Google Play Store
App Store

Yaşam alanlarını korumaya çalışanların devasa bilirkişi ücretleriyle adalete erişim hakkı engelleniyor. Ergene Deşarj Projesi’nde keşif ücreti 1 buçuk milyon TL’yi bulurken, nükleer ve Kanal davalarında da durum benzer.

Çevre davalarına milyonlar lazım
Fotoğraf: BirGün

Gökay BAŞCAN

Ülkenin dört bir tarafındaki yağma ve talan projelerine karşı ormanlarını, su kaynaklarını, yaşam alanlarını korumaya çalışan yurttaşlar şimdi de milyonu bulan bilirkişi ücretleriyle karşı karşıya.

Rize’de HES’e karşı açtığı davada bilirkişi ücretlerini ödemek için ineğini satan Kazım Delal, Amasya’da yine HES’e karşı verdiği mücadelede mahkeme masraflarını ödemek için koyunlarını satan Durmuş Ergül’ün hikâyesi hafızalarda yerini koruyor.

Mahkeme masrafları, büyük şirketlerden suyunu, toprağını korumaya çalışan yurttaşlar için adalete erişim konusunda en büyük engel olmaya devam ediyor. Son olarak Ergene Derin Deşarj Projesi’ne karşı 18 yurttaşın açtığı davada bilirkişi ücretleri 1 buçuk milyonu buldu. 2021 yılından bu yana Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi’nde süren davada, ilk olarak 150 bin TL’ye yakın bilirkişi ücreti ödendi. Ardından tekrar keşif yapılmasına karar verildi ve keşif ücreti olarak 1 milyon TL + KDV ile kimyasal analizler için 296 bin 520 lira istendi. Böylece Marmara’daki kirliliğin önüne geçmek için mücadele eden 18 yurttaşa, verdikleri hukuki mücadele karşısında 1 buçuk milyona yakın masraf çıktı.

CAYDIRICI MEBLAĞLAR

Ergene Derin Deşarj Projesi gibi birçok projede de yurttaşlar benzer bilirkişi ücretleriyle karşı karşıya. Sinop halkı, Sinop Nükleer Güç Santralı davasında ödemek zorunda olduğu bilirkişi ücreti 800 bin TL’yi aştı. Yine İstanbul’a ihanet olarak adlandırılan Kanal İstanbul’a karşı açılan onlarca davada keşif ücreti 1 milyon TL’ye yaklaştı. Yurttaşlar, mahkeme masraflarıyla birlikte ortaya çıkan bu devasa ücretlerin üstesinden gelmeye çalışsa da, yüksek meblağlar caydırıcı olabiliyor.

Tekirdağ Valisi’nin başında olduğu Tekirdağ Ergene Derin Deşarj A.Ş.’nin projesine karşı açılan davanın avukatı Tunç Lokum, projeye ve rekor bilirkişi ücretine dair konuştu. Uzun yıllardır Marmara’ya evsel, tarımsal atıkların atıldığını ve atık suların döküldüğünü hatırlatan Lokum, “Ergene Islah Projesi kapsamında, Ege Denizi’ne dökülen Ergene suyunu kanallarla Marmara’ya akıtmaya karar verdiler” dedi.

MARMARA ÇUKUR DEĞİL

“Marmara Denizi bitti” diyen Lokum, “Bizim davamız da bu şirketin yaptığı pompalama işine karşı çıkmak. Marmara, iç deniz olması nedeniyle kendi kendini yenileyebilmesi ve içine dökülen yabancı maddeleri arıtabilmesi gibi bir kabiliyeti yoktur. Bu anlamda da kanunen ‘alıcı ortam’ sıfatlarını taşımamaktadır diyoruz. ‘Marmara’yı bir lağım çukuru gibi kullanmayın’ diyoruz.” diye konuştu.

Merkezi ve yerel yönetimlerin konuya duyarsız olduğunu belirten Lokum, “Biz, 18 kişi, çevreye, topluma, geleceğe olan sorumluluk duygumuzla hareket ederek bir dava açtık. Burada davacıların en ufak bir menfaat beklentisi yok. 147 bin lira ciddi bir rakam. Tabii ki bunun üstüne 1 buçuk milyonluk bir bütçe daha çıkınca bu artık ‘tamam mı, devam mı?’ noktasına getiriyor insanları. Ve bunu yani nasıl arayacağız biz hak aramayı? Nasıl adil yargılandık da biz bu davayı kazandık veya kazanacağız? Ve bu sorun sadece 18 kişinin sorunu mu?” ifadelerini kullandı.

∗∗∗

YURTTAŞLARIN ANAYASAL HAKKI

EGEÇEP üyesi Avukat Arif Ali Cangı da dava ücretlerinin yurttaşların mahkemeye erişim hakkının elinden alındığına dikkat çekti. Cangı, “Çevre hukukunun sağlanması ve geliştirilmesinin vazgeçilmez yolu çevre davalarıdır. Çevre davaları aynı zamanda, Anayasa’nın 56. maddesinde yurttaşa yüklenen çevreyi geliştirme, çevre sağlığını koruma ve çevre kirlenmesini önleme ödevi için en etkili araçtır. Yurttaşın bu ödevi yerine getirebilmesi için mahkemeye erişim hakkı, hak arama özgürlüğünün güvence altına alınması zorunludur.” ifadelerini kullandı.

Bilirkişiliğin ticari bir işe dönüştüğünü belirten Cangı, “Yurttaşlar ve onların oluşturduğu örgütlerin yürüttükleri çevre davalarının, bugünkü ve gelecek kuşaklar için sağlıklı yaşama hakkının sağlanmasında önemli işlevi olduğu görmezden gelinemez. Bu kadar önemli bir işlevi olan çevre davalarının kolay, ucuz ve zahmetsiz olması gerekir.

Kent ve çevre hakkının korunmasına dair yürütülen davalarda son yıllarda, karşılanması mümkün olmayan astronomik bilirkişi ücretleri belirlenmektedir. Bilirkişilere ödenecek ücretler için üst sınır koyan bir yasal düzenleme olmadığı için, keyfi bilirkişi ücretleri takdiri ile kamu görevi olan bilirkişilik görevi ticari bir işe dönüşmektedir” dedi.

ADLİ YARDIM

Masrafların adli yardım kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Cangı, şöyle konuştu: “Bilgiye erişim, karar süreçlerine katılımın yanı sıra çevre hakkının olmazsa olmaz unsurlarından birisi adalete erişim hakkıdır. Katlanılamaz boyutlara ulaşan yargılama giderleri, hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkının önünde en büyük engel halini almıştır. Bu önemli soruna çözüm bulunmalıdır. İlk akla gelen, bu davaların harç ve masraflarının adli yardım kapsamına alınması, bilirkişi ücretleri için bir üst sınır belirlenmesidir. Ancak var olan siyasi iktidar ve Meclis aritmetiği bu yolda yasal düzenlemeyi imkânsızlaştırıyor. O zaman çokça tepki, çokça talep, kamuoyu baskısını artırmak gerek.”