmez, o doğrudan siyasi! Ve sonuçta üst gelir grubundan insanların yararlanacağı, ortalama bir vatandaşın ancak uzaktan izleyebileceği bir alan yaratılacak.

Oysa, bir turizm projesinde başarının önkoşullarından biri yerel halkı karar alma süreçlerine katmak. Projelerin sürdürülebilir olması da buna bağlı.

Öte yandan, turizmin de etik kuralları var. BM Dünya Turizm Örgütü’nün belirlediği o kurallara göre; turizmde hedef, mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaç ve isteklerini adil bir şekilde karşılamaya yönelik sağlam, sürekli ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlarken, doğal çevreyi en yüksek duyarlılıkla korumak olmalı.

Su ve enerji gibi kıt ve değerli kaynakların korunması ve atık üretiminden kaçınmak, öncelikler arasında olmalı. Her türlü turizm faaliyet ve planlaması, ekosistemler ve biyolojik çeşitlilikten oluşan doğal mirası ve nesli tükenmekte olan yaban hayatı türlerini koruyacak şekilde tasarlanmalı.

Turizmin bir hak olduğu, gezegenin kaynaklarını keşfetmekten kimsenin mahrum bırakılmaması gerektiği, engelliler, aileler, yaşlılar ve gençler için turizmin olanaklı bir faaliyet olarak teşvik edilmesi gerektiği unutulmamalıdır.

Çeşme’de yapılmak istenene bir de bu ilkeler ışığında bakmak gerek!