Aslında yeni bir şey yok. Yeni bir soru yok. Yeni bir cevap yok. Çünkü faşizm hep kendi tarifini tekrarlıyor. Zam, zulüm, savaş.

Ve üçü hep iç içe…

Geçen hafta zamlar ve geçim derdi vardı, mesela bir yurttaş kendisini Meclis önünde yaktı. Geçen hafta zulüm ve adaletsizlik vardı, baksanıza AYM kararı bile hiçe sayıldı. Geçen hafta savaş vardı, daha dün Afrin top ateşine tutuldu, bu hafta saldırılacakmış.

Bir önceki hafta farklı mıydı? Zamlar peş peşe gelirken, dolar bir inip bir çıkarken, İçişleri Bakanı ayak kırarken, HÖH şeyiyle iç savaş hatırlatılırken, bir CHP belediyesine daha el konulurken de ‘yeni’ bir şey yoktu ki. Bu hafta da benzerlerini yaşayacağız. Faşizmin değişmez tarzı, krizi yeni bir kriz çıkararak aşmaya çalışmaktır çünkü.

Ve aslında hep aynı sorular soruluyor ve aslında hep aynı cevaplar veriliyor. Ve aslında basit sorulara basit cevaplar vermekte olduğumuz günlerdeyiz. Cevaplar basit ama çözümler kolay değil, zahmetli. İşte posta kutuma düşen bir mektupta genç bir okuyucumun da, aslında cevapları içinde saklı bu tür soruları vardı.

Birinci soru: Son referandum Erdoğan’ın seçimle gitmeyeceğini bir kez daha gösterdi, bu durum insanları umutsuzluğa mı sürükler, yoksa farklı alternatiflerle Erdoğan’ı göndermeye mi sevk eder?

Cevap basittir: Rejime karşı olan insanların bir kısmı umutsuzdur, bir kısmı umutludur. Hayır, “alternatif umutlu olanlardadır” demeyeceğim, basit cevabı karmaşıklaştıracağım: Umutlu olmak bazen pasifleştirir. İyimser beklentiler umut ile ikame edilir ve hep beklenir. “Hele bir 2019 seçimleri de geçsin! 2019’da devrilirler inşallah!” Aslında umutsuz olanlar, bıçağı kemiklerinde hissedenlerdir ve alternatifi mayalandıracak olanlar onlardır. Alternatif ise basittir: Boyun eğmemek. İşte o umutsuz ama öfkeli insanlar boyun eğmemeyi çoğalttıkça, alternatif güçlenecektir.

İkinci soru: Yaşanılanlar ve anketler gösteriyor ki uzun zamandan sonra ülkede görülen en büyük sorun ‘terör’ değil ekonomi ve geçim sorunu; ‘ekonomide başarı’ AKP iktidarının en iddialı argümanlarındandı. Mevcut gidişat AKP seçmeninin iktidara bakış açısını değiştirir mi?

Cevap basittir: Aç insanlar önce inançlarını yerler. Ama “hele bir herkes açlıktan ölmeye başlasın” demek olmaz elbette. Hani o umutsuz insanlar var ya, artık umutsuzluğun da işe yaramadığını, karınlarının doyması için boyun eğmeyenlerle birlikte olmaları gerektiğini tecrübe ediyorlar, geçim sıkıntısı yaşarken.

Üçüncü soru: OHAL’in tekrar tekrar uzatılmasına gerekçe gösterilen sebepler kamuoyunda geçerliliğini yitirmiş durumdayken, 2019 seçimlerinden önce OHAL kalkar mı? Kalkarsa toplumsal muhalefet sayesinde mi olur?

Cevap basittir: OHAL filan gibi konular geçim derdinde olanları ve umutsuzları pek ırgalamaz. Burada önemli olan OHAL gibi zulüm ile zamlar arasındaki bağlantıyı umutsuzlara gösterebilmektir. Çünkü OHAL’i kaldırdık derler ama ŞUHAL ile devam ederler ve edeceklerdir. 12 Eylül döneminde, yabancı heyetler gelmeye başlayınca Mamak Askeri Cezaevi’nde tecrit hücrelerinin adını koğuş olarak değiştirmişlerdi! Aslında cevabı da dördüncü soruda vermişsin.

Dördüncü soru: HÖH, Osmanlı Ocakları gibi sivil milis güçleri 2019 sürecinde toplumsal muhalefeti bastırmada kullanılır mı, yoksa bunlara müdahale olur mu?

Cevap basittir: Elbette kullanılır. Bunlar “yerli ve milli mutabakat” derken tam bir biat istiyorlar. Ama bu ülkenin yarısı da ‘köpekli’ köyde değneksiz gezmemeyi bilenlerin alternatifinden oluşuyor. Tankları, topları ve milisleriyle ve iç savaş ve cihat tehditleriyle alternatifi sindirmek istiyorlar. Ama iç savaş tehdidi ile iç savaş çıkarmak aynı şey değil. Mesela Esad da iç savaşı göze aldı ve Suriye’nin durumu ortada. Yani bu coğrafyada hiçbir ülkede iç savaş iç mesele olarak kalmıyor. Bunun en fazla farkında olan ise Saray rejimi. Bakın işte, daha dün Erdoğan, Elazığ’da önce esti gürledi, sonra “Türkiye olarak tüm samimiyetimizle bölge politikalarımızı yine de Amerika ile yürütmek istiyoruz” demek zorunda kaldı. Kürtlerle savaş düpedüz ABD ile dolaylı savaşı göze almak demek. Kürt sorunu elbette Saray rejimi için milli mutabakat-biat denkleminde, krizi krizle çözmek seçeneği olarak duracak.

Beşinci soru: Haziran Hareketinin kendi gündemini yarattığı sürece ne kadar toplumsallaştığını görüyoruz. Ama artık bu tarz da çoğu kez saman alevi görüntüsüne bürünüyor, süreklilik nasıl sağlanabilir?

Cevabı basittir: Yani yukarıdaki beş cevaptaki gibi basittir, ama elbette zahmetlidir. Umutsuzların öfkesini ve öfkenin umudunu birlikte örgütlemektir.

Altıncı soru: Bütün bu gelişmelerde toplumsal muhalefet bakımından B planı nedir?

Cevabı basittir: Çünkü bu sorunun cevabını da dün Bakırköy mitinginde “Birleşe birleşe kazanacağız” diyen Haziran Hareketi ve her öfkeli BirGün okuru elbette bilir.