Adlarını ilk defa İzmir’de duydum. Bir festivaldeydik, son Parliament Festivali olsa gerek. Sevdiğim bir sürü cazcı vardı: Michel Petrucciani, Bobby McFerrin, Jamaaladeen (Cemalettin) Tacuma ve elbette John Scofield. O’nunla daha önce de bir söyleşi yapmıştık. Sahne arkasında bana “A Go Go” diye bir albüm verdi, harika üç Amerikalı çocuk keşfettiğini söyledi. Öyleydiler: Piyano ve orgda John Medeski, basta Chris Wood, davulda Billy Martin; yani MMW. Bazı eleştirmenler Scofield’in onlara çok şey borçlu olduğunu yazdı.

Mediski Martin & Wood’un müziğiyle böyle tanıştım işte. John Scofield sayesinde. Ama bu mutlu tanıştırma olmasa da ben gene onları keşfederdim sanıyorum. “A Go Go”yu dinledikten hemen sonra albümlerini aramaya başladım. Ne yazık ki yoktu, yani benim bildiğim, tanıdığım dükkânlarda... Bugün bile şüpheyle yaklaştığım bir şey yaptım ve İnternet’e dalma tecrübesinde bulundum. İşin komiği, becerdim de. Onlar 1998’de 5. Uluslararası İstanbul Caz Festivali’ne geldiklerinde, elimde It’s a Jungle in Here, Friday Afternoon in the Universe, Shack-man, Combustication, The Dropper, Uninvisible vardı. Bir de ‘Best of 1991-1996: Last Chance To Dance Trance (perhaps)’. Şaşkın bakışları bugün bile gözümün önünde. Albümlerimi üçüne de imzalattım.

Neyse ki, Combustication’dan itibaren Blue Note’la çalışmaya başladılar da albümlerini bulmak kolaylaştı. Bu arada, John Scofield’li “A Go Go” da bir kez daha karşımıza geldi. “Juice”da (2014) isim sıralaması değişmişti: Medeski Scofield Martin and Wood. Orgda, Wurlitzer, klavinet ve piyanoda John Medeski. Bir eleştirmen O’nu “Devasa B-3 canavarını ehlileştiren en funky beyaz adam” diye tarif etmiş. Scofield ise, “Elektronik klavyeyi John gibi kullanan kimse yok,” diyor. “Düşünüyorum da, böyle bir ses dizilişi ve cephaneliği olan tek kişi Joe Zawinul.” Eh, artık Zawinul da yok.

Medeski Martin & Wood bu yıl birlikteliklerinin yirmi beşinci yılını idrak etti. Tesadüf işte, Rusya’da da ilk kez bu yıl, Mart ayında çaldılar. Birlikte geçen yirmi beş yıllarını ise 19 ve 20 Ekim’de New York’taki Le Poisson Rouge’daki iki konserle kutlayacaklar. İki gece de, henüz açıklanmayan konukları olacak.

Avangart doğaçlama ile rahatlıkla dinlenen cazı, hiç çaba harcamadan birleştiren Medeski, Martin ve Wood, hem yenilikçi müzisyenler olarak isim yaptılar, hem de çok popüler bir grup oldular. 1990’ların en başında New York’un merkezinde zuhur etmişlerdi. O tarihten itibaren dur-durak bilmeksizin ABD’yi baştan başa kat eden turnelere çıktılar. Her seferinde yakıt tazelemek için sevgili Manhattan’larına geri döndüler.

Tek tek, başkalarıyla da çalışmışlardır: John Lurie, John Zorn ve Martin’in, aslında hepsinin hamileri caz davulcusu Bob Moses. Dans ettirdiler, dinlettiler, partiler verdiler. Bugün bile ‘alternatif’ bir grup sayılıyorlar ama şaşılacak kadar çok sayıda hayranları var. Bir de çok iyi, neşeli çocuklardır. Vaktiyle ‘barn dance’lerin de sevilen bir ismiydiler. Bilmiyorum hâlâ öyle mi?

Scofield’le tanışmaları da hoş bir hikâyedir. Scofield, “Shack-Man”e bayılmış. O sıralar MMW’nin hayranları not bıraksın diye bir telefon numarası varmış. Aramış ama nafile. Maui’de, kışlık inziva yerlerindeki üçlü, kasabaya inip notu alınca biri onları işletiyor sanmış. Sonra her ihtimale karşı demişler ve üç hafta sonra John, John’u aramış. Scofield, arayanın sahiden kendisi olduğunu anlatmakta zorluk çekmiş. Umarız Ekim’de konuklardan biri de O olur.