Doğruya doğru, belki de ilk kez Reyiz, muhalefete nefis ortalar kesiyor, bu ikram kaçmaz, kaçırılmaz, geniş bir memnuniyetsizler yelpazesine, sadece kafayla dokunmak kalıyor

Cevabı esen rüzgârda…

Alper Turgut

On altı senedir, aralıksız iktidar olacaksınız ve hala umuttan bahsedeceksiniz, dünyanın en komik ve en kısa fıkrası gibi geliyor bu bana, denenmişin, yine deneyin beni demesi… Petrol İşverenleri Sendikası (PÜİS), bundan sonra benzine ve motorine zam geldi demeyeceğiz diyor, efendim sebep neymiş, küfür yiyorlarmış. Bak ya! Artık zam yok, güncelleme var da kurtarmıyor demek ki… Ekonomi bakanının, döviz kurundaki artışı kabul etmiyorum açıklamasına ne buyurulur? Şimdi döviz bürosuna gitsek misal, veznedeki eleman şu kadar artış oldu dese, kabul etmiyorum lan deyip, kavga çıkarsak, suçlu muamelesi görmeyeceğiz yani… Peki, çok haklısınız arkadaşlar denip, alkışlanacak, yerli ve milli omuzlarda taşınacak mıyız?

Yine bir Haziran’da yakaladığımız şahane ortamı, tekrar enseledik sanırım, birkaç gündür, muhalif kanadın keyfi yerinde, karşı cenaha böyle zarifçe takılmayı, inanın, özlemişiz. Bot hesaplar, şunlar bunlar, pek umurumda değil! Çünkü yalan yok, benim T A M A M, tamamen yerli ve milli. Kendi kararımı kendim aldım, hiç duraksamadım, tiviki, hopppp diye Kadıköy’den attım. Sonra bir baktım, devletin bakanları, milyonlarca kişiye, anında yaftayı yapıştırmış, işte bıktıran, bunaltan, kusturan malum klişeler; vatan hainliği, şer cephesi, dış mihrak, lobi, dobi, bobi… Kendi halkını düşman gören bir yönetim anlayışı karşısında, elbette çoğumuz S I K I L D I K! Trolleşen bir iktidarın, kumpas ve hakaret merkezli medyasında, kuş beyinli ilan edilmekten, kim memnuniyet duyabilir ki?

Doğruya doğru, belki de ilk kez Reyiz, muhalefete nefis ortalar kesiyor, bu ikram kaçmaz, kaçırılmaz, geniş bir memnuniyetsizler yelpazesine, sadece kafayla dokunmak kalıyor. Evet, kampanyanın sloganı belli artık, son güne dek T A M A M denecek, tehdit de etseler, hakaret de etseler, hatta sövseler de, yanıt kısa ve öz; T A M A M!

Hakkını arayan insanların her gün derdest edildiği, demokrasinin d’sinin bile ortada görünmediği, adaletin kayıplara karıştığı, KHK ve OHAL koşullarında, eşit bir yarıştan bahsetmek mümkün değildir, hiç kuşkusuz. Üstelik devletin bütün imkânlarıyla harekete geçen erk tayfasının, kamu kurum ve kuruluşlarının, kolluk güçlerinin, zengin iş çevresinin ve medyanın desteğiyle, yerini iyice sağlamlaştırdığı ve adeta kök saldığı yerde, mücadele vermek hayli zordur, propaganda aygıtının, kolayca pes edeceğini sanmaksa, saflıktır, en hafif tabirle…

Peki, ne yapacağız? Matematik profesörü olacağız öncellikle, satranç ustası gibi hareket edeceğiz, sabırlı olup, doğru hamleyi yapacak, asla sinirlenmeyecek, soğukkanlı bir şekilde, taktik geliştireceğiz. Düşeni kaldıracağız, vazgeçeni ikna edeceğiz, sorunu olana koşacağız, ittifakla sınırlı kalmayıp, HDP’ye de yine ve yeniden barajı aştıracağız. Garibanlar cephesinde yaşanan olumlu havayı, bu kez olacak kafasını, yenilgi psikolojisinden uzak tutacağız, yel bizden yana esiyor diyeceğiz, ısrarla ve inadına… Hani Bob Dylan söyler ya; “Cevabı dostum, rüzgârda bunun, cevabı esen rüzgârda…” İşte öyle!

Aşkın Gülen Gözlere İhtiyacı Yok filmini mi yazsaydım veya Yenilmezler: Sonsuzluk Savaşı üzerine bik bik edip, vay vay ne cici bir yapım bu mu deseydim? Bunca karmaşasının kıyısında kalmak, yangın varken, denizde çimmek aslında çok basittir, ancak insanların seçimi belirler her şeyi, meşakkatli yolu tercih etmek, salt kendini değil, başkalarını da düşünmekle mümkün olabilir. Valla kendi adıma, muhalefette kalanlara değil, iktidara tutunmaya çabalayanlara üzülüyor ve onlar adına çözüm bulmaya çalışıyorum. Ne olacak halleri, tek adam dönemi biterse diye… Haaa bocalayacaklar kesin, kendi adlarına karar veren varken, her şey mis, bir anda mesuliyet sahibi olmak, hızla büyümek gibi bir şey. Yardımcı olmak gerekecek arkadaşlara, değil mi ama?

Hayatıma heyecan gelsin, aksiyon olsun, zaten maksat muhabbet diyerek, tam Çorum’a gidip, mezarlıkta ağlayan gizemli genç kadının peşine düşeyim dedim, mesele hallolmuş bile, bulmuşlar, tüm kenti seferber eden esrarengiz arkadaşı… Şimdi bir şehir düşünün, sıkıntı o biçim, darlanmış resmen herkes, hatta mezarlıkta gece nöbetine dahi, tav olmuşlar. Meşgaleden muaf insanlar, nasıl mutlu olsunlar? Çorum, 1 Kasım 2015 seçimlerinde yüzde 61 küsur oy vermiş, iktidar partisine, siz ise onlardan en ufak bir eğlenceyi esirgemişsiniz, ama ayıp oluyor. Sivas’ta teknoloji üniversitesi açmak kadar absürt bir dünyanız varken, aslında zorlanmazsınız, komiklikler, ilginçlikler mevzubahis ise… Sizlere sınırsız destek atanları, oy deposu olarak görmekten vazgeçin artık, halkımız mesut olmak, halkımız gülmek, eğlenmek istiyor. Ha bunun farkında değiller henüz, o ayrı…

Kafanızı ütüledim sanırım, ne yapayım, can çıkar da, huy çıkmaz! Ne eski Türkiye’ye, ne de yeni Türkiye’ye alışmakta güçlük çeken bünyem, on altı yıllık tuhaflıklar zinciri son bulsa da huzura kavuşamayacak, rahat yüzü göremeyecek, besbelli. Yorucu da olsa, güzel bir dünya kurulana dek, hep muhalefette kalmak görevimizdir. Seçimle, yeni ve iyi bir hayat oluşamaz diyen adam, son senelerde ne demeye rey verin diyor diyeceksiniz belki, harbiden ne edek? Karşımızda sandık, sandıkkkk diye tepinenler varken, oy atmanın, her şeyi çözdüğünü sananların dünyasında, tekrar ediyorum, ne yapalım? Bilmiyor muyuz, suyun başını tutanların, sonuçları değiştirmekten sakınmayacağını? Görmüyor muyuz, T A M A M diyenlere bile katlanamayanların, kalkıştıkları hileli, hurdalı yolları? Her şeyin bariz farkındayız, yine de ortada koskocaman bir oyun varsa, bari tek taraflı olmasın, yenilelim ama hiç değilse, mücadele edelim. Kim bilebilir, halkımızın ne vakit uyanacağını? Bak görün o zaman, büyük takım karşısında, küçük takım nasıl da şevke geliyor, nasıl da gayret ediyor, lideri yenmenin zevki, her şeyden güzel ve büyük oluyor. Evet, “Bizler inandık, siz de inanın, bizim için bu maçı alın”…

T A M A M!