Cesur ve kararlıyım
Müzisyen Nurdan İpek, sanat yaşamının 35. yılında ‘Küsüp Gitti’ teklisiyle dinleyiciyle buluştu. İpek, “Ben türkü geleneğinin bir parçasıyım; özümüz o. Müzik yolculuğumda olgunlaştığım bir dönemin başlangıcındayım” diyor.

Deniz Burak BAYRAK
Sahne tozunu çok küçük yaşlarda yutan Nurdan İpek, profesyonel olarak ilk çıktığı 1997 yılında müzik çevrelerinin dikkatini çekmişti. Anadolu rock tarzının 90’larda çıkan ilk kadın sanatçı olan İpek, ‘Minnet Eylemem’i okuduğunda bu deneysel parça şaşkınlık yaratmıştı; kendi yöresinin tınılarını, deyişleri, Azeri türküleri ve kent türküleri ile sanat yaşamına devam etti.
O dönemki çalışmaları çok ses getirmişti çünkü tarzı 70’ler Anadolu pop geleneğinin 90’lara yansımasıydı. Müzik çalışmalarının yanında hak savunuculuğu yönü de olan sanatçı, şimdilerde Müzik Yorumcuları Birliği’nin (MÜYORBİR) Yönetim Kurulu üyesi. Nurdan İpek ile müzik yolculuğunu, yeni çıkan teklisini ve gündemi konuştuk.
Kırşehir’de bozlak geleneğinin içine doğmuşsunuz ama ilk yönelim müzikten ziyade mühendislik gibi görünüyor. Öyle mi?
Tam olarak öyle değil. Çocukluk yaşlarımdan itibaren müziğe olan ilgim ve yeteneğimle beraber sayısal zekâm da öne çıktı. Ailem ne kadar desteklese de yaşadığın ortamın koşulları da çok önemli. Konservatuara gitme şansım olamadı. Lise dönemimde bağlama kursuna giderken hocam Nedim Kılıç sesimi fark etti ve ardından Burdur’da üniversiteye devam ettiğim süreçte müzikte yolculuğa başlamak adına büyük destekler aldım.
Severek mi okudunuz?
Hedefim hukuktu. Burada da müzikal yönüm ortaya çıktı; sesim dikkat çekti. Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilmeyen değerin karşılığında gerçekten müzik benim için tutku olmasaydı bu konuda emek vermezdim. Gerçek sanatçı yüreğindeki güzellikleri; sevgiyi, ışığı dinleyicilerle paylaşabildiği sürece yaşar.
Profesyonel anlamda kaç yıl önce sahneye çıktınız?
11-12 yaşlarımdaydım. Halk Eğitim solistliği zamanlarımdı. Üniversiteye gitmeden önce Kırşehir’de yeteneğim zaten tescillenmişti. Burdur’da öğretmenlik eğitimimden sonra Isparta’da makine mühendisliğini bitirdim. Profesyonel olarak müziğe ilk adımımı bu süreçte attım. 1991 yılında Isparta Halk Eğitim’in açmış olduğu ses yarışmasında il, 1993’te TRT Antalya Bölge 1’incisi oldum. Konserlere davetler aldım, albüm öncesinde konser sanatçısı olmuştum.
Yeteneğiniz yoksa çok da bir yere gelemiyorsunuz değil mi?
Evet. Seni sen yapan en önemli şey sahnede yeteneğinle büyülü bir şekilde yükselmektir, ama o duygu sende varsa büyürsün ancak. Müzikte süreklilik çok önemli. Her insan gibi ben de engebeli dönemler yaşadım. Cesur ve kararlı bir insan olduğum için müziğin içerisinde olmak için hep inat ettim. Özünde insanın kendisine olan saygısının devamlılığı ile başlıyor bu süreç ve ben 35 yıldır sanatta böyle yürümeye gayret ediyorum.
Cesur ve kararlı oluşunuz aileden mi geliyor?
Benim annem Gorki’nin romanındaki ‘Ana’ gibiydi. Politik süreci çok iyi kucaklamıştı. Ben -politikadan bağımsız olarak- insanı ‘insan’ olduğu için severim, annem de öyleydi. Babam da âşıklık geleneğinden gelirdi; müthiş bozlak okurdu. 3’üncü albümümde ‘Gurbet’ adlı bir eser vardır, sözleri dedemiz Âşık Sait’e aitti, ben bestelemiştim. 2’nci Abdülhamit’e hiciv yazmış. O zamandan bu yana haksızlığa karşı duruş bizde sürüyor.
Ben türkü geleneğinin bir parçasıyım; özümüz o. İlk albümümde de hep “Ben Anadolu’yum” dedim. Söylediğim her eseri yürekten ve yaşayarak söylerim.
Müziğe ara verdiğiniz bir dönem var değil mi?
Evet. O zaman bağlı olduğum kaset şirketlerindeki sözleşmelerden dolayı süreç uzadı. Ama 2000’de ‘Tükendi Sevdan’, 2004’te ‘Ayrılık Vakti’ albümleri uzun bir süreçten sonra müzik severlerle buluştu. 2021’de İstanbul’dan taşınma kararı aldığımda annemi yitirdim. Bu dönem hayatımın siyah beyaz yıllarıydı. Hayata yaşadığım acıların getirdiği duygu ve sonuçlarla yeniden başlama dönemimdi. Müziği ön sıraya alma kararı ile çalışmalara daha da hız verdim. Mustafa Kaya ile Yusuf Hayaloğlu’nun ölümsüz eseri ‘Şu Dağlarda Kar Olsaydım’ı düet yapıp kliplendirdik.
MÜCADELE ETMELİYİZ
Albümünüz ve müziğiniz bugün neye evrildi?
Ben etnik müzik sanatçısıyım. Son single çalışmam yeni çıktı. ‘Küsüp Gitti’ adlı Azeri eseri, senfoni alt yapısı üzerine özel bir düzenleme ile müzik severlerle buluşturduk. Batı alt yapısı ve türkünün otantik ögelerini bozmadan düzenlemeye taşıyarak sıcak, samimi ve ustaca bir sentez çıktı ortaya. Özellikle bu çalışma ile sosyal medyada çok kıymetli yorumlar aldık. Bu süreç müzik yolculuğumda olgunlaştığım yeni bir döneme geçişin başlangıcı olmuştur.
Albüm hazırlık aşamaları nasıl bir süreçti sizin için?
‘Küsüp Gitti’ ve ‘Dağlar’da Ferhat Livaneli ile çalıştık. Güzel bir uyum içerisinde, derinleşerek bu süreci tamamladık. İş gibi olmadı bizim için çünkü aynı ruh ve beğeni içerisindeyiz. Beraber bir yola çıktık, yürüyoruz ve yürüyeceğiz. Ülkemizin müzik geçmişinde Livaneli ailesi çok önemli bir yere sahip. Onlara özgür sesimizi duyurmak adına katkılarından dolayı teşekkür sunmak borcumdur.
Gençlerle ve dinleyicilerle temasınız var mı?
Tabii ki. Sesimin dostlarıma sunabileceğim en önemli paylaşım olduğunu düşündüğüm için mutlulukla nefesimi paylaşırım onlarla. Bu yüzden düet konusunda cimri olmadım. Özellikle yetenekli gençler için gücüm yettiğince yanlarında oluyorum.
Son günlerde yaşadığımız ekonomik sorunları, özellikle gazeteciler üzerindeki baskıları, sokak hayvanlarını yok etme girişimlerini nasıl okuyorsunuz?
Hakka saygı duymayan bir zihniyeti bertaraf edemezsek cinayetleri, ayrımcılıkları, haksızlıkları yok edemeyiz. Öz değerlerimizden uzakta bir bakışla güdümlendiğimiz için paraya kıymet veren bir değerde tablo çıktı ortaya. Saygı ve değer eksikliği yaşıyoruz.
Söz ettiğimiz sorunları aşmamızda müzik bir yol mu?
Sanat insanı yükseltecek en önemli unsurdur. Ruhumuzun beslenmesi, gelişmesi gerekiyor. Burada yapmamız gereken en önemli şey; sanatta doğruyu, güzeli sunmak adına mücadele etmek.


