Çevre felaketleri farklı alanlarda çöküşün nihai bilançosunu da gösteriyor. Türkiye’nin sermaye birikiminin genetiği budur. Emek sömürüsüne daima gasp ve yağma da eşlik eder. Gelin dosyayı yeniden açalım.

Çevre felaketinin karanlık tarihi

Yakın zamanda vahşi bir cinayet işlendi. Nesko Madencilik’in Şebinkarahisar’daki atık havuzu bir ay önce çöktü. 4 bin 500 ton zehir, önüne çıkan her canlıyı tehdit eden bir “soykırımcı” gibi sinsice suya ve toprağa karıştı. Bir miktar para cezasıyla kapatılıp gitti olay. Numunelerin sonucunu bilmiyoruz hâlâ.
Gelin dosyayı yeniden açalım. Zira çevre felaketlerinin sadece geleceğe kalacak lanetli birer miras değil, farklı alanlarda yaşanmış çöküşün nihai bilançosu olduğunu gösteriyor. Olayın arkasında sermaye birikimini hızlandıran bütün unsurları, ip gibi dizilmiş halde buluyoruz: Ucuz emek sömürüsü, cinayet, organize suç, kara para, özelleştirme, siyasi ve hukuki skandallar, doğa katliamı…

Nesko’nun tarihi de Türkiye’nin 20 yıllık dönüşümünün hikâyesidir işte. Sermayenin bir dizi suçla nasıl iç içe geçtiğinin örneğidir. Her şey Bertold Brecht’in, 5 Paralık Roman’ında söylediği şekilde ilerler çünkü: “İş, hükümet damgaları ve sözleşmelerle başlar, ama işin sonunda daima bir iş cinayeti gerekli olur.”
Giresun’daki olay da tam olarak böyle başladı.

***

27 yaşındaki maden mühendisi Serkan Şahin, 6 Şubat 2005 gecesi İstanbul Maltepe’deki evinin önünde öldürüldü. Birkaç yıl evvel Diyarbakır’da zengin traverten cevheri keşfetmiş; bir ortak bulup Ber-Şah Madencilik’i kurmuş; vergi rekortmeni olmuştu. Cinayetle alakalı suçlananların arasında ünlü birisi vardı: Erol Kohen. Bugün madencilik sektörünün önde gelenlerinden, iktidarın sevdiği patronlardan. O yıllardaki ünü ise Cumhuriyet tarihinin en büyük kara para ve hayali ihracat davasının baş sanığı olmasından geliyordu.

cevre-felaketinin-karanlik-tarihi-960632-1.
Erol Kohen (soldaki) Erdoğan'la Saray'da görüşmüştü.


2001’deki naylon fatura operasyonu, kısa sürede “Örümcek Ağı” adı verilen devasa bir soruşturmaya dönüşmüş; Show TV’nin sahibi Erol Aksoy, Türkiye gazetesi sahibi Mücahit Ören, Tuncay Özilhan’ın babası İzzet Özilhan, Dardanel’in sahibi Niyazi Önen gibi isimlerin de olduğu 200 patron ile onlarca bürokrat, bankacı, siyasi ve emniyet mensubu dosyaya girmişti. Sedat Peker ve Alaattin Çakıcı gibi organize suç liderlerinin adı da geçiyordu.

1995-2001 arasında milyarlarca dolarlık vurgun vurulmuş, paraların çoğu yurtdışına transfer edilmişti. Susurluk’tan ceza alan Korkut Eken’le aynı koğuşu 2 yıl paylaşan Kohen, bu ağı yönetmekle suçlanıyordu. Sonra ne oldu peki?

“Organize suç”tan açılan kamu davası zamanaşımından düşürüldü. Naylon fatura için ise devreye giren sihirli el, iktidara geleli henüz üç ay olmuş AKP’nindi. “Mali af yasası” sayesinde benzer onlarca davadan yargılanan yüzlerce kişi aklandı. Asıl hedef, Oğuzhan Asiltürk ve Kemal Unakıtan’ın da yer aldığı 87 Milli Görüş/AKP mensubunun yargılandığı Albaraka Türk davasını düşürmekti.

Türkiye belki de ilk kez “temiz eller”e bu denli yaklaşmış, lakin sermayenin “sıhhati” riske girdiğinden dolayı yasalara yapılan “zarif dokunuşla”, siyasetçisi-çetecisi dahil gemideki herkes kurtarılmıştı.

Kohen, aynı günlerde mühendis cinayetini azmettirmekle de suçlanıyordu. İhbarı yapan kişi, Şahin’le beraber Ber-Şah’ı kuran Hasan Berkpınar’dı. Kısa süre sonra hisselerini İstanbul’daki aile şirketi Ber-Oner Madencilik’e devredecekti. Böylece Şebinkarahisar’ı zehirleyen şirketin temeli de atılacaktı.

Rozan, Hasan ve Hüseyin Berkpınar’a ait Ber-Oner Madencilik’e 1993’te Kohen de katılmıştı. Hasan Berkpınar savcılığa verdiği ihbar dilekçesinde, Şahin’in hisselerini devretmediği için Kohen tarafından öldürüldüğünü ileri sürüyordu. Kohen tutuklandı ancak duruşmadan hemen önce şikâyet geri çekildi. Bir tetikçiyle dava kapatıldı. Şahin’in mirasçısı eşi de hisseleri devretmek mecburiyetinde kaldı.

2006’da Ber-Oner hisselerinde ilginç bir olayın eşliğinde yeniden değişim yaşanıyordu. “Burma” adı verilen bir organize suç örgütü operasyonunda iş insanlarını tehdit ettiği ileri sürülen bir çete yakalanıyor, Rozan Berkpınar’ın çeteyi, Kohen’in hisseleri kendisine vermesini sağlamak amacıyla devreye soktuğu iddia ediliyordu. Davadan, iki tetikçinin tutuklanması haricinde bir şey çıkmadı. Çalkantılı olayların sonrasındaki tablo şöyleydi: Ber-Oner Madencilik Kohen’in, Diyarbakır’daki madeni alan Ber-Oner Mermercilik ise Rozan Berkpınar’ın olmuştu. Rozan Berkpınar’ın, bugün Diyarbakır’ın ünlü madenci patronlarından olduğunu not düşelim. Kohen’in yeni ortaklarından Esin İffet Atlı’nın da Kemal Unakıtan’a villa satışıyla ilk defa duyulduğunu hatırlatalım. Ve adım adım çevre felaketine doğru giden yolu takip edelim…

2007’de Ber-Oner Madencilik’in adı değişip Nesko oluyor; 2008’de ise Nesko Metal ve Nesko Maden olarak ikiye bölünüyordu. Nesko Maden, Sabahattin Yıldız’a satılıp SSS Yıldızlar Holding’in bünyesine geçti. Aynı yıl yine hikâyesi ilginç bir başka şirket Zamantı Madencilik’i de aldı Yıldız. O da elinde bol miktarda ruhsat bulunan Kohen ve ortaklarına aitti zaten.

cevre-felaketinin-karanlik-tarihi-960633-1.
Sabahattin Yıldız



***

SSS Yıldızlar Holding, borç harç içinde çırpınan bir sermayedarın özelleştirmeyle kurtarılıp semirtilmesinin abidesidir. AKP döneminin neredeyse maden tekeli haline gelmiş şirketin çıkışı, servet transferinin en parlak örneği olan Eti Gümüş ihalesiyle başlar. 2003’te “blok satış” yöntemiyle yapılan ihaleyi Yıldız’ın şirketi 3S Madencilik kazanır. Fakat parayı ödeyemediği için ihale iptal edilir.

Buradan sonrası kamunun birikimlerinin türlü oyunlarla sermaye tarafından yağmalanışının dersidir.

2004’te tekrar ihaleye çıkarılan Eti Gümüş’ün, 41,2 milyon dolar bedelle Söğütsen Seramik’e veya bu şirketin yüzde 51 hissesine sahip olacağı başka bir şirkete satılmasına karar verilir. O şirket de Söğüt Seramik’tir.

Burada basit bir hesabı aktaralım: Eti Gümüş’ün ihale yapıldığındakasasında nakit 16,5 milyon doları, stoklarında 10 milyon dolar gümüşü duruyordu. 3 milyon dolarlık gayrimenkulü vardı. Yani bedavayı bırakın üzerine kat kat para verilerek satılmıştı. Sebebi de belliydi.

Nitekim bir yıl önce Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Söğüt Seramik’i, 1999 ve 2000 mali tablolarını açıklamadığı için uyarmış, başlatılan incelemeden bir kara delik çıkmıştı. Şirketin 21 bankaya 60 milyon dolar, işçilere 3,5 milyon, TEDAŞ’a 5 milyon, SSK’ye ise 3 milyon dolar borcu bulunuyordu. 2000’de 500 işçi atılıp üretim sonlandırılmıştı. İflastan kurtulmak için Söğüt Seramik fabrikasını üretimin yüzde 20’si karşılığında Söğütsen’e kiralamış görünüyordu. Uzatmayalım, başından beri adı geçen bütün şirketlerin sahibi Yıldız’dı.

O Yıldız bugün en fazla altın madeni ruhsatına sahip sermayedar. Trabzon’dan Gümüşhane’ye, Kayseri’den Kaz Dağları’na pek çok yerde çinko-bakır-kurşun tesisi bulunuyor. Şebinkarahisar’da yıkılan tesisi için ÇED dahi istenmemişti.

***

İşte bir çevre felaketinin anatomisi böyle. Toplumsal birikimlerin yağmalanmasıyla, adaletsizlikle, siyasi kayırmayla açıldı yolu.

Türkiye’nin sermaye birikiminin genetiği budur. Emek sömürüsüne daima gasp ve yağma da eşlik eder.