Kemal Türkler’i öldürülüşünün 42. yılında biraz daha yakından anlamak için…

Cesur, kararlı, yaratıcı, geleceği gören işçi lideri

Can Kartoğlu

Daha 18’inde sarı defterine; günlüğüne “Hayat henüz sayfası açılmadık bir romandır” diye yazan, 20’sinde de “İnsana en lüzumlu gıda hür havadır. Çalışma ve metanet ideal yolcusunun en önemli birer malzemesidir. Saadetin en büyüğü insanları sevmek zevkindedir” diyen “ideal yolcusu” Kemal Türkler’dir. Hep çalışan, eve el kadar çocukken bile ekmek getiren, öyle üstünkörü değil ne yapıyorsa layıkıylayapan, hem kendini, hem işçi sınıfını ayağa kaldıran, baktığı yerden geleceği görebilen, akıl ve zekânın, duygu ve dayanışmanın gücüyle işçi eylemlerinin, direnişlerin, grevlerin beyni, kalbi, kitle önderidir… Emek tarihi, bir sendika başkanının yoktan neyi, nasıl var edebileceğini ondan öğrenir… TİP’in kuruluşu, Cumhuriyet tarihinin ilk kitlesel işçi mitingi olan 1961 Saraçhanebaşı Mitingi, 1963 Kavel Grevi, DİSK’in kuruluşu, 15-16 Haziran 1970 Direnişi, 1976 DGM Direnişi, 1 Mayıs 1976, 1 Mayıs 1977 kutlamaları… daha nice direniş… daha nice kazanım… Onun ve arkadaşlarının eserlerindendir… Nice gözaltı, nice tutukluluk yaşayan yine odur… İşçinin direnme ve dinlenme hakkını savunan, söke söke alan da… Çok iyi satranç oynayan, mükemmel dikiş diken, kızlarına o nefis “baba köfte”lerini yapan, Lozan’a sendika toplantısına gittiğinde daha altı aylık kızı Nilgün’e gönderdiği kartpostalın arkasına “Kanarya gibi ötüyor musun? Bu kartı saklayacak, annen büyüyünce sana verecek” diye yazan yine Kemal Türkler’dir. Delikanlıyken okuduğu Victor Hugo’nun Sefiller’i için notlar alan da… DİSK’in bir ideolojik yapıya sahip olduğu gerçektir. DİSK’in ideolojisi, işçi sınıfının temel ideolojisi olan sosyalizmdir. DİSK’in yöneticileri de sosyalist kişilerdir” diyen de… DİSK’in sosyalizmi “işçi sınıfının bilimi” olarak savunduğu dönem de Türkler dönemidir.

1954’ten beri T. Maden-İş’in, 1967’den 1977 yılı sonuna kadar da DİSK’in Genel Başkanı olan Türkler,evinin önünde faşist katiller tarafından 22 Temmuz 1980’de eşinin, kızlarının gözü önünde öldürüldüğünde 22 Temmuz 1980’dir. Yaşı 54’tür. Yıllar geçecek, Av. Ergin Cinmen, “Kemal Türkler cinayeti davasının zamanaşımından düşürülmesinin Adalet Bakanlığı’nın ve İçişleri Bakanlığı’nın müşterek hizmet kusuru olduğunu belirterek İstanbul İdare Mahkemesi’nde tazminat davası açtım. Müşterek hizmet kusuru, çünkü sanığı 19 yıl yakalayamadılar, 15 yıl da yargılayamadılar, sonunda zamanaşımından davanın düşmesine karar verildi.” diyecektir.

Birleşik Metal İş Sendikası ve Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı(KETEV)işbirliğiyle basılan, Mehmet Ulusel’in tasarladığı, toplu sözleşme uzmanı, emek tarihi yazarı Can Şafak’ın yazdığı, su gibi akan, kalp gibi atan KEMAL TÜRKLER KİTABI ile ilgili olarak Can Şafak’la söyleştik.

Türkler’in günlüklerinden başlayalım mı?

Kemal Türkler’in günlükleri “Kemal Türkler Kitabı” ile birlikte gün yüzüne çıkmış oluyor. Elimizde üç sarı defter var 1945-1948 yıllarında Türkler tarafından kaleme alınmış. Bu defterlerde çok genç bir insanın iç dünyasına ulaşabiliyoruz. Kemal Türkler’in şiirler, hikâyeler yazdığını, deyişler kaleme aldığını görüyoruz. Hayata bakışını görüyoruz. Bu günlüklerde beni en çok etkileyen, satır aralarında bulduğum vefa duygusu oldu.Sonraki yıllarda Kemal Türkler’in bilinen yaşam öyküsünü bu çerçevede yeniden düşünmek beni çok sarstı. Demir-İş’in Maden-İş’e dönüştüğü ‘50’lerde Maden-İş gazetelerindeki fotoğraflara, bu fotoğrafların altındaki yazılara sinen bu naif ama yapmacıksız, çok sahici çabalara bir başka gözle bakmaya başladım. Demir-İş’in Bakırköy Semt Şubesi’nde tanıdığı Ruhi Yümlü’ye, Kazım Narmanlı’ya, dostlarına ve birlikte inanarak yürüyüp geldikleri yola bağlılığı, bana vefa borcunun her türlü siyasetin üzerinde olduğunu hissettirdi.

El kadar çocukken terzi yamaklığıyla işçiliğe başlayan çocuk,İstanbul’a geliyor, Bakırköy’deki Emayetaş fabrikasında çalışmaya başlıyor. Sonradan Maden-İş adını alacak olan Demir-İş’e üye oluyor. Sonra Genel Sekreter, sonra Genel Başkan… İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoluyor. Üniversite öğrenciliği ile sendikacılık bir arada yürümeyince fakülteyi bırakmak zorunda kalıyor. Sendikadan eve döndüğünde, dikiş makinesinin başına oturuyor, tıkır tıkır gömlekler dikiyor. Anlatır mısınız, bu gömlekleri dikip ne yapıyor Kemal Türkler?

‘50’li yıllar sendikaların malî olarak son derece zayıf olduğu yıllar. İşçi aidatlarını fabrika fabrika gezerek elden topluyorlar. Toplayabildikleri kadar... Ama umut var. Ruhi Yümlü, bu yıllarda Kemal Türkler’le birlikte sendikaya gelir bulabilmek için akşamları sendikadan çıkınca Mahmutpaşa’da ayakkabı, gömlek sattıklarını anlatır. Kemal Türkler’in dikiş makinesinde tıkır tıkır diktiği gömlekler işte bu gömlekler. Eşi Sabahat Türkler de ona yardımcı oluyor evlendikten sonra. Sabahat Abla’nın dikiş makinesi KETEV Kemal Türkler Müzesi’nde hâlâ duruyor.

Kemal Türkler’in alametifarikası nedir?

Kemal Türkler, Türkiye sendika hareketini en fazla etkilemiş olan sendikacı. Bu hiç tereddütsüz böyle. Cesur, kararlı, inatçı bir insan. Geleceği sezen bir insan Türkler. Ama bence Kemal Türkler’in ayırıcı yanı bu özellikleri değil. Onun ayırıcı iki yanı, yaratıcılığı ve girişimciliği. Türkler’in gittiği yurt dışı gezilerinde tuttuğu notlar -ki böyle bir başka sendikacı ben bilmiyorum- o ülkelerdeki sendikaların örgüt yapısından faaliyet alanlarına kadar ayrıntılı bilgilerle dolu. Türkler yurt dışına gezmeye gitmiyor. Amacı öğrenmek ve döndüğünde gördüklerini kendi sendikasında uygulamak. Yapı kooperatifi girişimleri, Maden-İş işçi pazarları (MİPAŞ), Maden-İş Eğitim ve Dinlenme Tesisleri (MİTES) bütünüyle Kemal Türkler’in eseridir. MİTES bugün Birleşik Metal İşçileri Sendikası’na ait ve adı Kemal Türkler Eğitim ve Dinlenme Tesisleri olarak değiştirildi. İşçiler bugün de orada aileleriyle birlikte tatil yapabiliyorlar.

Kemal Türkler, “DİSK’in bir ideolojik yapıya sahip olduğu gerçektir. DİSK’in ideolojisi, işçi sınıfının temel ideolojisi olan sosyalizmdir. DİSK’in yöneticileri de sosyalist kişilerdir. İşçiler yapıları icabı sosyalisttirler.” diyor. Türkler’in bu saptamasındaki gerçeklik payı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir parti mi sendikayı desteklemeli yoksa sendika mı partiyi?

Kemal Türkler bu sözleri 1971’de söylemiştir. 1961’de TİP’in kurulmasından, 1968 baharından, 15-16 Haziran direnişinden, solun ve işçi hareketinin artan bir ivmeyle yükselmekte olduğu bir dönemden geçip gelen Türkiye’de sosyalizm‘60’ların sonlarından başlayarak yıldızı parlayan bir kavramdır.1970’lerin ortalarına kadar DİSK de kendini bu kavramla tanımlamıştır. Bu kavram, ‘60’larda “devrimci sendikalar” olarak anılan ve 1967’de DİSK’i kuran sendikaların ve sendika liderlerinin Türkler’in ifadesiyle “ideolojisi” idi ve onların bir örgüt olarak sendikaya bakışını yansıtıyordu.

Bu ‘70’lerin ortalarına kadar sürdü. Maden-İş 1965’te DİSK ve Maden-İş 1969’da yapılan genel seçimlerde TİP’i destekledi. DİSK ve Maden-İş sosyalizmi bir hedef olarak işçi sınıfının önüne koydu. 1975 yılında toplanan DİSK’in 5. Genel Kurulu sonrasında DİSK yeni bir sendikal anlayışa “demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı” ilkelerine yöneldi. Bu dönemde de DİSK, sosyalizmi “işçi sınıfının bilimi” olarak savundu. Bu, Türkiye’de ve dünyada sosyalizmin mevzi kazanmaya başladığı dönemin şartları altında gerçekçi bir yaklaşımdı. Bir siyasi tercihti.

Sendika hareketinin siyasi tutum alması ve bunu açıklaması, siyaseti işçi sınıfının talepleri yönünde etkilemeye çalışması bence mutlaka olması gereken bir şey. Bir siyasi partiyi desteklemek de buna dâhil ve bunun yollarından biri. Bir dönem çokça tartışılan “sendika-parti” meselesinde kritik olan, sendikanın örgütsel bağımsızlığını korumasıdır diye düşünüyorum.

Türk-İş’in“Partilerüstü politika” ilkesine Kemal Türkler nasıl yaklaşıyordu?

DİSK, 1973 ve 1977 genel seçimlerinde CHP’yi destekledi. Kısaca DİSK her zaman siyasetin içinde oldu, tarafını belli etti. “Devrimci sendikalar” daha Türk-İş içindeyken bile Türk-İş’in “Partilerüstü Politika” anlayışının karşısında tutum almışlardı. DİSK, daha kurulduğu yıl olan 1967’de yayımladığı “Türk-İş Çıkmazı” adlı ilk broşüründe “Partilerüstü Politika” anlayışını ağır bir biçimde eleştirmişti.

Bugün emek tarihinde bir Kemal Türkler çıkmamasının nedeni ne?

Her devrin konjonktürü farklı. İnsanları şartlar ortaya çıkarıyor. Kemal Türkler, Rıza Kuas, İbrahim Güzelce, Necmettin Giritlioğlu ve daha nicelerisolun ve işçi/sendika hareketinin yükseldiği bir dönemde var oldular. Bugün, sol da işçi/sendika hareketi de ‘90’ların başlarından bu yana sürüp giden bir çözülme dönemi içindeler. Bence fark burada, neden de bu.

*

Kemal Türkler, 12 Eylül’e bir buçuk ay kala 22 Temmuz sabahında öldürüldüğünde işçiler işi bırakır, 25 Temmuz 1980’de Türkler, yüz binlerce emekçinin katıldığı bir törenle Topkapı Çamlık Mezarlığı’nda defnedilir. Sennur Sezer, “Kemal Türkler’inSon Sözleridir” adlı şiirini yazar:“Aldandı yeniden / Beni vuranlar / Sürü şaşırır yolunu başı yitince / Sürü değilsiniz ki siz / İşçisiniz / Silin gözlerinizi görevdesiniz / Kitapları öldüremezler / Alanlarda bizi vuranlar / Tarihi geriye döndüremezler”Siz o gün şalterleri indiren işçilerin çocukları, torunları! Bugün direnen işçiler! Bu kitap sizin için!