Zora dayalı rıza aygıtlarını dayatarak tahakkümlerini sağlayabilmenin yolu “onlar” için sanatı, bilimi, hakları, özgürlükleri yasaklamakla mümkün. Peki mümkün mü sanatı, bilimi, özgür düşünceyi yasaklamak?

Rus besteci Dimitri Şostakoviç, 2. Dünya Savaşı’nda Alman orduları tarafından kuşatılan Leningrad’da; Leningrad senfonisini bestelemiş, eseri kentte ve dünyanın her yerinde umudun, direnişin simgesi haline gelmiş.

Yugoslavya’da iç savaş koşullarında Saraybosna kuşatma altındayken viyolonsel sanatçısı Smailovic; keskin nişancıların ateş tehdidi altında cenaze törenlerinde Albinoni’nin Adaigo’sunu seslendirerek tüm dünyayı etkilemiş.

Bob Dylan’ın 1960’lı yılarda seslendirdiği parçanın (Blowin’ in the Wind) şu sözleri eşitlik ve adalet taleplerinin simgesi olmuş:

“Daha kaç yıl kök salsın ağaç bahar açıncaya dek

Daha kaç yıl kök söksün bu halk yerin bulsun diye hak?

Cevabı, dostum rüzgârda bunun, cevabı esen rüzgârda”

Dünyada da, ülkemizde de sanat, gerçek sanatçılar asla teslim olmamış. McCarthy döneminin en ağır baskılarını yaşayanlardan Guthrie iki tür şarkı olduğunu söylemiş, yaşayan ve ölen şarkılar..

Ölen şarkıların, emekçi olmanın övünülecek bir şey olmadığını, çok çalışırsan patron olabileceğini söyleyen şarkılar olduğunu; yaşayan şarkıların ise her şeyi emekçiler için daha iyi hale getiren ve protesto edilecek her şeyi protesto eden şarkılar olduğunu…

Şimdi gerçek sanatçılar; eşit, özerk, demokratik üniversite mücadelesi için gözaltına alınan, tutuklanan ve en son KYK kredi ve bursları kesilen Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, üniversitelerine sahip çıkan Boğaziçili akademisyenler sanatı, bilimi savunmaya; memleketin her yerinde eşitlik, özgürlük mücadelesi verenler yaşayan şarkıları söylemeye devam ediyor.

Sanatın, sanatçıların direnişi, demokratik eğitim mücadelesi muktedir olana, iktidar sahibine karşı meydan okumanın, eşitsizliklere, adaletsizliklere isyanın sesi oluyor her zaman ve bu ses hiç susmuyor, susturulamıyor.

Sanatın, bilimin yasaklanması, yasaklar, eşitsizlikler üzerine kurulan yeni rejim inşası son on dokuz yıldır eğitimi kuşatmış durumda. Sanat derslerinin azaltılması, okullarda sakıncalı ilan edilen kitapların, şarkıların yasaklanması, müfredatın değiştirilmesi, zorunlu okullaşma politikasının sonucu Anadolu, fen imam hatip, Anadolu sosyal bilimler imam hatip, Anadolu güzel sanatlar imam hatip liselerinin açılması… Sayfalara sığmayacak onlarca uygulama…

Ülkeyi saran tüm kötülüklerin, kuşatılmışlığın arasında sanata, eğitime yönelik oluşturdukları yol haritası kesintisiz sürdürülüyor.

Telafi eğitimi adı altında salgında eğitim hakları ellerinden alınan yüz binlerce öğrencinin yaşadığı eşitsizliği daha da derinleştirecek, özel okul sahiplerinin “pazar” aracı olacak, STK’lerle birlikte yapacağız denilen kamu okullarını cemaatlere, tarikatlara teslim eden programlar açıklanıyor. Telafi eğitimi için bütçe yok, uzaktan ve yüz yüze eğitime erişemeyen, salgında çalışmak zorunda bırakılan yoksul ailelerin çocuklarının ve dezavantajlı tüm çocukların tespiti yok. İçerik, planlama, materyal yok. Öğrencilerin gereksinimlerinin gerçek bilgisine sahip olan öğretmenler söz ve karar sürecinde yok. “Yok”lar arasında varmış, gerçekmiş gibi yürütülmeye çalışılan algı kampanyası var sadece…

Liselere Geçiş Sınavı’nın sonuçlarının açıklanmasına ise yalnızca 6 gün kaldı. Merkezi, standartlaştırılmış sınavlar eşitsizliğin, seçmenin, elemenin, rekabetin cisimleşmiş hali… “Onlar” için eğitim kamusal bir hak değil; arz edenlerle talep edenlerin olduğu bir sektör. Okullar, okul türleri üzerinden yaratılan parçalanma öğrenciyi öğretmenden, öğretmeni meslektaşlarından koparıyor. Bu denli eşitsizliğin derinleştiği bir eğitimde bu kadar çok okul türü olması ve eğitimin piyasalaştırılması sınıfsal yapının yeniden üretilmesine neden oluyor.

Sermayenin ve siyasi iktidarın ihtiyaçları ve bekası için yaşama geçirilen merkezi sınavlara, okullaşma politikasına son verme mücadelesi, her öğrenci için eşit, kamusal eğitim koşullarının sağlanması mücadelesi aynı zamanda eşitlik mücadelesidir.

Eşitsizliklerin salgınla birlikte daha da derinleştiği somut durumda öğrencilerin sınav notlarının okul başarı puanına yansıması hem LGS’ye giren hem YKS’ye girecek yüz binlerce öğrencinin geleceğe dair umutlarının ellerinden alınması anlamına gelecek.

Her zaman, her süreçte ve her koşulda olduğu gibi bu kuşatılmışlığı kırmanın cevabı ise sende, bende, bizde; cevabı esen rüzgarda, cevabı yaşayan şarkılarda…