Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Büyük yayınevlerinin kitap çıkarma hızına yetişmek kolay değil!

Yayınevlerinden gelen tanıtım bültenlerindeki kitap dizelgelerine bakıyorum. Çoğu yabancı dillerden çevrilmiş kitaplar… Peki, bizde bu kadar çevirmen var mı?

Kitabı tümüyle tecimsel bir ürün olarak görmeye başlayan kimi yayınevleri, “Yatağın Tarihi”nden “Orgazm”a kadar akla gelen ve gelmeyen her konuda kitap çıkarıyor! Deneyimli çevirmen sayısı sektördeki bu açlığı karşılamaya yetmeyince de yayın piyasası niteliksiz çevirmenlere kalıyor…

Çevirmenlik, uzmanlık gerektiren çok güç ve yorucu bir uğraştır. Bu iş için yalnızca kaynak dili bilmek de yetmez. Anadilinizi de çok iyi bilmek zorundasınız. Oysa yeni çevirmenlerin çeviri bilgileri ve deneyimleri bu niteliklerden çok uzak görünüyor.

Prof. Dr. Ayşegül Yüksel de geçenlerde bu konuya değinmişti. Değerli Hocamız, “Çevirinin Beyefendisi: Ünal Aytür” başlıklı yazısına şu tümcelerle başlamıştı:

“Uzun süredir çeviri yapıtları okumaktan kaçınıyorum. Çoğu metinlerin daha ikinci paragrafına gelmeden, ya çeviri yanlışı olduğunu anladığım bir kötü anlatım ya da Türkçeyi katleden bozuk bir tümce çıkıyor karşıma. Okuma isteğim yok oluveriyor. Günümüzün en büyük yayınevlerinin bile kaçınamadığı bir hastalık var çeviri dünyamızda.” (Cumhuriyet, 21 Aralık 2021)

Yerden göğe hak veriyorum Ayşegül Hocamıza. Her işimize bulaşan özensizlik illeti, çeviri alanında da kendini iyice belli etmeye başladı. Adım başı çok kötü çeviri örnekleriyle karşılaşıyoruz.

Ayşegül Yüksel, sözünü ettiğimiz yazısında, Prof. Dr. Ünal Aytür’ün yarım yüzyılı bulan çeviri emeğini şöyle anlatıyordu:

Aytür, yazınsal metinleri başka dile aktarırken doğru çeviriye ulaşmanın koşullarından birinin de çevrilecek yapıtın dip-köşe incelenmesi olduğunu belirtiyor. Bu yapılmazsa, metnin inceliklerinin doğru biçimde çevrilmesinde pek çok engel oluşacağını örneklerle dillendiriyor. Anlaşılması zor yazınsal metinlerde ise yazar ve yapıtları üstüne ayrıntılı araştırma yapılması gerekebildiğini de ekliyor. Dahası, çevirilerdeki yanlışların fark edilmeden ya da önemsenmeden yayımlanmasında, çevirmenden başka, editörün de sorumluluğuna dikkat çekiyor.”

Usta çevirmenlerimizden Celâl Üster, “Bir Çevirgenin Notları”nda “çevirgen” sözcüğünü he ne kadar “çeviri yapamadan duramayan insan” anlamında kullanmışsa da ben bu tanımlamanın acemi ve özensiz çevirmenlere daha çok uyduğunu düşünüyorum.

Biz bu köşede gazete ve dergi editörlerini çok eleştirdik. Ama yayınevlerinde görev yapan profesyonel çevirmen ve editörlerin -kültür aktarıcıları olarak- sorumluluklarının hepsinden daha büyük olduğunu unutmamak gerekiyor.

***

HAFTANIN NOTLARI

Yeni yıla merhaba derken…

Yeni bir yıla girerken “Dilin Kemiği” de BirGün’de onuncu yılını tamamlamış bulunuyor…

Bu on yıl boyunca haftalık yazılarımı hiç aksatmadım. Yurtdışındayken bile okurlara karşı sorumluluğumu görev bilinciyle yerine getirmeye çalıştım. Başka haberler, yazılar, yazı dizileri de hazırladım BirGün için. Çünkü gazeteci, her yerde, her durumda ve her koşulda gazetecidir!

Ben BirGün’de “konuk yazar” sayılırım. Ama yıllar içinde okurlarımızla güçlü bir dostluk bağı kuruldu aramızda. Neredeyse “ombudsmanlık” görevi yüklediler bana! Bunu zaten hemen her hafta bu köşede yer alan okur mektuplarından biliyorsunuz. “Dilin Kemiği”ni böyle uzun ömürlü kılan da işte bu ilgi ve destek oldu.

Her yeni yıl, yeni umut ve yeni heyecan demektir! Biz de bu duygularla “merhaba” diyoruz 2022’ye.

Yeni yılda umudumuzu besleyip safları sıklaştırarak, örgütlülüğümüzü ve dayanışmamızı güçlendirerek bu gerici, halk düşmanı iktidarın gidişini hızlandıracağız! Türkiye’miz yeniden dostluğun, kardeşliğin, barışın egemen olduğu "ekmek, gül ve özgürlük günleri"ne kavuşacak!

Okurlarımızın yeni yılını kutluyor, destek ve katkılarından dolayı içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Bir de hüzün notu

Geride bıraktığımız yılın son günü, değerli bir yazın insanını daha yitirdik. Eğitimci, yazar, ozan, ressam, yayıncı ve koca yürekli bir düşünce insanıydı Ümit Sarıaslan. Dahası, bilge bir sanatçı, iyi bir arkadaş, ilkeli bir yazın emekçisiydi. Bir dönem Ankara’da “Anadolu Ekini” dergisini çıkarmış; eğitimcilerin "abece" dergisine yazar ve çizer olarak yıllarca emek vermişti. Ne yazık ki yeni yılın ilk günü, Karşıyaka’da toprakla buluşturduk onu. Yapıtları ve güzel anılarıyla hep aramızda olacak. Veysel Kaymak’ın dediği gibi:

“Ümit’i görürüm dergi başında / Toprağa tohum atmış gibi / Yeşerir, ‘Anadolu Ekini’”